“Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.”
Bu söz dönemin her açıdan süper gücü Osmanlı İmparatorluğu döneminde mekteplerin giriş kapısı üzerinde Osmanlı Türkçesi ile yazardı. Kesinlikle desteklediğim bir söz, zira gözlemlediğim kadarıyla güzel ülkemizin ihtiyacı olduğu bir söz.
Ben vatani görevimi doğuda yaptım, kaldığım eğitim birliği batıda idi, mayın dedektörcüsü olarak eğitim aldım. Fakat adından da anlaşılacağı üzere oldukça tehlikeler arz eden bir bölümdür. Yaklaşık 3 ay boyunca eğitim görmüştüm, o zamanlarda neredeyse birçok asker, birliklerin genel olarak askerleri doğuya gönderdiğini bildiğinde, bu duruma çok isyankar tepkiler veriyordu. Bununla da kalmayıp doğuya gitmemek için türlü oyunlara kalkışıyor, hatta kendine zarar bile vermeye kalkıyordu. Bu çok yadırganın bir durum değil, zira herkes potansiyel olarak kendine toz kondurmasa da, bazen can sevgisi vatan sevgisinin önüne geçiyordu, çünkü ciddiyet gerçek manzara ile sabitti. Bir kısım bu tepkileri veriyorken bir de öyle kesim vardı ki özellikle bile ise hayal edercesine doğuya gitmek, düşman ile mümkünse çarpışma istiyordu, ben o dönemde işte bunlardan biriydim. Ama işte dağıtıma yakın bir zamanda askerlerin düştükleri yerler açıklandı, öyle ki kaderin cilvesi gibi doğuya gitmek isteyen batıya, batıya gitmek isteyen ise doğuya düşmüştür, bazı şanslılar hariç. Zira mevcut sistem isteklere göre değil, bilgisayar usulü tamamen şans eseri işliyordu. Aynı işlem askerlikten önceki muayenede de yaşanıyordu, dağıtım sülüsü geldiğinde insanların genelinde de hayal kırıklığı oluşuyordu, zira havacı olmayı hayal eden bir genç denizci oluyor, karacı olmak isteyen havacı, denizci olmak isteyen ise karacı oluyordu. İlk bahsettiğim Batı – Doğu olayının tıpatıp aynısı bir durum, bu da yine otomatik sistem ile alakalı. Aynı sorunu üniversitede öğrenciler yaşıyor, hatta liseliler de yaşıyor. Elbette üniversitede yahut lisede istediğin bölümü kazanmak için müthiş bir çaba harcaman, sürekli ders çalışman, hatta dershanelere paralar harcaman gerekiyor ama buradaki sistem sıkıntısı ise tamamen derslerden kaynaklıdır. Öğrenciye bu durum olmak istedikleri yer için müthiş bir engel gibi gelir, buna da kesinlikle isyan ederler. Zira Tarih okumak isteyen bir öğrenci, gördüğü Matematik, Fen, Kimya, İşletme vesaire gibi sayısal ağırlıklı dersler görürler, matematikçi olmak isteyen bir öğrenci ise gördüğü Tarih, Din Kültürü, Edebiyat vesaire gibi ona ağır gelen sözel dersler görürler. Kimyacı olmak isteyen de, ilahiyatçı olmak isteyen de, matematikçi olmak isteyen de aslında hiç başarılı olmadığı ve sevmediği derslerle boğuşmak zorundadır. İşte bu durum, öğrencilere tüm dersleri sevdirmek yerine bilakis onları hedeflerinden, hayallerinden, hatta okuldan, okumaktan uzaklaştırır, zamanı geldiğinde hayata tutunmak için hayallerini değiştirip alakasız bir meslekte ömrünü geçirmek zorunda kalırlar. Bu mantıktan yola çıkarsak, aslında insanların birçoğu, meslek ne olursa olsun ülkemizde sevdikleri, arzuladıkları, talep ettikleri mesleklere değil, alakasız, aslında hiç mutlu olmadıkları mesleklerde ömrünü isyan halinde tüketirler.
