1.Giriş: Rasyonelliğin insanlar tarafından arzu edildiğini fakat hayatımızda veya belli başlı konularda yargılarımızın olmasının nasıl irrasyonel davrandığımızı ifade etmektedir. Kitapta rasyonel bir eylemi bireyin bilgisinin anlam kazanması ve amaca ulaşıp ulaşmama durumuyla açıklamıştır. Ben bu bölümde astronomi konusunda iyi kötü bir şeyler bilen birinin aya gitmeye niyetlenip ağaca çıkmasının ahmakça bulunabilecekken bu davranışın bir çocuğun yapmasının rasyonel bulunabileceği ifadesi dikkatimi çekmişti. Giriş bölümünde Sutherland kendisine gelebilecek eleştirilere yönelik açıklama bir nevi cevap niteliği taşıyan cümleleri bulunmaktadır.
2.Yanlış İzlenimler: Bu bölümde kişinin aklına ilk gelen bilgiye göre yargıda bulunmasının yani bulunabilirlik hatasından bahsedilmektedir. Bulunabilirlik hatasını lunapark ile ana caddede bir saat bisiklet sürmenin tehlikesinden bahsederek açıklamıştır. Lunaparkı insanların ana caddede bisiklet sürmekten daha tehlike buldukları fakat İngiliz Sağlık ve Emniyet Kurulu’nun raporlarına göre, ana caddede bir saat bisiklet sürmenin lunaparkta bir saat döndüren dolaplara, korkutucu raylara, hızlı trenlere ve çeşit çeşit makinelerde bir saat geçirmeden kırk kat daha ölüm riskinin olduğu vurgulanmıştır. Bu cümleleri okurken cidden şaşırmıştım. Çünkü bende lunaparkın tehlikeli olduğunu düşünüyordum ve kitabı okurken bisiklet sürme nasıl daha tehlikeli olabilir diye sorgulamıştım. Yine bir araştırma da insanlar, birinin kazada ölmesinin felçten ölmekten daha yüksek bir ihtimali olduğunu fakat gerçekte felçte ölen insanların sayısı kazada ölen insanların kırk katı olduğunu okuduğumda aynı lunapark ve kaza araştırmasındaki gibi şaşkınlık yaşadım. Sutherland insanların bu yanlış inanışın sebebini aslında araç kazaları veya şiddet olaylarının medyada daha dramatik şekilde yansımasını ve felçli insanların yalnız başına kendi yataklarında sessizce ölüp gittiklerini ifade etmişti. Medyanın gücünü biz insanların algılarını nasıl etkilediğini bu sonuçlarla daha iyi anlamış olduğumu söyleyebilirim.
Kitapta “öncelik etkisi” adı verilen bireylerin önce algıladığı şeylerden sonraki algılarına göre daha fazla etkilenmesi ve bu etkiden kaynaklı olarak hatalarına ise “öncelik hatası” denilmiştir. Bir araştırmada denekleri iki gruba ayırarak her gruba eşit sayıda (altışar adet) sıfatla bir kişiyi değerlendirmeleri istenmiştir. Birinci gruba kişinin “akıllı, çalışkan, tez canlı, eleştirel, dik başlı ve kıskanç” olduğunu, ikinci gruba ise kişinin “kıskanç, dik başlı, eleştirel, tez canlı, çalışkan ve akıllı olduğu bu sırayla söylenmiş. Daha sonra deneklerden bu kişiyi değerlendirecekleri bir form verilmiş. Kişiyi niteleyen sıfatlar her iki gruba da aynı şekilde söylense de birinci grup ikinci gruba göre kişiyi daha olumlu olarak açıklamıştır. Deneklerin bu davranışlarının yani öncelik hatasının kişi hakkındaki sıfatları duyar duymaz bir şemanın oluşmaya başlaması ve sonrasında gelen her sıfatın ilk başta oluşturulmuş şemaya göre şekillendiği belirtilmiştir. Şaşırtıcı olan ise bizim aslında bunu hayatımızın her alanında yapıyor olmamız yani bizim önyargılarımızdır. Hayatımıza giren kişilerin ilk olarak görünümü, konuşması ve o anki davranışları bizim o kişi hakkındaki izlenimlerimizi ve düşüncelerimizi oluşturuyor. Bu eğilimi bende insanlara yönelik tutum ve davranışlarımda aynı şekilde gösterdiğimi itiraf edebilirim. Kitapta ise bir bireye yönelik iyi bir niteliğin diğer niteliklerinden daha iyi algılanmasının hale etkisi veya kişinin kötü bir özelliğinin diğer özellikleri hakkındaki olumsuz değerlendirmemizin şeytan etkisi olarak açıklamıştır. Bu değerlendirmelerimiz ise kişiler hakkındaki önyargılarımızı oluşturup şekillendirmektedir.
