Mavi ışık düşerken, tanrıça edasında gülen bir kadına,
Nasıl aşık oldu Oğuz Han?
Bu dünyaya getirdiği çocuklarına
Gün, ay, yıldız diyerek isim de verdi.
Dünyalara değerdi, anlamlı dünyalarına.
Anlamına bir baksan…
Işık saçmış aydınlık fikirlere sorarım.
Efsaneler hep yıldızlı hikayelerden mi geçer?
Yoksa İpek yolundan mı?
Bizler yıldız tozu muyuz!
Birer yıldız tohumu mu?
Esma Perisi gökyüzünün yedinci katında otururken,
Nasıl da saçardı birden o ışıklı gökkuşağını…
Hatırlarım da birden, aydınlık ne de güzel doğardı…
Hayat ağacı dallarında Umay Ana’nın ipliktendi saçları…
Sallarken medeniyetin beşiklerini düşünürüm,
Göbek bağını nereye fırlatmış olmalı!
Bir bilsen, öyle mistik ilkeler arar ki bu kozmik düzen…
Bir tüy kadar hafif bir tanrıça olarak bilinirdi ki Ma’at…
O kadar anlamlı ki, gökyüzü yıldızlar.
Ah bu yaşam, bu hayat.
Bitmezdi gezegenlerde ki uyanışlar…
Mars çiçeği bulunur,
Nasa’ya ilk kadın ayak basınca roman olur.
Bir zamandan yaşam efsanesi der ki;
Hadi artık geleceğe inan ve artık uyan…
En efsane hangisiydi?
Hangi antik tarihte desen her efsanede anlatılır mı tabiat adalet, hakikat?
İzmir ‘den baktım, açarken çiçekleri…
Anlayacağın Güneş de doğarken Doğu’dan…
Düş gücümle çekildim ve bağlandım,
Göbeklitepe’den, dünyaya…
Çingene kızının gözlerindeydi define.
Gördüm, baktım…
Tüm dünyayı izler gibiydi gözleri…
Dünya onu takipte…
Antik bir tarihin içinde yaşamıştım.
Bahsedecek olursam tarifsel,
Kadınlar, tarihler, efsaneler neden var!
Düşündüm.
Efsaneler yaşanır ,şiirler okunur.
Şiirler efsanelerce var olur.
Efsaneler anlatılır, efsaneler yaşanır.
Efsaneler şiirlerde de var olur…
Efsaneler şiirlerde…
Efsaneler Yaşanır
Yazar
Yorum yap
Yorum yap