Şahsi teorim ve savunduğum mantıklı yol, haklı bulduğum başlangıçtaki söz gibidir. İnsanları ilk zamanda yetenekli oldukları, başarı sağlayabildikleri, isteyip yana yakıla arzu ettikleri mesleklerde, bölümlerde ona uygun hatta yardımcı olacak derslerle desteklersek, onları ilk okuldan itibaren yetenekli olduklarında eğitirsek, kişinin tamamen önü açılır. Bu mantık tüm mesleklerde, görevlerde her şeyde uygulanırsa, her dalda muazzam bir başarı hikayesi çıkar.
Bunu objektif bir şekilde hayal edelim, bunu yaptık, tarihçi olmak isteyen tarihçi, imam olmak isteyen imam, kimyacı olmak isteyen kimyacı, doktor olmak isteyen doktor, karada, doğuda askerlik yapmak isteyen doğuda vesaire vesaire. Bunların aslında ezelden beri arzu ettikleri, başarılı olup sevdikleri mesleklere göre, eğitilip isteklerinin olduğunu düşünelim. Sonuç ne olurdu?
İnsanoğlu sevdiği ve çok arzu ettiği herhangi bir şeyi yapmak için, adeta başarı sağlamak için istekli ve içten savaşır. Hal böyleyken aslında ezelden beri başarılı olduğu bir meslekte yükselirlerse, bizim yarın alkışlayacağımız ve şaşıracağımız kişiler tüm dünyada ve ülkemizde işte bu insanlar olur. Bizim doktorumuz en iyi buluşu yapar, kimyacımız tüm dünyada en iyisi olur, askerimiz en kıskanılacak profesyonellikte olur ve bu mantığı tüm ülkeye yayar isek devrin Amerika’sını dahi geride bırakan en muazzam, her türlü başarılar bizden çıkar. Akabinde ülkede ekonomide süper güç olurduk. Ama maalesef elimize geçen birçok başarı elle sayılır kadar az, tüm dallarda ülke olarak 20 yıl geriden geliyoruz, daha yeni yeni başarılı insan kitlemiz artıyor, ama yine de bu sayı hep azar azar olacaktır. Çünkü sistem isteyene istediğini değil kendince belirli kaidelerle otomatik olarak işliyor. Durum böyleyken biz her yeni buluşta Avrupa’yı daha çok alkışlarız. Yalnızca üniversiteden sonra bir şekilde istediği dalı kazanıp, onun üzerinden master yapan bir nevi belirli meslekte başarıya yürüyor. Ama bu sistem değişir de, kim neyde başarılı ise o işte onun önünü açıp, ona eğitim verildiğinde biz gerçek anlamda gelişiriz. İşte bu durum ülkemizdeki gençlerin tek arzusunun Avrupa kıtası olmasını tetikliyor. Gelişeceğinden de değil, insanımız eğitim olarak gelişmekten çok ekonomik olarak gelişmeyi arzuluyor. Bu da tamamen para odaklı olarak Dolar, Euro kurları için Avrupa’ya gitmek oluyor. Peki Avrupa’ya gidenler orada ne meslek yapıyor, hayallerinin peşinde mi koşuyor diye soracak olursak. Bazıları hariç genel olarak hep Avrupa’daki geri hizmet, ağır mesleklerde çalışarak geçimlerini sağlıyorlar. Sırf dövizin gücü için orada Avrupa’nın ayak işini yapıyorlar. Bu trajikomik bir durum oysa kendi ülkesinde her zaman bir şansı vardır. Ekonomiye bakarak genç beyinler ümitsizlik içinde çöküp Avrupa’ya gidiyorlar. Avrupa’dan dönüşte sanırlar ki kazandıkları para ile bir saygınlık elde ederler, ama bu işler öyle olmuyor, para asla saygınlığı satın alamaz. Yine de sisteme isyan etmeden ülkesi ve insanlarının faydası için çalışan milyonlar var. Onların birçoğu işin kolayına kaçmayıp, dövizin gücüne aldanmayıp, bu eğitim sistemine rağmen başarının peşinde koşuyorlar. Bu bahsettiğim aklınıza gelebilecek tüm mesleklerde olan bir durum. Umarım atalarımızın çağlardan çağa sağladığı başarılar gibi, tüm ülkece uzay üstü, başarılı oluruz. Ama yine de arzu ediyorum ki, bizlerin içlerinden birileri, kadim zamanlardan bize nasihat gibi kalan bu sözün inceliğini, manasını ve mantığını kavrayabilsin.
“Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.”