Eski insanlar, geri kafalı mıydı, yoksa çok mu zekiydi?
Günümüzdeki insanlar teknoloji çağının içinde doğdu ve uzaya doğru büyümeye devam ediyor. Bilim onların kamçısı ve inanılmazlık serüveni devam ederek bilim ile teknoloji yaptıklarıyla insanlığı şaşırtmaya devam ediyor. Ancak günümüzün modern insanı, en ukala biçimde geçmişini böbürlenerek hor görüyor. Bugüne göre geçmiş geri kalmıştık, eskimişlik, hurafelerle mitlerin dinleriyle bağlantılı olduğu zamanlar olarak biliniyor. Doğal olarak bu böbürlenme sonucunda onları aşağılama derecesinde akılsız olarak değerlendiriyor.
Akıllı olduğunu düşündükleri birkaç kişilik, büyük karakter topluluğunu ise ata olarak değerlendiriyor. Buna örnek Herodot, Homeros, Platon yahut Sezar, İskender, Akhilleus gibi tarihte iz bırakmış adamlara istisna ve hassasiyet göstererek ata olarak kabulleniyorlar. Bu aslında çok yanlış bir duygu ve düşünce kombinasyonundan ibarettir. Esasen geri kalınmışlık ve ön yargı eksik eğitim bilgilerinden ileri gelen bir durumdur.
Nedeni, insanlık bugüne kadar yaşadıysa bu süre gelen bir döngüden kaynaklıdır. İnsan doğar, insan büyür ve insan zamanı gelince ölür, bu hayatın asla değişmez bir döngüsüdür. Aksini iddia edebilecek hiçbir kanıt yoktur, ölmemek veyahut ölümsüzlük söz konusu değildir. Hal böyleyken insan doğal bir döngünün kesin bir parçasıdır. Kişi bir anne ve bir babadan doğar, daha sonra babası kendi babasından, o diğerinden, diğeri ise bir öncekinden diyerek gider. Düz mantıkla yaklaşırsak, bu yaklaşım ile önce insanlığın ikinci babası olarak kabul görülen Hz Nuh’a daha sonra insanlığın anne ve babası olan Adem ve Havva’ya ulaşmak içten bile değildir.
Soy ağaçları ve döngü ezelden bugüne kadar insanları çoğaltarak getirdi. Doğal olarak gelişen hayatta icatlar da teknolojide, bilimde bu döngünün parçasıdır. Örneğin eskiden sapanla başlayan silah türü, yay ve okla devam etmiş akabinde bugün silah hatta nükleere kadar dönüşmüştür. İlaç sanayide otlardan, şifacılardan, şamanlardan, kocakarı karışımlarından günümüze kadar süregelen süreçte modern ilaçlar oluşmuştur. Eskinin yerine hep yenisi, örnek olarak vardır.
Dolayısıyla eskinin üzerine inşa edilmiş modern yaşam basamaklarını oluşturan kadim insanlar, aslında müthiş zekaya sahip insanlardı. Bunlar ilk olanı her şeyin üreticisiydi, icatlar ilk onlardan çıkmıştı. Günümüz insanı kendini sosyal olarak tanımlasa da aslında sosyal kesim azınlık taraftır. Bilakis genel olarak monoton bir hayata sahiptir, yaptığı işler tamamen sabit, işe gider, eve döner, yemeğini yer, çayını içer, telefonu eline alır ve sosyal medyada da uyuyana kadar gezinir. Bahsedilen sosyallik anlayışı tam olarak budur. Bunun başka versiyonunu gençlerimizde okul versiyonudur. Hafta sonları kafeler, gezmeler olur, daha sonra eve dönüldüğünde senaryo hep aynıdır. Monoton, sıradanlaşmış ve sıradanlaştırılmış bir hayat. Bilgisayar oyunları, PlayStation oyunları, telefon derken zaman akıp geçiyor. Şu halde mütemadiyen yapılan gezilerde alelade monoton yaşamı değiştiremez.
Nüfusun bu çağda muazzam ve hiç olmadığı kadar kalabalık olduğu bir gerçek. Ancak nüfus yoğunluğuna oranla geçmişin orta çağında insanların günümüzden çok üretkenliği vardı. Zira orta çağ ile antik çağda ve tüm geçmişteki çağların da bizim gibi uğraşları yoktu. Daha doğrusu boş uğraşları yoktu. Bu yüzden dinlerin ve tarihin kuşkusuz altın çağı eskilerden günümüze gelmektedir, sebebi açık, zira uğraşlar o dönemde daha ciddiydi. Yaşam, bazen güç için, bazen toprak, bazen zenginlik olarak aslında günümüze birçok açıdan benzerdir. Ancak işler bambaşka şekilde yürüyordu, insanın aklına gelebilecek entrikalar, dehşet verici savaş hamleleri, kahramansı hayati kararlar, çağları değiştiren anlaşmalar, günümüzü dahi etkileyecek, yetenekli sanatçılar, muazzam mimarlar, tuhaf lahitler ve dev mezar piramitleri, cesur çarpışmalar, gemiler, yeni absürt buluşlar, kum saatleri, geleceğe seslenmek için kullanılan ve türlü ırkların yanıtlarıyla süslenmiş anıt dikili taşlar, kolezyumlar, saraylar, kusursuz yapılar, tuhaf mitolojiler, mitler vesaire.
Kadim Çağlar, mucizelerin ve ufkun ötesini gösterebilen çağlardır. O zamanlar dinler her açıdan daha güçlüydü. İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm ve diğerleri. Doğrusu sonradan bu dinler, kendi aralarında reformlar ile mezheplere, bölünmeye çalışılsa da, dinlere muhalif yeni dinler üretilmeye kalksa da, aslında ana dinler günümüze kadar öyle ya da böyle ulaşmışlardır.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) zamanında Kuran-ı Kerim’in ona vahiy ile indirilmesi de mucizedir. Hazreti İsa’nın, Hazreti Davut’un zamanları da kutsal kitaplar indiğinde onlar da mucizeden ibaretti. Sümerlilerin tanrıları da, Göktürkler’in Tengriler’i de, Şamanlar’ın Göktanrı’sı da, Yunanlılar’ın Zeus’u da, Vikingler’in Odin’i de, eskilerden gelen mitlerde cadılar, büyücüler zamanı da, şeytanla bağ da, eskilerde daha açık ve şeffaftır.
İşin özeti eski insanlar da bizim bugünkü seviyemize gelmemizde müthiş katkıda bulundular. Biz bir anda teknoloji çağına geçmedik, bilakis merdivenlerin basamağını tek tek, sene sene çıkarak bugüne geldik. Hal böyleyken, atalar için geri kalınmış gibi kelimeler ağır hakaretler sayılır. Bilakis geçmişi korumak, onların ders çıkarmak gelecek için büyük bir güçtür.
Herkes kendi çağında yaşamı gördü, onu tanıdı ve ona dokunmaya çalıştı, bugün ise son noktasıdır. Yarın ise daha da başka bir gün, yeni bir gelecek, yeni icatlar ve muhtemelen başka yeni bir uzay çağı bizi bekliyor olacak. Öte yandan eğer geçmişi ahmak yerine koyarsak, hiç şüphesiz bizden 100 yıl sonraki nesilde aynı muameleyi bizim çağımız için gösterecektir. Sağlıcakla kalın…
“Tarih ölümden korkanlar için kuşkusuz bir ibret sığınağıdır.”