3.İtaat: Bu bölümünde cezalandırmanın öğrenme üzerindeki etkisinin araştırıldığı bir deney ve sonuçları açıklanmıştır. Sonuçlarının açıkçası beni hem üzdüğünü hem de korkuttuğunu söyleyebilirim. Bu deneyle beraber biz insanların otorite karşısında davranışlarının nasıl şekillendiğinin en acımasız örneğini bütün insanlık olarak görmüş olabiliriz. En acımasız ve üzücü dememin sebebini aslında deneyi ve sonuçlarını açıklayınca daha iyi anlaşılacağından deneyin işleyişinden bahsedebilirim. Her bir denek, öğretmen ve öğrenci olacak kişinin seçileceği bir kuraya tabii tutulur. Fakat kurada öğrenci bir işbirlikçidir ve denekler kurada bütün kağıtların öğretmen yazdığından habersiz kendisine öğretmen çıktığını zannediyordu. Deneyde ise öğretmen, öğrenciye bazı belirlenmiş soruları soruyor ve eğer öğrenci(işbirlikçi) yanlış cevap verirse elektrik şoku verileceğini ve bu şok aşırı derecede acı veriyor olsa bile kişide kalıcı hasar olmayacağı söyleniyor. Elektrik şokunda “Hafif şok”, “Güçlü şok”, “Tehlike: Ağır şok” ifadeleri bulunmaktaydı. Öğrencinin her yanlış cevabında şokun voltajının arttırılması söylenmektedir. Denek şoku artırmaya itiraz ederse deneyci “Deneyin sürmesi için sizin de yardım etmeniz gerekiyor” veya “Başka seçeneğiniz yok, devam etmek zorundasınız” gibi şeyler söylenerek denekleri zorluyordu. İşbirlikçiye aslında şok verilmiyordu fakat işbirlikçi 75 volta ulaşıldığında bağırmaya, acı çektiğini göstererek yalvarıyordur. Şok arttıkça işbirlikçi yalvarıyor ve artık dayanamayacağını söylüyordu hatta 330 voltan itibaren tamamen sessizliğe bürünüp ses vermemesine rağmen arttırarak şok vermeye devam ediyorlardı. Bu deneyin şok edici sonuçlarına baktığımızda biz insanların itaat alışkanlığının yaptıklarımızın sonuçlarına bakmadan birilerine zarar verebileceğimizi fark ettim. Bu deneyi otoriteye itaat olarak adlandırırken birkaç etkileyici ve ilginç deney örnekleri verilmiştir. Hemşirelerin doktor imzası olmadan ilaç vermeleri yasaktır fakat işbirlikçi bir adam hemşireye telefon ederek daha önce hiç karşılaşmadıklarını ama kendisinin de aynı hastane de çalıştığını söyler. Hastaya kendisi gelene kadar Aspoten ilacından 20mg verilmesini ister fakat aslında ilaç bir plasebodur. Daha sonra doktor ilacın etkisinin ben gelene kadar göstermesi gerektiğini söyler ve hemşirenin hastalara talimatta yazan dozun iki katı söylenmesine rağmen hemşirelerin %95’i ilacı vermiştir. Otoriteye itaati yine şu cümlelerle çarpıcı bir şekilde nitelediğini söyleyebilir: “Sırf yardımcı pilotun, kaptan pilotun hata yaptığını dile getirememesinden kaynaklanan uçak kazaları vardır.” Bu itaat etme davranışı otomatik bir davranıştır ve insan bunun farkında değildir. Fakat biz insanlar itaat etmeden önce düşünmeli ve bize verilen emrin yerinde olup olmadığını sorgulamalıyız. Elektrik şoku deneyinde o deneklerden biri de ben olsaydım ve bende itaat etme uğruna birilerine acı çektirseydim nasıl hissederdim bilemiyorum. İtaat etmek için gösterilen otomatik davranışları sergileme ihtimalim olması bile açıkçası beni tedirgin etti. Bu deney çalışmalarını okurken uzun uzun düşündüm ve kendimi o deneklerin yerine koyduğum için belki bu yüzden çok etkilenmiş olabilirim.
4.Sosyal Uyum: Bölümün ana fikrini başlıktan da anlayacağımız gibi insanların diğerleriyle aynı biçimde davranmasını açıklayan sosyal uyumdur. Kitapta hem bu kavramı hem de bu kavramla kendi irrasyonelliğimizi kanıtlamak için yine bir başka deneyle karşımıza çıkmamaktadır. Deneyi kısaca açıklayacak olursak: Gönüllü deneycilere iki adet kart gösteriliyor: Birinde tek çizgi diğerinde ise birbirinden farklı üç adet çizgi bulunmaktaydı. Deneklere bu çizgilerden hangisinin tek çizgili karttaki ile aynı boyda olduğu soruluyor. Psikolog gruptakilere kendi görüşlerini sesli olarak ifade etmelerini söylüyor. Cevapları almak için ilk önce işbirlikçilere söz hakkı veriliyor ve sırayla görüşler belirtiliyor fakat işbirlikçiler doğru cevabı değil de deneycilerin söylemelerini istedikleri yanlış cevapları veriyorlar. Denek sırası geldiğinde ise verilen cevapların çoğunun yanlış olduğunu bildiği halde etrafındakilere tezat düşmemek için yanlış çizgiyi seçmektedirler. Bu durumu ise bir insanın muhakemesinin çoğunluğa uyumlu hale gelecek biçimde etkilenmesinin irrasyonellik yarattığı ifade edilmiştir. İnancın sosyal uyumla pekiştiğinde artık insanın yanlışlardan kurtulmasının zor olduğudur. Herkes önünde kararını dile getiren birinin fikrini değiştirmesi ihtimali çok düşüktür. Çünkü insanlar kararlarından vazgeçtiklerinde dolayı ahmak görünmek istemezler. Bu noktadan hareketle siyasetçiler kendi fikirleri yanlış dahi olsa değiştirme eğilimi göstermezler.
Reklam ajansları tarafından tüketicilere tanıtılmak istenen belli bir ürün üzerinden araştırmalar yapılmıştır. Tüketiciye, tanıtılan ürünün üstünlükleri anlatılmıştır. Daha sonra tüketiciye ürünü alıp almayacakları yüksek sesle söylemeleri veya gizli olarak yazmaları istenmiştir. Ürünü satın alacaklarını yüksek sele söyleyenlerin yazanlara oranla daha fazla ürünü satın aldığı görülmüştür. Bu durum zayıflama veya alkol bırakma gruplarındaki kişilerin zayıflamaya ya da alkolü bırakmaya niyet edip, bunu bir grup önünde açıklamasının kendi başına karar almasına oranla daha etkili olduğu gözlenmiştir.
