Kendimizi bildiğimiz bile sürekli bir yarış halindeyiz. Çocukluğumuzdan ölünceye kadar da bu hâl hiç durmadan devam ediyor. Ailemizden, okulda öğretmenlerimizden öğreniyoruz aslında yarışmayı. “Bak şu sınavdan 100 almış, bu okul birincisiymiş, bu çocuk çok akıllıymış” denilerek yarışın bize başkaları ile yapılacağı empoze edildi sürekli. Gençlik yıllarında süs yarışları, kıyafet yarışları da başladı. Birbirimizin ne giydiğine, ne taktığına bakarak aynısını, daha fazlasını, daha güzelini yapmaya çalıştık. Zamanla daha lüks arabalar, evler, gezmeler peşine düştük. Hele ki sosyal medyanın hayatımızı esir almasıyla birlikte bu gösteriş ve yarış durumu daha da arttı.
Başkası ile yarışmak, onu ‘geçmeye çalışmak’ bize ne kazandırıyordu? Bilakis haset ve hırs duygularını kamçılayarak kendimizi daha kötü hissetmemize sebep oluyordu. Çocuk dünyaya getirme konusunda bile yarışa giren insanlar var maalesef. Çünkü içimizde bir ‘en’ olma güdüsü var. En çok, en güzel, en şık… Peki bu güzellik, şıklık kime göre, neye göre? “En güzel / yakışıklı benim” diyor meselâ bazı insanlar. Bunlar genelde, kendi içinde sorun yaşayan, kendi ile barışık olamayanların söyleyeceği sözlerdir. Herkesin güzel bir tarafı mutlaka vardır. Kendiyle barışık olan insan, başkasındaki güzelliği, başarıyı kıskanmaz, bilâkis takdir eder.
Başlıkta da belirttiğimiz gibi yarışımız kiminle olacak? Tabii ki kendimizle. Kendiyle sürekli yarış hâlinde olan insan kazanır her zaman. “Bugün kendimi geliştirmek için ne yaptım, kulluğumda düne göre nasılım? Kendime katkı sağlayacak şeylerin içinde bulundum mu?” Biz kendi içimize bakarsak dışarıdaki insanlara haset etmeyiz, “O yapmış, ben daha fazlasını yapmalıyım” diye hırs yapmayız, yaptığını beğenerek örnek alırız, bize de katkısı olacaksa eğer hayatımıza geçiririz.
İnsanlar ile yarışa girmenin, ‘en’ olma isteğinin en büyük sebebi ise manevî yaşamdan uzakta olmaktır. Maneviyat yaşanmazsa ya da hayatımızda azsa doğal olarak dünyalık şeylerin peşine düşülüyor. Sahabelerimizin hayatına baktığımız zaman Allah’a yakın olmaları kadar dünyalık yaşantılara uzaklardı. Onlar dünya için değil ahiret için, hayr için yarışıyorlardı. Hz. Ömer (r.a) Hz. Ebubekir’ i (r.a) hayırda geçmek istemişti ama malının tamamını infâk eden Ebu Bekir efendimizi geçememişti. O sebeple ebedî kalacağımız bir hayat için yarışmak, yarışların en güzeliydi…