On iki ay, dört mevsim ve sonsuza kadardı baş tacım, baş komutanıma saygım. Bugün duygularımı aktarmakta çok zorlanıyorum, Atam. Daha ilk kelimeyi yazarken gözyaşım ıslattı yanaklarımı. Şu an hüzünle, 364 gün umutla sulayacağız vatanın her karış toprağını. Yine de bir değil bin özlem sardı sanki yurdun dört bir yanını. Edirne’den Kars’a bayraklar yarıya indirildi yokluğunda. Sen gittin ya gönlümüz yıkık, boynumuz bükük kalsa da sana söz, sonsuza değin yaşayacağız mirasını.
Daha dün gibi çınlıyor kulaklarımda, “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz,” derken vakur duruşun. O gün ne kadar da sevinmiştik. Esaretten kurtulmuş, özgür olmuştuk. Sonra sözlüğümüze “öksüz” ve “yetim” eklendi. Sonra ne mi oldu? Sonrasını sorma! “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz,” dedikten sonra doktor olmak için sevinci, öksüz ve yetim kalmanın hüznüydü kaderimiz. Beyaz tebeşir eline alıp kara tahtaya yazdığın ilk harf ile gıpta ile bakmıştım; baş öğretmen nasıl biri diye.
Biliyor musun, Kasım ayı da astı suratını en az benim kadar. Nereden çıktı şimdi bu ayrılık? Vedaları sevmem. Soğuğu da sevmem. Biliyorum, sen de sevmiyorsun. Üşümeden, vedalaşmadan ayrılık da olmaz ki. Zaten kalpte yaşayanla vedalaşılamaz ki. Yine de hafiften bir esinti ile kocaman bir hüzün doldu minik yüreğime.
Kırmızı beyaz al bayrak en çok da rüzgârlı havayı seviyor. O, gururlu; ben ise hem gururlu hem kederli. Yüreğim Kasım ayazında buz kesse de içimde volkan kaynıyor yine. Hazan mevsimi yapraklarını saç rengine boyamış. Gökyüzü ise gözlerinle aynı. Torunların gökkuşağı kadar canlı, bir o kadar da azimli. Yağmurlu havaları bahane edip çalışmayı bırakmıyoruz asla. Biz gösterdiğin hedefe ulaşınca tebessüm edeceğini biliyoruz ve var gücümüzle çalışıyoruz. Umutsuz değiliz, sadece deniz mavisi gözlerini, altın sarısı saçlarını ve azmini özlüyoruz.
Bulutlar soğuk soğuk gözyaşı çiseleme hazırlığında olsa da gençler heyecanla aydınlık yarınlara adımlıyor. Gözlerinin maviliğini bulutlar saklayamaz. Deniz mavi, göl mavi, gökyüzü mavi. Gök mavi, yer kırmızı mirasında.
Dört mevsim, ben senim, sen bensin. Yirmi üç Nisan’da ilk baharım, Zafer Bayramı’nda yazım, Anadolu’da alın yazım. Ekim de geldi mi her gün Cumhur’um. Ekim sonu hüzünlü bekleyişim, sonbaharımsın. Bak, yine Kasım geldi ya, kışın başında her zaman yasımsın.
Nereden çıktı şimdi bu ayrılık? Bugün 10 Kasım, yine başladı sonsuza kadar sürecek yasım…