İblis, bilindiği üzere Hz. Adem (aleyhisselâm)’a secde etmediği için Allah-ü Tealâ tarafından Cennetten kovulmuştur. Yüce Yaradan, onu ve onun yolunda gidenlerin cehennemde olacağını bildirmiş ve buna rağmen kibri ona daha tatlı gelmiş ve o günden itibaren insanoğluna kötülük yapmaya ve yaptırmaya devam etmiştir. Kendi açısından bakıldığında kibrini beslediği için ve insan taraftarlarını topladığı için iyilik(!) yapmaktadır. Biz insanlar da bazen iyilik yaptığımızı düşünürüz ama şöyle bir nefsimizi vicdanımızı sorguladığımızda bunu bize şeytanın, nefsinizin yaptırdığı bir kötülük olduğunu anlarız.
İnsanlık tarihinde ilk büyük kötülüğün, Hz. Adem (a.s)’ın çocuklarında Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesi ile gerçekleştiğine inanırız. Zâhirde Kabil bunu yaparak istediğini elde etmiştir belki, Habil de feci şekilde katledilen ilk insan olmuştur ve onun için hazin sondur. Olaya bâtınen baktığımızda ise katil Kabil, cinayet işlediği için ve kıyamete kadar gelecek olan katillerin de günahlarından ona verileceği için ebedi cehennemde kalacak ve Habil de suçsuz yere öldürüldüğü için cennete gidecektir. Dünya ve ukba eksenli baktığımızda iyilik ve kötülük kavramlarının yer değiştirdiğini görüyoruz.
Allah-ü Tealâ katında mutlak iyi ve mutlak kötü vardır. Sol tarafımızda bulunan şeytan bize sürekli kötülüğü sağımızda bulunan melek ise iyiliği telkin etmektedir. Bunların yanında; “…Sizin için şer görünende hayr, hayr görünende şer vardır. Siz bilemezsiniz, Allah bilir.” (Bakara/216) ayeti de bize bu konuda büyük dersler vermektedir.
Bir olay yaşarız, görünürde karşıdaki kişi kötüdür ve bize kötülük yapmıştır. Günlerce ağlarız, kendimizi mahvederiz, niye bu olayın başımızda geldiğini sayıklar dururuz. Üzerinden birkaç zaman geçer ve bir bakarız ki Rabbimiz bizi büyük bir felâketten korumuştur ve aslında o insan da bize büyük bir iyilik yapmıştır, zafer elde ettiğini sanarak da asıl büyük kötülüğü kendisine yapmıştır.
Birbirini çok seven iki kişi vardır. Bunların ilişkilerini çekemeyen insanlar aralarını açarlar ve bu iki kişi aylarca konuşmaz, görüşmez ve belki de hiç görüşmeyeceklerdir. Burada ara bozan kişilerin kötü olduklarını düşünürüz hemen. Ama belki de iyilik yapmışlardır. Belki de o birbirine muhabbet besleyen iki insanın yollarını ayırması gerekiyordur. Çünkü inanırız ki her şey Allah’ın dilemesiyle gerçekleşir.
Kimi zaman da iyilik kisvesi altında kötülükler yapılır. Bir malı uygun fiyata aldığımıza seviniriz ama o aslında çalıntıdır ve bize hayr getirmez. Karşı taraf da yine kurnazlıkla kazandığını sanır ama en büyük kötülüğü kendine yaparak âhiretini mahvetmiştir.
Uygun fiyata bir ev almışızdır. Burada satıcı tarafından bir kötü niyet yoktur hatta iyi niyetli biri olduğu için evi, piyasa fiyatının altına satarak iyilik yapmıştır ama bir deprem olur, ev yıkılır ve bütün aile ölür. Burada kasten bir kötülük olmasa da dışarıdan bakıldığında evi satan kişinin iyilik değil, kötülük yaptığı düşünülür. Bunun yanında vefât eden aile, göçük altında can verdikleri için cennete gidecektir büyük ihtimalle..
Son zamanlarda bunlara benzer durumları bizzat yaşadığım için böyle bir yazı kaleme almak istedim.
Evet, mutlak iyi ve mutlak kötü vardır, melekler ve şeytanlar gibi fakat hayatımızda cereyan eden olayların, bu olaylara vesile edilen insanların bize iyilik mi kötülük mü yaptıklarını o anda değil daha sonra anlarız. Vukû bulan her olaya da hikmet nazarıyla baktığımızda her şeyin hayrımıza olduğunu anlarız. Her dâim hikmet nazarıyla bakabilmek duasıyla…