Üniversiteler şüphesiz bir ülkenin en önemli eğitim kademesidir. İnsanların hem akademik olarak hem de yaşam tecrübesi olarak en iyi kazanım sağladığı kurumdur. Ne yazık ki son dönemlerde gerek yaşanılan pandemi dolayısıyla gerekse de depremler dolayısıyla uzaktan eğitim modeli mütemadiyen uygulanmıştır. Normal şartlarda dahi yeterince mesleki eğitim alınamayan üniversitelerde uzaktan eğitim ile bu durum neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Özellikle uygulamalı bilim dallarında üniversitelerimizde maalesef yeterli eğitim verilmemektedir. Bu bölümlerden mezun olan öğrencilerin iş hayatına atılamamasındaki en büyük sebeplerden biri de sahip oldukları mesleğin işleyişi ve uygulanışı hakkında yeterince bilgi ve tecrübe sahibi olmamasından kaynaklanmaktadır.
Üniversite 1. ve 2. sınıfta liseden kalma mükerrer dersler…
3.ve 4. sınıfta ise mesleğe dair bol miktarda teorik bilgiler…
4 yıl lise eğitimi alıp daha sonra bu 4 yılın yekûn bilgileri ile üniversite imtihanında başarılı sayılıp bir bölüme yerleştirilen öğrencilere 2 yıl boyunca tekrardan bu dersleri vermek yerine mesleğe dair pratik bilgileri ve işlerin akademik boyutu dışında piyasadaki işleyişi ile ilgili de eğitim vermenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Aynı zamanda uygulamalı derslerin sayısı arttırılıp bu uygulamalar piyasadaki işleyişe göre şekillendirilmelidir. Akademik hayatında binlerce teorik bilgiyi ezberleyen öğrencilerin neredeyse hiçbiri bu bilgileri iş hayatında uygulayamamaktadır. Hâlbuki iş hayatında yapılan uygulamaların temelinde de öğrendiği teorik bilgiler yatmaktadır. Buradaki önemli husus bilgiyi öğretmek değil nasıl kullanacağını öğretmektir. Örneğin, mühendislik alanında asla yeteri kadar uygulama yapılmamaktadır. Birçok üniversitede mühendislik branşlarına ait araç gereçler dahi bulunmamaktadır var olanlar ise öğrenci sayısına oran ile çok az kalmaktadır. Birçok mühendislik öğrencisi okulundan; iş hayatında kullanacağı aletleri, yazılımları, Cad. tabanlı programları kullanmadan mezun olmaktadır.
Maalesef üniversitelerden nitelikli öğrenciler yetişmeyip ancak iş hayatında tecrübe kazana kazana nitelikli olma yolunda ilerlemektedirler.
Bu hususu elbette yalnızca üniversitelere bağlamak acımasızca olur zira üniversiteler eğitim için ne kadar elverişsizse içinde okuyan öğrencilerin büyük bir kısmı da bir o kadar elverişsizdir.
Bilgiye ulaşmak için hiçbir çaba sarf etmeyen, hazır bilgiye konmaya çalışan, kendi bölümü üzerinde hiçbir araştırma yapmayan ve gelişme kaydetmeyen bir öğrenci topluluğu bulunmaktadır.
Üniversiteye, ailesinden ve çevresinden kaçmak amaçlı hayatını 4 sene sözde özgür bir şekilde yaşamak için; eğlenmek, uyumak, haddi aşan şeyler yapmak düşüncesi ile gelen bir topluluk…
Elbette eğlenmek, uyumak, etkinlik yapmak en az eğitim kadar gerekli olan hususlardır lakin bu hususlar hiçbir zaman üniversiteye gelmedeki ilk amaç olmamalıdır. Bu hususlar eğitim hususunun önüne geçtiği zaman niteliksiz mezunlar türemektedir. Üniversite olan bir şehirde; kütüphane, kültür merkezi, tiyatro salonu, okuma evleri, laboratuvar, kırtasiye gibi yerlerin sayısı artması gerekiyorken; bar, gece kulübü, canlı müzik, oyun salonları, kafe gibi yerlerin sayısı artıyorsa bu işte bir terslik var demektir.
Yazının başında belirtildiği üzere üniversiteler gerek akademik olarak gerekse de yaşam tecrübesi olarak insana çok şey katmaktadır. Özellikle memleketi dışında başka bir ilde üniversite okuyan öğrencilerde sorumluluk bilincinin en güzel anlaşıldığı yerdir üniversiteler. Belirli bir para ile hayatını idame etmek, yaşadığı alanı çekip çevirmek, sosyal hayatta bulunma, insani ilişkilerde bulunma, resmi kurumlarla ilişki kurmak gibi birçok hayat tecrübesinin kazanılmasında etkin rol oynar.
Bu tecrübelerin en önemlisi ve en büyüğü insan ilişkileri olsa gerek zira üniversitedeki ilişkiler normal ilişkilerden daha farklıdır. Farklı şehirlerden ve farklı kültürlerden gelen insanların bir arada bulunarak belirli bir süre içinde kaynaşması öğrencilerin ilk defa karşılaştıkları bir durum olur. İlk zamanlarda kimilerinde evden ayrılmanın sevinci kimilerinde ise üzüntüsü olur. Bu durum her iki tarafın da kaynaşması için etken bir neden olur. Üniversitenin ilk başlarında çok sıkı arkadaşlık bağları kurulur bu arkadaşlıklar genellikle büyük gruplar halinde olur daha sonra bu gruplar aylar içinde parça parça başka gruplara dönüşür ve 3’erli 5’erli arkadaş grupları haline gelir. Gruplar arası iletişim pek de olmaz ta ki vize-final haftalarına kadar.
Bu süre zarfında insanlar tanınır, samimiyet kavramı tecrübe edilmiş olunur.
Genellikle hiç ayrılmayacağız gözüyle bakılan arkadaşlıkların pek azının altında menfaat yatmamaktadır. Üniversite bitince görüşen, konuşan insanlar elbette vardır. Arkadaşlıkları bir ömür devam eden insanlar da vardır lakin bunların sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdır.
Üniversite biter, herkes memleketine döner ve onları bekleyen bir iş ve aile hayatı vardır.
Filhakika; 4 yıllık bir zaman kaybı olan üniversiteden geriye kalan tek şey, muhtemelen birçoğu ile bir daha görüşülmeyecek olan arkadaş topluluğudur. Üniversiteler 21. Yüzyıldaki menfaatin vücut bulmuş halidir.