Çok çarpıcı ve bir o kadar da üzücü olay olan New York’ta 1964’ün sonlarına doğru Kitty Genovese adındaki genç bir kadının arabasını park edip evine doğru yürürken bıçaklı bir saldırgan tarafından darp ediliyor. Kızın çığlığıyla beraber binada birkaç kişinin lambası yanıyor ve saldırgan o sıra ortadan kayboluyor. Genç kız evinin kapısının önüne kadar sürünerek gitmeyi başarıyor fakat saldırgan tekrar geri gelerek kızı öldürüyor. Otuz sekiz kişinin evinin pençelerinden izlediği bu olay tam yarım saat sürüyor ve kimse genç kıza yardım etmiyor. Hatta en üzücüsü seyirci kalmak yetmemiş gibi kimse polisi bile aramamıştı. Bu duruma seyirci etkisi adı verilmiştir. İnsanların ortamda başkalarının olduğunu bildiğinde diğer insanların eylemsizliklerine uyum göstermektedirler. İnsanların sorumluluk almayarak harekete geçmemesinin veya birilerinin yardım edeceğini düşünmesinin bu durumlara sebep olduğu söylenebilir.
5.İç Gruplar ve Dış Gruplar: Bir grubun üyesi olmak , ait olma hissi, yardımlaşma, birlik ve beraberlik için insanlara fayda sağlamaktadır. Psikolojik anlamda iç grup bireyin üyesi olduğu, dış grup ise içinde bulunmadığı diğer gruplardır. Bu bölümde bireylerin içinde bulunduğu gruba yönelik uyumunu ve ait olmadığı gruba ilişkin sorunları açıklanmıştır. Dikkatimi çeken Muzaffer Şerif’in araştırmasında on iki yaşındaki çocuklar deneyden habersiz bir şekilde yaz kampına davet ediliyor ve deneycileri kamp görevlisi, idareciler ve işçiler sanıyorlardı. İlk olarak çocuklar büyük bir koğuşa veriliyor. Üçüncü günde çocuklar çeşitli arkadaşlıklar kuruyorlar ve çocuklara en yakın arkadaşları soruluyor ve veriler kaydediliyor. Daha sonra deneyciler arkadaş olanları ayıracak şekilde kampı ikiye bölüyor. Büyük oranda ayrı vakit geçirseler de yemek zamanlarında birlikte oturuyorlar. Bir süre sonra gruplar kendi kurallarını ve geleneklerini oluşturmaya başlıyorlar. Bir grup kendine “Şahinler” derken bir grup kendilerine “Yılanlar” adını veriyorlar. Hatta isimleri yazılı tişörtlere bile yazılıyor. Bir süre sonra ise artık her grubun kendi mekânları ve konuşma stilleri vardı. Yakın arkadaşlarının kim olduğu tekrar sorulduğunda çocuklar ilk cevaplardan çok daha farklı cevaplar veriyorlardı. Çoğunluk kendi grubundaki kişilerin isimlerini söylüyorlardı. Gruplar arası rekabet olması açısından softbol ya da futbol turnuvasının yapılacağı gruplara söyleniyor ve kazanan grubun her bir üyesine kamp bıçağı verileceği söyleniyor. İlk maçlar yumuşakken zaman ilerledikçe çocukların hırçınlaşmaya başladıkları gözlenmiş. Bir gece gruplardan biri diğerine saldırı düzenledi ve artık gruplar yemeklerde bile birbirleriyle karşılaşmak istemedikleri dikkatleri çekmiştir. Bu deneyden de anlaşıldığı gibi biz insanlar bir grubun üyesi olduğumuzda aidiyet duygusundan kaynaklı olarak grubun geleneklerine göre davranma eğilimi gösteriyoruz, çocuk bile olsak bu şekilde davranıyoruz.
6.Örgütsel Budalalık: Geçiş bölümü olan ve rasyonel bir örgütün amaçlarına ulaşmak için en iyi araçları kullanacağı varsayımını açıklamaktadır. Örgütsel irrasyonellik, kişilerin kendi çıkarlarına odaklanması ve yetersiz bilgiden kaynakladığı örneklerle açıklanmıştır. Hem askerler hem de sivil memurlar taksiye değil metroya biner, özel hastaneye değil devlet hastanesine gider ve çocuklarını devlet okullarına gönderme mecburiyetinde olurlarsa örgütsel hizmetlerin iyileşeceğine yönelik ilginç öneriler bulunmaktadır. İnsanlar bireysel amaçları için rasyonel olanı yapmayı amaçlarken aslında kurumsal irrasyonelliğe yönelik davranışlar sergilemektedirler.
