Sisler arasında gördüm seni. Ağır ağır gün batımında yürüyordun, dalgın ve yorgun. Sonra başını kaldırdın. Asude bakışların bir şey anlatıyordu. ‘Seninle maziden aşinalığımız var’ der gibiydin. Vardı elbet, Selçuklunun izlerinde 1200 yıllarına gittik. Mazide gördüm can alıcı bakışlarını. ‘Bu benim hatunum olacak’ der gibiydi. Sen bey oğluydun, bense asi başı gem tutmaz, hırçın kısrak, kıskanç, sevdiği erkeği seven, sahiplenen. Yorgun düşlerinde bile bey oğlunu, en asil duygularla benimseyen…
Bey bu aşka kayıtsız kalır mı; uzatır ellerini “eşim ol” der. Mutludur hatun. 4 çocukları olur. Selçuklunun ayak izlerinde, mutlu sona imza atılır. Ya günümüzdeki yansıması… Büyük Selçuklu ovalarda mekân tutar. Bu aşkın izleri Erzurum’dan çıkar, ovalara yayılır. Göl olur, deniz olur. aşina ruhlar birbirini çeker. Ve bu aşk iki insanda vücut bulur. Maziden gelen iki ruh günümüzde efsane bir aşka dönüşür. Zaman zaman pespaye hayallerde birleşir, zaman zaman gerçeğin ta kendisi olur, vazgeçilmez olur, günümüzde ölümsüz aşka evrilir. Kalbin aşinalığı, duygularla katre katre hemhâl olur. İnsan denen varlık sevgi simgesini, ruhunun gizli köşelerinde taşır. Hiç ummadığı bir zamanda ortaya çıkabilir.
Günümüzün aşkları neden kısa ömürlü dersiniz? Sevgiyi ikinci plana, maddeyi ilk sıraya mı aldık? Her şeyin maddeye dayandığı günümüzde, gerçek aşklara da rastlamıyor değilim. Danışmanlıklarını da yaptığım bu çiftler nikâh masasında bana ayrı bir mutluluk verir. Toplumun temel taşlarını oluşturan bu çiftlerin gözlerindeki ışıltı ayrı bir mutluluktur. Elbette evlilik ömür boyu süren balayı değildir. Virajları, sıkıntılarıyla iki insanın hayatı paylaşmasıdır. Hoşgörü ve sevgi, evliliğin olmazsa olmazıdır. Aşk zamanla alışkanlık ve sevgiye dönüşür. Yorgun dünyamızda insanın birbirine ihtiyacı vardır. Boşuna mı nikâhta hastalıkta, sağlıkta beraberlik vurgusu yapılır? Özü şudur, hayatı paylaşma… Nitekim çevremizde her gün evlerde bu yaşamlara tanık oluyoruz. Bir ev düşünün… Üçüncü göz olarak kritik etsek nelerle karşılaşırız. Her ev ayrı bir dünyadır ve insanın sığınağı, barınağı kendi evidir. Yorgun geldiği, dinlendiği, huzur bulduğu tek mekândır. Bu mekânlarda huzur, sükûnet gerek. O zaman o mekânlar gül bahçesi olur. Günümüzün stresli dünyasında tek huzur bulduğumuz yer evimizdir. Bir sofra etrafında toplanan aile fertleri… Bu huzur hiçbir şeye değişilmez.
Ve aşina ruh sevdiğine seslenir; “Sen yanımda ol, her şey Nevbahar olacak.” Maziden günümüze gelen ölümsüz aşklara diyelim.