Bir sonbaharın turuncusundan çıkarsan Menekşe,
Yeşerir bütün sararmış yapraklar,
Sahraya bir yağmur iner,
Gözlerinden bir düşerse güneş,
Gülüşün bir damla hayat olur, tutuşur mısralar.
Biliyorum ki senin de panjurların vardır Menekşe,
Büyüler yapar, efsunlar kurar gizlersin her şeyi,
Yakarak evvela kalbimi kuraklığında,
Nasıldır bilirim, ruhumda yok edersin kendini.
Hicran,
Bütün dertlerimi sahiplenir ağlanırım.
İyi günlerimde onları düşünür yaslanırım.
Çünkü mutlu olmaktan çok korkarım.
Firak,
Ruhuna bir kere daha düşmek arzu etmem.
Bana ağlarsan, hakkımı helal edemem.
Bütün gökyüzünü kırarım.
Güneş tek başına kalakalsın,
Ben seni istemem,
Yalnızca yalnızlığı dilerim,
Varlığına artık şükür etmem.
Sana gelirken Menekşe ben çok yollardan geçtim.
Yollar hep sinemden deler,
Aidiyetsizliğimin bir parçası sana meftun,
Boşluk görmeyedursun hemen buluşur hüzünler,
Sana gelemezken Menekşe, ben çok köprülerden düştüm.
Yokluğuna sızlanan ne varsa içimde,
Şeytanla pazarlık eder bir bir hisler.
Genelde aynıdır hep ve hiç değişmez,
Ruhun hep böyle tekinsizdir Menekşe,
Biraz bahar gelsin hemen kıskanırsın papatyaları,
Gözlerimden nice yolculuk yaparsın da,
Hiç uğramaz selam vermez, öylece bakarsın.
Sen aşkta hep kazanandın değil mi?
Sonra da hayallere atlayıp giden bir trene bindin..
Hiç görmedin ki tabi, kalbinden başka düşen,
Bir çıban gibi düşer kalbime,
Evet, bir gün hamallar da sever,
Ve yine bir sen kalırsın bu kırık aynalarda Menekşe,
Hep böyle olmuştur, bütün gülüşlerin zehirdir Menekşe..
Bu surlara veda sofrasını donatmaya emrolunduk,
Bir baltaya sap olamadık, gözlerimizle ince eledik,
Yasinler okuduk, uzun ve rast makamınca,
Biz, yok olmaya gelmiştik, kaybolduk.
İlk güne mi dönelim Menekşe?
Tamam, buyur, sefalar getirdin bak bu sevgim,
Beni bilmediğin zamanlarda da bilinmezindim,
Hiç var olmamış bir parça sabiyim,
Gel otur, seni bekler geçmişim..
Artık hiçbir şey anahtar teslim değil,
Şarkılarım ressamların bir eseri değil,
İçimdeki sabi biraz kör seninle,
Kaldırımlar sadece şehrin içinde değildir.
İplerini koparmış bir kuduz köpek, sadece köpek değildir.
O da uçmayı öğrenmeden koşar peşinden ölmenin,
Hiçbir anahtar uymaz çoktan seçmeli kasalarımıza,
Bir bir tıkanır ölürüz bir sokak lambası altında.
Her şey o vedayı uyandırmak içindi Menekşe..
Bütün ezanlar ve o gece bütün ülkede okunan selalar,
Söylenmeyen ne varsa Menekşe bir minareden,
Bombalanan şehirlerin uykusundan uyanması,
Dar sahnelerde bozuk mikrofonlarla verilen öğütlerle,
Yeşillendi bu vedalar,
Ayrılık şarkıları çalan bütün orkideler,
Karanlıkta beliren kimsesizler,
Bir Hallelujah çalıyor mihraplardan,
Bu rüya değil yalnız senin gördüğün,
Bu bir veda Menekşe..
Tanışıklığımızı hatırladın mı?
İncindiğimiz satırbaşlarına mı gittin?
Belki hatırlarsın sana sunduğum bütün hüzünlerimi,
Hem henüz gözlerimden yeni dökülmüş hislerimi,
Hatırladın mı? Orada vurmuştun beni.
İşte o gün yalnız sen parladın karanlıklarımda,
Karanlıktan karanlığa her yer bir izdir, izlerine basarak geldim.
Bir şiir uzattığımda şakağına,
Çok başka mısralarda ışıldadın oysa,
Bütün mevsimler sırasını şaşırdı hasılı kelam..
Sevgili Menekşe, korkarım ki bu şiir üzülerek bitecek,
Kalbi kırılmış bir serçe gibi,
Hislerimin nerede olduğunu bilmediğim bir süreçten başlayarak,
Ve ayrılıklar saklanacak bir vadi bulamadığı için önce,
Mazi bir ıstırap çekiyor yalnız başına,
Nerede bıraktıysan beni, seni orada gömdüm.
Üzülen bir yüz kalacak ömrümün orta yerinde,
Seni teheccüde uyandırmayı hiç unutmadım Menekşe,
Hem her karanlığın üçte birinde..
Hem terk edilmişlerin en çok ağırlaştığı güz gecelerinde bile..
Gittiğin yerden üçüncü dünya savaşını başlattım.
Ardından ekonomik krizler ve zombi saldırıları başladı.
İnsanlık baharı unuttu, yapay zeka aşka şiirler yazıyor artık,
Yarından korkan insanlar, gömüldüğün yere lanet okudular.
Ruhsal buhranların dokunduğu güller de karardı.
Araştırabilirsin bak, Hz. Google bilir.
Çürüyen toprağına nükleer santraller bile razı gelmedi.
Asit yağmurları ıslatmadı bile nefes verdiğin yerleri,
İki kanadında matem ve hüznü getiren o kartallar,
Senden sonra nesli tükendi, yüzük Frodo’ya kaldı..
İnsanlığın Moğollarından oldun giderken,
Ardından ne kitap kaldı ne kütüphane,
İnsanlık kan ağladı, küllerinden zehir damladı.
Bir baktım ki şehrin üstünde karabulutlar,
Toplumun her kesiminde hakim gelen bankalar,
Bütün eğlence mekanları ve mezarlıklar,
Yobaz, bağnaz ve istilacılar,
Bütün dünya haritalarında balık istilaları başladı.
Mavililiklerden renk yerine zift çıktı.
Bir veda kalmıştı kirlenmemiş,
Yüksek enflasyonla ya da dolarla,
Barbarca onu da kirlet, ağır metal koksun her yer.
Aslında senin dünyandan geliyordu her şey,
Sonraları anladım bereketsiz, soğuk ve ne varsa ona dair,
Bir arafın ortasında kalakaldım.
Önce kaybettiğim bir mahkemeden geldiğimi sandım.
Hayır hayır, yitirilmiş bir kaleden sürgündüm,
Çok sonra anladım, kalbinden geçiyordum.
Sana kendimden biraz bahsedeyim Menekşe,
Aslında bu dünyanın en gereksiz işi olurdu..
Vazgeçtim, bu sığınaklardan, mağaralarından kaçıyorum.
Bu bir veda Menekşe,
Hoşça kal Menekşe, hoşça bak zatına…