7.Yersiz Tutarlılık: İnsanların inançlarında tutarlı kalabilme çabaları bulunmaktadır. İnsanlar karşılarındaki kişiyi iyi ve kötünün bir karışımı olarak değil de tutarlı bir bütün olarak görmektedir. İnsanların yersiz tutarlılıklarını gösterdiği, karar almalarında etkili olan irrasyonel tutumlara yönelik bulgular bulunmaktadır. Kitap genellikle hep deneysel çalışmalara örnek verdiği için yine ilgimi çeken birinden örnek vermek istiyorum. Avustralya’da gerçekleştirilmiş olan deneyde, kadın deneklere entelektüel beceri gerektiren bir işe ait performansın olumsuz dış uyaranlardan ne yönde etkilendiklerini bulmayı amaçlayan araştırmaya katılacakları söylenir. Deneklerden ya tadı kötü olan bir şeyi çiğnemek ya da rahatsız edici bir sese maruz kalmak seçeneklerinden birini seçmeleri istenmiştir. Her iki tarafta da baş dönmesi, baş ağrısı ya da ishal gibi kısa süreli etkilerinin olacağı söylenmiştir. Deneklerin uyaranların kendilerini nasıl etkilediğine yönelik beklentilerinin ifade edileceği form doldurtulmuştur. Başka kadın denek gruba ise seçimleri yapılmadan önce uyaranların ne gibi etkilere yol açacağı konusunda detaylı bilgi verileceği söylenmiştir. Birkaç dakika sonra deneklerden beklentilerinin yeniden puanlamaları istenmiştir. Çarpıcı kısım ise detaylı bilgi verileceği söylenen deneklerin puanlarında bir değişiklik olmamışken, detaylı bilgi verileceği konusunda bilgilendirilmeyen kadın denekler önceki puanlamalarına göre önemli ölçüde değişiklikler görülmüştür. Bu gibi durumlarda insanlar tercihleri henüz başlarına gelmeden bile onun ne kadar tercih edilebilir olduğu yönündeki fikirlerini değiştirirler. Yine bir deney çalışmasında Kaliforniyalı ev hanımlarının evlerinin önüne “Arabanı Emniyetli Sür” yazan küçük bir levha konması için izin istenmiştir. Çoğunluk hatta neredeyse herkes bu teklifi kabul etmiştir. Daha sonra yine aynı ev hanımlarına ve daha önce hiç ziyaret edilmemiş yeni ev hanımlarına gidilmiştir. Bu seferde kadınlara çok büyük, çirkin olan “Dikkatli Sür” levhasını koymak için izin istenmiştir. İlk levhanın konmasına izin verenlerin dörtte üçü izin verirken daha önce evlerine hiç uğranmamış kadınların sadece altıda biri bunu çirkin levhaya izin vermiştir. Bu gibi deneylerde irrasyonelliğin tutarlılığına ilişkin çarpıcı sonuçlarını görebiliyoruz.
8.Ödül ve Cezanın Suistimali: İnsanlar genellikle birinin bir eylem karşısında ödüllendirilmesinin istenilen eylemi gerçekleştirmesi için onu pekiştirip harekete geçirdiği yönünde bir etkisinin olduğu düşünüyordur. Kitapta bireyin görevleri yerine getirme ve istenilenin yapılabilmesi için ideal olanın, insanın kendi isteği ve arzularıyla gerçekleştirmelerine değer şeyler olduğuna ya da kendi amaçlarına ulaşmak için bu eylemin gerekli olduğunu inanmasıyla olacağıdır. Çünkü insanlar kendi seçimlerinin başkaları tarafından dayatılandan daha fazla bağlılık gösterirler. Kısaca ödülün işlevsel bir tarafı yoktur fakat cezada aynı şekilde bir eylemin yapılmasını arttırıp arttırmayacağına yönelik etkisine bir deneysel araştırma sonuçlarına göre değerlendirilmiştir. Deneyde belli bir oyuncakla oynaması yasaklanan çocukların tepkilerine odaklanılmıştır. Çocukların bazılarına hafif cezalarla, bazılarına ise ciddi cezalarla tehdit edilmiştir. Tüm vakalarda, çocuklardan ciddi cezalarla tehdit edilenlerin oyuncaktan hoşlandıkları ve tehdit ortadan kalkınca oyuncakla daha fazla oynama eğilimi gösterdikleri fark edilmiştir. Dolayısıyla verilen cezanın insan için yasak olana yönelik daha çekici bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz. İnsanların seçme özgürlüğünü değerli bulunmasına karşın sırf bazı şeylerin özgür iradeleri ile seçemediklerinde o nesneyi değersizleşme eğilimine girmektedirler. Bu bölümü okurken bazı deneysel araştırmaların sonuçlarının beni çok üzüldüğünü söyleyebilirim. Örnek verecek olursam: Araştırmada huzurevine mecburen yatırıldığını düşünenlerin on yedi yaşlılardan biri on hafta içinde hayatını kaybederken, kendi özgür iradeleriyle geldiğini düşünenlerin otuz sekizde biri aynı süre zarfında hayatlarını kaybetmişlerdir. Ayrıca her iki grubunda sağlık durumları birbirlerine benzemekteymiş.
9.Dürtüler ve Güdüler: İnsanlar stres altında veya kuvvetli duyguların etkisindeyse rasyonel kararlar alamamaktadır. Bu yüzden günlük hayatta yıkıcı olaylara sebebiyet verebilmektedir. Örneğin ciddi bir hastalığı olduğundan şüphe duyan birinin kötü bir şey duymamak için hastaneye gitmeyi ertelemektedir. Amerika’da gerçekleştirilmiş araştırmada kanser hastalarının üçte biri, belirtileri ilk fark ettikten üç ay sonra hastaneye gitmişlerdir. Ayrıca doktora gitmeyi erteleyenlerin ertelemeyenlere oranla kansere yönelik daha fazla bilgilerinin olması ise üzücü bir şekilde tesir etmemiştir.
10.Delilleri Görmezden Gelmek: İnanışlarımızın aksi yönünde ve hatalı olduğunu gösterilen deliller sunulsa bile insanların kararlarını değiştirmelerine karşı aşırı direnç göstermektedirler. İnsanların karşı delillerden kaçınmasını; Amerikalı üniversite öğrencilerinde kendilerinden şikâyet edenlerin, kendileri hakkında olumsuz düşünen öğrencilerle aynı odada kalmayı tercih ettiklerinin gözlendiği deney sonuçlarıyla ortaya konulmuştur. Biz insanlar inançlarımızı sürdürmek ve korumak için bilinçsiz bir şekilde ya karşı delil aramayı reddediyor ya da deliller karşımıza çıksa bile onlara inanmayı reddediyoruz.
