“Bir yolcu olduğun dünyada ne kadar yol gittiğin değil, kaç durak geçtiğin değil; hangi duraklarda ne yaşadığın önemli…”
Yolcu olduğunu unutmamalı insan, bu dünyanın sadece bir mekan olduğunu ve mutlu olmak için çabalayarak; mutlu etmek için uğraşarak huzurla ve sevgi dolu geçirmeli yolculuğunu…
Yolun başında masum bir çocuk olarak aldığı yaraları, kanayan dizlerini, sevdiği arkadaşını, oyuncaklarını nasıl koruyarak sahipleniyorsa; yetişkin olduğunda kimseyi yaralamamayı, yaralı bir insan gördüğünde bazen sarılarak bile acısını nasıl dindirebileceğini bilerek sevdiklerini hayatının son anına dek aynı değerle götürebilmeyi, kendisine ait olanlara şükredip kalbinde saklamayı tercih etmeli…
Bu hayat üç kuruş ve iki beton bloktan daha önemli olgularla dolu; sevgi, saygı, vefa, huzur ve mutluluk gibi…
Çünkü bunların maddi karşılığı yok!
Yakın zamanda bir arkadaşımla sohbet ederken arada geçen şu cümleyi bir daha düşündüm çünkü “uygulanmayacaksa anlamı yok söylenenlerin” (Bu konuya da değineceğiz birazdan ama sözü hatırlamaya çalışıyorum…)
“İnsan göçebe bir kuş gibi illa ki bir yerlerde yine denk gelir ve yaşanmışlıkların hatırına gözleri dolu dolu geçmişi unutmadan boynuna sarılıp; özlemi iliklerine dek hisseder de kavuşmanın anlamı değişir, güzelleşir mutluluk verir.
İnsan harcayarak, kullanarak gidilen yolda bir gün dönüp bakıldığı zaman tek başına bir boşlukta yapayalnız kalmanın acısı ile yanmak kaçınılmazdır. O an da yaşanılan hüzün de – sevinçte hem öksüz hem yetimdir… Anlamsızdır, anlamsızlaşır insan.”
Oysa ne anlamlı sözlerle donatılmıştır ilişkiler…
“Herkesten farklısınızdır, siz kalbe dokunan ince bir duygu selisinizdir, herkes bir yana sizin dostluğunuz, varlığınız bir yanasınızdır!?”
Hani demiştim yana uygulanmayacak, hissedilmeyen yaşatılmayan hiçbir sözün hükmü yoktur!
Öyle bir nokta gelir ki bu cümlelerin üstüne, öyle bir davranışla karşılaşırsınız ki hepsini keskin bir bıçak gibi atar gider kenara…
Bir yolcusunuz yer yüzünde dünyanın neresinde olduğunuz değil, hangi kalpte nasıl bir iz bıraktığınız, hangi yaşamın içinde el uzatılan ve o eli sıkıca tuttuğunuz, hangi kırılmışlıklara rağmen cam parçası gibi yuttuğunuz kelimeleri kalbinizi kesmesini göze aldığınız, onca olmaza karşı onca duyulmuşu duymazdan görmezden geldiğinize, kısacası sizin kalitenizle karşınızda ki kalitesizliğe nasıl sabrettiğinize ve olduğunuz kişilikten ödün vermeden nasıl yol aldığınız önemli.
Hani hayat bir yol ya…
Duraklar var durup düştüğünüz, oturup dinlendiğiniz, zamansız beklediğiniz… kimler var(-dı) yanınızda?
Peki yürürken hızlı adımlarla geride bıraktıklarınız vicdanınıza yapışıp kalmayacak mı sanıyorsunuz?
Geceleri karanlığın perdelerinin tiyatro sahnesini açılması gibi önünüze serildiğinde herkese anlattığınız yalanlar rahatsız etmeyecek mi?
Bahaneleriniz gündüz kılıf ama gece çırılçıplak aklınızın mantığına uzanmayacak mı, uyuyabilecek misiniz?
Dünya bir yol ve yürüdükçe yürüdükçe dönüp dolaşıp aynı durağa gelip düştüğünüzde aynı kişilere el uzatmaya yüzünüz olacak mı?
Arkanıza bakmadan koştuğunuz yol nihai sona gidiyor unutmayın….
Kalan da ölmek için yaşıyor, giden de…
Giden olursanız sorun yok belki(?) peki kalan olursanız ruhunuzda ki iğneler her gün yeniden yeniden batmayacak mı siz parçalanıp yok olana dek?
Durduğunuz duraklarda ya da yürüdüğünüz yollarda insanları yoldaş edinin, basamak değil!
İnsanları yaren eyleyin kaldırım taşı değil!
İnsanları dost edinin , gönlünüzün düşmanı değil!
İnsan doğmak, insanca yaşamak ve insanlıktan nasip alarak ölmek olsun yazgınızda; ne de olsa toprakta yer yüzünde bir kara parçası, bataklıkta hangisi olacağınızı ya da hangisinde yürüyeceğiniz sizin tercihiniz…
Sözlerinizle değil davranışlarınızla…
Neşet Ertaş’ın dizeleri gibi:
“İnsandan doğanlar insan olurlar.
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar.
Hepiside bu dünyaya gelirler.
Ana Haktır sen bu sırra erdin mi?
Vade tekmil olup ömrün dolmadan,
Emanetçi emaneti almadan,
Ömrüyün bağının gülü solmadan,
Varıp bir canana ikrar verdin mi?
Varıp bir cananın kulu oldun mu?”
Aklı, kalbi, dili “bir “olana; yollar hep “dost gönlü” kadar engin olsun, yolunuz menfaate değil; yüreğe değen insanlara denk gelsin.