Çıplak ayakları betonun soğukluğunu olduğu gibi iliklerine işletiyordu. Yağmur yağıyordu. Sarı saçlarını okşuyordu sanki. Saçları ıslaklıktan tel tel ayrılmış, her bir ucundan damlalar süzülüyordu. Yağmur bir insana ancak bu kadar yakışırdı. Güzeldi, çok güzel. Gecenin karanlığında elbisesinin beyaz etekleri süzülüyordu. Günlerden neydi? Saat kaçtı? Hangi zaman dilimindeydi bir önemi yoktu. Sadece yürüyordu. Bunu biliyordu. Derin bir nefes aldı. “Oh” dedi içinden. Tuzlu rüzgârın kokusunu almıştı. Şimdi hatırladı. Denize gitmeye çalışıyordu. İliklerine kadar deniz kokusu sinmişti ve özgürleşebildiği tek yere, denize gidiyordu. Sonunda sahile vardığında dans etmeye başladı. Ayak parmaklarının ucunda havalandı. Tek ayağını diğer dizine kadar kaldırdı ve kendi etrafında dönmeye başladı. Tıpkı müzik kutularının içinde dans eden balerinlere benziyordu. O döndükçe dalgalar şahlanıyor, kıyıya vurup ahenkle ona eşlik ediyorlardı. Saçlarında yağmur, parmak uçlarında dans ve kalbinde o vardı. Döndükçe o çoğalıyor, kız azalıyordu. Bir süre sonra durdu. Birden yere yığıldı. Dönerken başı mı dönmüştü yoksa onun çokluğu mu ağırlık yapmıştı? Olduğu yere kumlara uzandı. Gece parlaktı ay ise hilal.
Ne zaman görmüştü onu ilk? Ne ara sevmişti? Aşk acıtıyordu karşılık bulamayınca. İğneler batıyordu kalbine onu düşünürken. Nefesi daralıyor, ruhu sıkılıyordu. Neden acıydı ki aşk? Hâlbuki hep tatlısını okumuştu kitaplarında. O hiç alamamıştı bu tadı. Acı değil de ekşi diyebilirdi yumuşatmak için belki de. Ama tatlı asla. Çünkü yüreği karşılık alamamıştı. Tüm cesaretini toplayıp açılmıştı kız adama. Ama o sevmiyordu işte. Bir insana zorla birçok şey yaptırılabilirdi. Ama sevmek… Zorla sevdiremezdi ki kendini. Durmasın istedi yağmur. Her damla yüzünde son bulsundu. Böylece gözyaşları zor gelmiyordu ona. Uzandığı yerden yavaşça doğruldu ve soğuk kumlara oturdu. Oysaki o sevmezdi soğuk havaları da soğuk insanları da. Ayağa kalktı ve ağır ağır ilerledi denize. Dalgalar bacaklarını dövüyordu sanki. Boylu boyunca uzandı soğuk suya. Bıraktı kendini. Denizle ahenkli bir dansa başladı. Vücudu dalgaların ritminde salınıyordu. Neden sonra topladı kendini. Derin bir nefes aldı. Elinden geleni yapmıştı sevgi adına. Artık son bir şey kalmıştı. Unutmak… Unutmak ne güzel bir nimetti insanoğluna verilen. Unutmak olmasa ilk diz yarasının, ilk kalp yarasının acısıyla nasıl yaşanırdı? Ayağa kalktı ağır kulaçlarla kıyıya kadar yüzdü. Kumlara çıktı. Denizi seyre daldı uzun uzun. Belki bir dakika belki bir ömür. Yavaş yavaş ayaklandı. Islak elbisesine, ayaklarına yapışan kum tanelerinden hiç rahatsız değildi. Geldiği yöne çıplak ayaklarıyla yürümeye başladı. Her adımda söz verdi kendine. Söz verdi yaşamaya…
Muhteşem
Çok güzel bir öykü ve/veya deneme olmuş. Müthiş bir iç hesaplaşma…kaleminize sağlık…