11.Delilleri Çarpıtmak: İnsanlar bir konudaki inancını korumak için ya delilleri görmezden gelir ya da delilleri çarpıtma eğilimi gösterir. İnsanlar inançlarına yönelik karşıt delilleri kendilerine yönelik eğip bükerler. Bir deney için seçilen deneklerin hepsi idam cezasına şiddetle karşı çıkan ya da şiddetle destekleyenlerden seçilmiştir. Her bir deneğe biri eş zamanlı araştırmadan, biriyse ardıl araştırmalardan birer tane makale verildi. Bu makalelerin ikisinin birbiriyle zıt ifadeler içermesine özen gösterildi. Deneklerin yarısına idam cezasının etkili olduğu yönünde veriler içeren eş zamanlı araştırma makalesi ile birlikte idam cezasının yararsız ve hatta zararlı olduğunu öne süren ardıl bir araştırma makalesi verildi. Diğer yarısına ise idam cezası aleyhinde verilere sahip olan eş zamanlı bir makaleyle lehinde verilere sahip olan ardıl makale sunuldu. Tüm denekler kendi görüşüne uygun makaleyi ikna edici bulmuştur ve kendi görüşlerine uymayan makalenin kusurlarını ortaya çıkarmışlardır. İnsanlar kendi görüşlerini destekleyen makaleyi okuduklarında tutumları pekişirken görüşlerinin aleyhinde olan makaleyi okuyunca inançlarına yönelik tutumları değişmemiştir. Bu bölüm bize insanların yandaş delillerle inançlarını pekiştirip güçlendirirken muhalif delilleri dikkate almama ve çarpıtma eğilimi gösterdiğini açıklamaktadır. Dolayısıyla insanlar karşılaştıkları yeni delilleri tartmalı ve görüşleri değiştirmemin ahmaklık veya zayıflık olarak algılamamalıdır.
12.Hatalı İlişkilendirme: Olaylar arasında olmayan bağlantılar kurmaya “yanılsamalı korelasyon\ilişkilendirme” adı verilmektedir. Bu bölümde, insanların birlikte gerçekleşen iki olay hakkında olumsuz örnekleri dikkate almadıklarından verilerin yanlış yorumladığından bahsedilmektedir. Peşin yargılarımız bir konu hakkındaki muhakeme yeteneğimizi önemli ölçüde etkilemektedir. Kitabın sonlarına doğru biz insanların hatalı ilişkilendirme yapmamıza neden olan faktör belirtilmiştir: Olumsuz vakaları da içeren olası dört durumu hesaba katmamak, beklentilerimizden etkilenmek veya aynı anda pek az veriyi değerlendirmek, bir insanın karakterinde diğerlerinden farklı olanın abartılması ve nadir bir vasfın nadir insan tipleriyle ilişkilendirmeyle beraber irrasyonel düşünce örneği oluşmaktadır.
13.Tıpta Hatalı İlişkilendirme: Bir şeyin doğruluğunun koşulunun, bir başka şeyin doğruluğu olması koşullu olasılıktır. Tıp alanında çoğunlukla belirsiz durumlarla uğraşılmaktadır. Özellikle teşhiste belirsizlik sıklıkla rastlanmaktadır. Fakat doktorların dikkat etmesi gereken birkaç durumun olduğu vurgulanmıştır: Kesin bir teşhis için öznel hisleri belirsizliği matematiksel olasılıklar sıklıkla kullanılmalı, her bir olası semptomun hangi hastalığa ne kadar olasılıkla işaret ettiği hesaplanmalı ve teşhiste hastalıkla karşılaşma sıklığını belirleyen değişkenler (yaş, cinsiyet gibi) dikkate alınmalıdır. Bunlara ek olarak sezgisel karar vermenin yanlış olmasına rağmen yine de pek çok doktor istatistiklere müracaat etmemektedir. Ayrıca doktorların gereksiz özgüvenlerinin onları başka kanıt aramaktan, yeni kanıtlar ışığında teşhis koymada engellemektedir. Bir araştırmada tıbbi bir tedavi sürecine girmiş olan hastaya beklentinin ne olduğu açıklanmanın faydalı olduğu sonucuna varılmıştır. Cerrahi operasyon geçirecek olan herhangi bir hasta rastgele seçilerek iki grup oluşturuluyor. Birinci gruba operasyonun süresi, sonrasında yaşayacakları ve hissedecekleri detaylıca açıklanmıştır. İkinci gruba ise fazla bilgi verilmemiştir. Operasyondan önce bilgilendirilen kişilerin diğer gruba kıyasla daha hızlı iyileştikleri ve erken taburcu oldukları dikkatleri çekmiştir. Yani hastaların ne yaşayacaklarını bilmeleri kendilerini hazırlamalarına ve sinirlerinin daha az bozulmasına neden olduğundan kaynaklandığı ifade edilmiştir.
