Güzelsin bi-bedelsin nâz-perversin dilârâsın,
Değilsin bi-vefâ ammâ ki gâyet bî-muhâbâsın,
Ne mâni’dir uzatsan destini bûs etse âşıklar,
Kolun bükmezlere bir pâdşâh-ı âlem-ârâsın.
(Güzelsin; eşin-benzerin yok; nazlı, gönül bezeyen bir dilbersin;
Vefasız da değilsin ama çok pervasızsın, çekinmezsin.
Elini uzatsan da âşıklar öpseler ne olur, bir mani mi var.
Alemi bezeyen bir padişahsın; (güzellikte) kimse senin kolunu bükemez.)
(Şeyh GÂLİP)
Türkler, en eski dönemlerden beridir hep gökyüzünü kutsal kabul etmiştir. İnanç ve yaşayış da göklerin böylesine mühim olması beraberinde gökyüzünde yaşayan canlılara da değer vermeyi getirmiştir. Birçok kuş türü Türk Mitolojisindeki efsanevi metinlerde geçer. Fakat bunlardan en özeli ve bence şahsına en münhasır olanı kuğulardır.
Efsunlu bir yapıya sahip olan kuğular, asil ve zarif duruşları, yaratılışlarının fevkaledeliği sebebiyle tarih içerisinde mitolojik öğelerde, hikayelerde ve şiirlerde yer ala gelmiştir. Tabiata sunulan zarif bir mektup gibilerdir adeta..
Türkler için kuğu; kutu temsil eder ve uğur anlamına gelir. Bu kuşlara dokunmak uğursuzluk kabul edilmiştir.
Kuğular sakin bir yapıya sahip olmakla beraber sessizliği ve barışı temsil ederler. Fakat bu nahif duruşlarının ardında vahşi bir güzellik ve estetiğede sahiptirler. Aileleri için tehdit fark ettikleri anda öfkelenir ve gözü kara davranışlar sergileyebilirler. Ama bunu yaparken bile asaletinden ve zerafetinden bir şey kaybetmezler. Hırçınlıklarının yerini sakinliğe bırakması pek uzun sürmez ve onlar yine suda narince salınmaya devam ederler.
Kuğu denince aklıma bir de Rus sanatçı Tchaikovsky tarafından bestelenmiş Kuğu Gölü Balesi gelir. Orjinal adıyla Swan Lake; en ünlü bale müzikleri arasındadır. Müzikle dansın uyumu ve hissettirdiği hüzün muhteşemdir. Daha etkileyici olanı ise bir hikayesi olmasıdır. Prens Siegfried isimli genç kar beyaz bir kuğunun güzeller güzeli Prenses Odette’ye dönüşmesi ile beraber tutkulu bir aşka düşer.
Her hikayede olduğu gibi kötü kızın oyunlarına gelen Prens Odette’ye kendi affettirmek için onunla evlenmek yerine ölmeyi tercih edeceğini söyler, ve Odette’nin elinden tutup, birlikte göle atlar. Büyü bozulur ve kalan kuğular insana dönerler. Hikayedeki kötü kızı da suya atarlar, onlar da Prens ve Odette gibi boğulurlar. Kızlar, Odette ve Prensin Kuğu Gölü’nün üzerinde cennete doğru giden ruhlarını izlerler.
Kuğuları yazmama sebep olan ve başlığı atmama yardımcı olan en önemli özelliklerinden biride kuğuların ölmeden önce söyledikleri şarkıları. Hayatını sessiz ve sakin geçiren kuğuların ölmeden önce çıkardıkları o muhteşem tını…Doğaya bıraktıkları son imza…Ölüm anı geldiğinde bu yalancı aleme zarif bir eser bırakmak isterler. Hüzünlüdür çünkü bir veda şarkısına benzer. Son kez konuşurlar dünyayla.
Kuğuların bir diğer önemli özelliği ise hayatları boyunca tek bir kez aşık olmalarıdır. Bir kez aşık olurlar ve o aşka sonsuza kadar sadakatli davranırlar. Kalpleri yalnızca tek bir kalp için atar. Hayatları boyunca tüm şarkılarını tek aşklarına söylerler. Belki de o aşka hürmeten bir vedadır o son şarkı.. Kim bilir belki de o gururlu yalnızlıklarına şah ve mat ile son vuruşu yapmak istemişlerdir.
Ne diyelim o halde Şeyh Gâlib ile başlamıştık onunla bitirelim.
Kevser-i âteş-nihâdın adı aşk,
Dûzah-ı cennet-nümânının adı aşk,
Bir lûgat gördüm cünûn isminde ben,
Anda hep cevr ü cefânın adı aşk.
(Ateş yaradılışındaki Kevser’in adı aşk,
Dışı Cennet görünen Cehennemin adı aşk,
“Çılgınlık” adında bir lügat gördüm ben,
Onda zulüm ve eziyetin adı aşk.)