14.Neden-Sonuç Yanılgısı: Bu bölümde bir olgunun benzer bir olgu ile değerlendirilebileceğine yönelik tutumların asılsız olduğuna değinilmiştir. Bu durumu ilk ortaya atan kişi John Stuart Mill olmuştur. Bazı insan toplulukları, dış görünümlerindeki benzerliğinden dolayı kuş pisliğinin mantarı ve maymunun hareketlerinden dolayı yanmış maymun kafasının sara hastalığını tedavi ettiğine yönelik inançlara örnek verebiliriz. Yetersiz bilginin ve olgular arasındaki ilişkileri yanlış yorumlamanın ne etkileri olduğunu uzun uzun düşündüğüm tıp alanındaki yeni bir araştırma ilgimi çok çekti. Yüksek kolesterol seviyelerinin damar sertliği yoluyla kalp hastalığına neden olduğu bilindiği ve eski araştırmalarda da bu sonuçlar ortaya koyulmuştur. Fakat bahsedeceğim araştırmada gönüllü katılımcılara bir dönem boyunca günde iki litre civarı süt içirilmiştir. Katılımcıların bu zaman içindeki kolesterol seviyelerinde bir artış yaşanmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca İngiliz Tıbbi Araştırma Konseyi tarafından yapılan bir araştırmaya göre hiç süt içmeyen insanların günde yarım litre süt içen kişilere oranla on kat daha fazla kalp krizi yaşandığı fark edilmiştir. Bunlara ek olarak da kandaki kolesterolle yediklerimizin bir bağı yoktur ve ayrıca karaciğerimiz zaten beslenme yoluyla kolesterolü üretmektedir. Vücudumuz kandaki kolesterol seviyesini kendisi ayarlayarak belli bir seviyede tutmaktadır. Çok üzücü birkaç tedavi yöntemlerinden de bahsedilmektedir. MS hastalığı günümüze kadar vitaminlerle, omurilik içi ilaçlarla, süt ürünleri diyetiyle, potasyum iyodürle tedavi edileceği düşünülmüştür. Psikotik ya da depresif hastalara metrazol ve insülinle, hastanın sarsılmasına, kasılmasına neden olan tedaviler uygulanıyormuş. Hatta bazı insanların beyinlerinin bir kısmı alınıyormuş. Hatta yıllarca çocuklara diş çıkarmaları için kalomel verilerek çocukların sinir sisteminde kalıcı hasarlar ortaya çıkmıştır. İlgimi çeken bir başka araştırmada ise aslında karakterler ve kişilik özelliklerinin durumlara yönelik değişebileceğini düşünülmüştür.
15.Delilleri Yanlış Yorumlamak: Bu bölümde insanların peşin hükümleri olmasa bile delilleri yanlış yorumladıklarından bahsedilmektedir. Kitapta delilleri yanlış yorumlamanın birkaç nedeninden bahsedilmiştir. İnsanların belli bir kategoriye ait olan bir şeyi kategorinin tamamını temsil ettiğini, bir bilginin bir kısmının doğruluğu tamamının da doğru olduğunun düşünülmesi ve bir kişi hakkındaki alakasız bilgilerin kişi hakkındaki sıra dışı bilginin etkisini azalttığına yönelik hatalı tutum ve davranışlar bulunmaktadır. Pek çok insan sigaranın akciğer kanserine yakalanma olasılığını arttırdığına inanmaktadır. Fakat sigara kaynaklı kalp hastalıklarından ölenlerin sayısı sigara kaynaklı akciğer kanserinden ölenlerin iki katından biraz fazla olduğu açıklanmıştır. Önemli bir nokta olan aslında bir şeyin olasılıkları hesaplanırken o şeyin yokluğunun da hesaplanması gerekmektedir. Ayrıca bu olasılıkların birleştirilmesi gerekmektedir ve bunun için (Thomas Bayes tarafından) Bayes Teorimi kullanılarak hata yapmaktan kaçınılabilmenin önemi vurgulanmıştır.
16.Çelişkili Kararlar ve Kötü Bahisler: Bahis oynamanın, tek amacı para kazanmak olan birinin irrasyonel davrandığı fakat büyük ikramiyeyi kazanma hayaliyle yaşayan birinin bu keyif için elli kuruşun değeceğini düşünmesinin rasyonel bir davranış olacağı vurgulanmıştır. Kitapta benim de bazı durumlarda sergilediğim davranışlarıma yön veren çapa etkisinden bahsedilmektedir. Kitabı okurken biz insanların aslında ne kadar da irrasyonel davrandığını ve bunları fark etmeden nasıl yaptığımızı deneylerle açıklayarak yüzleşmemiz sağlanıyor. İnsanları çelişkili kararları bilginin sayısal olarak verilmesiyle bile irrasyonelliğimizi tetiklemektedir. Bilginin sunuluş biçiminin tepkilerimize nasıl yön verdiğini örnekle açıklanmaktadır. Sigara tiryakisi olan birine doktorunun sigara içmeye devam ederse önümüzdeki yirmi yıl içinde ölme olasılığının %30 artacağı söylendiğinde sigarayı bırakmak düşünülürken, bu riski sigara içmeye devam ederse önümüzdeki yirmi yıl içerisinde ölme olasılığının %1’den %1,3’e çıkacağı şeklinde değiştirilerek söylenildiğinde sigara bırakma konusunda bir eğiliminin olmayacağının vurgulanması bir bilginin sunuluş biçiminin davranışlarımızda ve düşüncelerimizde nasıl yön verdiği dikkatleri çekmiştir.
17.Aşırı Özgüven: Bu bölümde insanların belli bir konuda sabit bir fikri varsa sadece kendi fikrine uyan örnekleri dikkate alıp, hatırladığı ve kendi bilgilerini doğrulayarak özgüvenlerinin tazelendiği vurgulanmıştır. Bir deneyde insanların geleceği öngörme konusundaki yeteneklerini abarttıkları ve bu konuda yersiz özgüvenlerinin de hafızlarının daha önceki öngörülerinin başarısı hakkında çarpıttıkları sonucuna ulaşılmıştır. Yani insanların inandığı doğruya yönelik hafızlarındaki hatıraların şekillendiği ve bu durumun bizi nasıl irrasyonelliğe götürdüğü dile getirilmiştir. Uzun uzun düşündüğümde hayatımızın her alanında biz insanların kendimize aşırı güvenmenin hafızamızı nasıl yanlış bir şekilde etkilediğini ve bizi hataya nasıl sürüklediğini dikkat etmeli ve ahmakça görünmemek için bir şeye inanıyorsak o bilginin her olasılığı incelenmeli ve onu çürütebilecek argümanlar dikkate alınmalıdır. Biz insanlar aşırı özgüvenimizin esiri olmamalıyız.
18.Riskler: Risklerin yanlış değerlendirilmesi insanların aşırı özgüveninden ve tüm olasılıkları hesaba katacak kadar iyi düşünememelerinden kaynaklandığı vurgulanmıştır. Bu bölümde insanların yaptıkları ile düşünceleri arasındaki uçurumu gösteren deney ilgimi çekmiştir: Wagenaar ev ürünleri standı açmış ve insanların böcek ilaçlarından deneyebilecekleri dört faklı ürün sergilenmiştir. Ürünlerin üzerindeyse uyarıların yazdığı göze çarpacak etiketler (yakıt şişesinin eldivenle tutulması, koklanmaması, ateşle yaklaşılmaması ve kullanıldıktan sonra şişenin kapağının kapatılması gibi) yer almaktadır. Etiketlerin göze çarpacak şekilde yazılmasına rağmen ziyaretçilerin çoğu yazıları okumamıştır. Bu davranışların ortaya çıkmasının nedeni davranışların otomatikleşmesi olduğu ve riskler farkında olunsa bile bu otomatik davranışların sergilendiği dikkatleri çekmiştir. Ayrıca bu katılımcıların tehlike olabilecek maddeleri kullanmadan önce etiketleri mutlaka okuduklarını söylemişlerdir. Ayrıca beni şaşırtan başka bir bilgi ise fosil yakıtların nükleer santrallerin oluşturduğu zararlardan daha uzun ve sinsice olduğudur. Hatta üretilen elektrik başına neden olduğu ölümler hesaba katılırsa termik santrallerin nükleer santrallere oranla on kat daha öldürücülüğü fazla olduğunu öğrendiğimde açıkçası çok şaşırdım. Nükleer santrallerin daha tehlikeli olduğunu düşünen benim gibi insanların bunu düşünme sebebimizin küçük bir radyasyon sızıntısının yerel olarak daha dramatik olması ve geniş bir alana yayılmasıdır. Kısaca sinsi tehlikelerin dramatik felaketlerden daha çok ölüme yol açtığını aklımızın bir kenarına yazmalıyız.
19.Hatalı Çıkarımlar: Gerçek bir hikâyeyi anlatan tahmin ve tahminin delillerinin hataya ne şekilde sebep olduğu şaşırtıcıdır. Öğretmen pilotlar, öğrencilerin müthiş bir performans gösterdiklerinde onları takdir etmenin işe yaramadığı ve öğrencilerin övüldükten önceki performanslara oranla daha kötü performans sergiledikleri dikkate değerdir. Yine aynı öğretmenler kötü performans sergileyenlerin azarlandıktan sonra öncekilere göre daha iyi performans sergilediği gözlenmiştir. Buradan hareketle öğretmen pilotlar kötü uçların azarlanmasının devam etmesi fakat iyi uçuşların takdir edilmemesi yönünde bir rapor yazmışlardır. Fakat sinci bir yanlıştan kaynaklı hatalı bir çıkarım yapmışlardır. Sebebi ise müthiş ve kötü bir uçuşun istisnai bir durum olarak nadiren görüldüğüdür. Yani azarlamak ve takdir edilmemin uçuş performansına bu çıkarımlarla varılamayacağı çünkü bir pilot müthiş bir uçuş yapmışsa sıradaki uçuşu görece daha kötü, berbat bir uçuş yapılmışsa sıradakinin daha iyi bir uçuş olacağının dikkate alınmaması hatalı çıkarımlara olanak sağlamaktadır. Yani bir iş ne kadar iyi veya ne kadar kötü olursa sıradaki her zaman daha ortalama olacaktır.
20.Sezginin Faydasızlığı: Bu bölümde genellikle insanların sezgisel tahminlerinin hataya sebep olabileceği ve sayısal yöntemlerin (regresyon analizi) sezgilere oranla dört kat daha başarılı olduğu araştırmalarla açıklanmıştır. Franklin’in yöntemini hayatımın farklı alanlarında daha mantıklı karar alabilmek için kullanmakta faydalı olacağını düşünüyorum. Franklin elimizde yeterli veri olmadığında bir kâğıda iki sütun çizip, düşüncelerin artılarını ve eksilerini yazmanın ve birkaç gün bunları düşünüp başlıklar altında değerlendirmenin fayda sağladığını vurgulamıştır. Franklin bu yönteme sağduyulu cebir adını vermiştir. Ben de sağduyulu cebiri hayatımda önemli kararlar aldığında kullanmanın kendimce yararlı olacağını ve bir konunun avantaj ve dezavantajlarını görmede olanak sağlamasında oldukça faydalı ve rahatlatıcı olabileceğini düşünüyorum.
21.Fayda: Fayda kuramının insanların hedeflerine ulaşmak için nasıl davranmasının yolunu çizmesidir. Fayda kuramı birçok hatayı azalttığı, önemli bir karar anında ve uzun vadeli amaçlara ulaşmada yardım sağlamaktadır. Fayda kuramı bir konu veya olayda seçenekler arasında değerlendirme yapılarak çıktıların hangisinin fayda sağlayacağına yönelik olasılıkları ve puanları daha yüksekse o seçeneğin tercih edilmesini içermektedir.
22.Paranormal: Bir insan eğer kapının çarparak kapanmasına, enselerinde hissettikleri soğuk bir nefese ya da duydukları tuhaf bir sese tatminkâr bir açıklama bulamazlarsa bunun paranormal olduğuna yönelik çıkarımlar yapmaktadır. Kitapta paranormal olayların aileden kaynaklandığı, sosyal uyumun ve iç grup baskılarının etkisinin olduğu vurgulanmıştır.
23.Nedenler, Çareler ve Bedeller: İnsanların zorlu ve uzun düşünsel süreçlere olan ihtiyacı azaltmada ve hızlı karar almak için zihinsel kısayollar bulunmaktadır. Bu kısayollar mükemmel olmasa bile işe yarar sonuçlar çıkarabilmektedir. Tekrar edilen bir hu belli bir süre sonra bir adet haline gelir ve otomatik olarak gerçekleşir. Böyle durumlarda neyin doğru olduğunu ve karakterine uyduğunu irdeleyerek ve dikkatle düşünme rasyonelliği gösterebilmektedir. Son olarak dikkat edilmesi gereken rasyonel insanlar, karakterini amaçlarına göre şekillendirip buna uygun şekilde davranabilen ve ne yapacağını dikkatle seçebilen kişidir.
İrrasyonel kitabı herkesin okuması gereken ve çoğu yaralı deneysel çalışmaların sonuçların yer aldığı değerli bir veri kaynağıdır. Kitap biz insanların hem nasıl irrasyonelce davrandığını ve aslında bunu fark etmeden nasıl da otomatik bir şekilde yaptığımıza dikkatleri çekmiştir. Kitabı okurken hem irrasyonel davranışlarımızı, sonuçlarını hem de nasıl rasyonel davranılacağını açıklamaktadır. Bir insan kendi irrasyonel davranışlarını farkında olması ve rasyonel davranmayı kavrayabilmesi için bu kitabı okuyarak, düşünce yapısını geliştirmeye ve daha doğru kararlar almaya çaba göstermesine yardımcı olabildiğinden herkes okumalıdır.
Kitap çoğunlukla irrasyonel tutum ve davranışlarımızın incelendiği deneysel araştırmalar yer almaktadır. Çoğunlukla çarpıcı ve ilgi çekici sonuçlar bulunmaktaydı. Kitaptaki çoğu deneysel çalışmalar çok faydalı ve güzeldi. Hatta kitabın bir kısmında Sutherland kendi deneyimlediği depresyon sürecindeki algılarından bahsetmesi çok hoşuma gitti. Beğenmediğim kısım diyemeyeceğim ama bazı kısımları okuyup anlamakta zorlandığımı, ilişkiler arasındaki bağlantıları fark etmekte zorlandım. Birkaç bölüm çok sayısal veriyi içermekteydi ki yazar da bunun farkındaydı. Çünkü birkaç kısımda sayısal verilerin bizi bunalttığını ve bu yüzden şikâyet ettiğimizi bildiğini fakat bunlarında önemli ve faydalı olduğundan değinmesi gerektiği yönünde açıklamalarını yapmıştı. Anlaşılacağı üzere Sutherland öngörüleri yüksek biriymiş.
Beni kitapta açıkçası en üzen kısım Genovese Sendromu yani seyirci kalma etkisiydi. Kitty’nin ölüme terk edilmesi ve hiç kimsenin olaya mâni olmaması hatta müdahil olmayı geçtim polisi bile aramamaları insanlığa yönelik derin yaralarımın olmasına neden olduğunu söyleyebilirim. Başkalarının ortamda bulunmasının bizim sorumluluğu üzerinden atacağına yönelik düşüncelerin içimizde bir yerde hala var olduğunu bilmekte beni korkutmaktadır. Kitty yerinde herhangi birimiz olabilirdik fakat bunu hiçbir zaman düşünememekteyizdir. Kitapta kandaki kolesterol seviyesinin aslında yediklerimizde bir ilişkinin olmaması beni şaşırtmıştı. Bu kanıya ilk bu kitabı okurken öğrenmiştim. Bölümün sonunda bahsettiği kıssadan hissede istediğinizi yiyin kısmını ise aklıma kazıyarak dikkatle yerine getireceğim.
Franklin’in sağduyulu cebiri yöntemini ve fayda kuramlarını hayatımda önemli bir karar almam gerektiğinde kullanmanın kendimce yararlı olacağını düşünüyorum. İrrasyonel kitabını arkadaşlarıma kesinlikle tavsiye ederim fakat okuyacaklarsa sakin bir kafayla okumalarını ayrıca söylerim. Çünkü bazı konular dikkatle ve uzun uzun üzerinde düşünülerek okunması gerekmektedir. Bu da ek bir emek ister. İlk kısımları hem akıcı hem de anlaşılır bir şekilde ilerlemekteydi birkaç bölüm haricinde okumanın öyle çok da zor ve sıkıcı olduğunu düşünmüyorum. Yanlış izlenimlerimiz, otoriteye itaatin zararlarının, iç ve dış grupların, delilleri çarpıtmak gibi günlük hayatta sıklıkla yapabildiğimiz davranışların deneysel araştırmalarda itinayla anlatılması ve bir kitapta toplanması cidden çok kolaylık sağlayıcı bir faktördür.
Kitabı okurken birinin kazada ölmesinin felçten ölmekten daha yüksek bir ihtimali olduğunun düşüncesinin hâkim olduğu ,benim de öyleydi, fakat gerçekte felçte ölen insanların sayısı kazada ölen insanların kırk katı olduğunu okuduğumda aynı lunapark ve kaza araştırmasındaki sonuçlarda yaşadığım gibi şaşkınlık yaşadım. Ayrıca Muzaffer Şerif’in on iki yaşındaki çocuklarla yaptığı kamp deneyi ve çocukların sosyal gruplara ayrılarak rekabet ortamıyla nasıl düşmanca tutum sergiledikleri cidden şaşırtıcı ve önemli bir veri kaynağıdır. Cezanın işlevsizliğinin vurgulandığı bir araştırmada ilgimi çeken konusu ise çocukların belli bir oyuncakla oynaması yasaklanması ve çocuklardan ciddi cezalarla tehdit edilenlerin oyuncaktan hoşlandıkları ve tehdit ortadan kalkınca oyuncakla daha fazla oynama eğilimi göstermeleri önemli bir bulgudur.
Kitabın inceleme bölümde de duygularımı çoğunlukla ifade etmeye çalıştım. Kitabı kitaplığımın en güzel yerine ve gözümün önüne koyacağım ki her bölüm sonundaki önerileri dikkatlice okuyup hayatımda kullanmaya ve işlevsel bir hale getirmeye çalışacağım.