Bir zamanlar ormanın birinde doğuştan kolları olmayan bir maymun yaşarmış, adı Arzel’miş. Arzel, üç kardeşin en büyüğüymüş. İlk çocuk olduğundan henüz bu durumun eksikliğini pek hissetmemiş. Annesi babası onun üzerine titrer, yemeğini yemesinde işlerini yapmasında, üzerini giyinmesinde hep yardımcı olurlarmış.
Ve ailenin ikinci çocukları 3 yıl sonra dünyaya gelmiş.
3 yaşında olan Arzel yeni kardeşin sevinci içerisindeymiş, anne ve babası ikinci çocukları olan yavrularına Avrel ismini vermişler.
Avrel’in eli kolu sağlam doğunca anne ve babası bu duruma çok sevinmişler, öyle ki bir an Arzel’in bu duruma üzülebileceğini düşünmeden Avrel her işini kendi görebilecek demişler.
Arzel bunu duyduğunda kendini çok eksik hissetmiş, üzülmüş, belli etmemiş. Avrel büyürken daha rahat hareket ediyor, annesinin bir şeylere ihtiyacı olduğunda öncelikle Avrel’den istiyormuş. Arzel’in bu durum git gide incitmeye başlamış ve sessizleşmiş.
Ve aradan bir 3 yıl geçtikten sonra annesi üçüncü çocuğu olan Ayes’i dünyaya getirmiş. Ayes de Avrel gibi elleri kolları sağlam doğduğunda, Arzel kendini iyice eksik ve işe yaramaz hissetmeye başlamış. Ayes ve Avrel birlikte oyunlar oynuyor, ağaca tırmanıyor, daldan dala atlıyor, çok eğleniyorlarmış.
Büyüdükçe Arzel yalnızlaşmaya ve bu durumu sorgulama başlamış. ‘Neden? Neden ben böyleyim?’ diye.
Annesi bu durumu fark etmiş, kardeşleri Ayes ve Avrel’i uyarmış, “Çocuklar abinizle neden oynamıyorsunuz?” diye. Onlar da, “Ama o bizimle nasıl oynasın ki anne! Biz ağaca tırmanıyoruz onun kolları yok. Nasıl çıksın?” demişler.
Arzel bunu duyduğunda daha da içerlemiş ve ağlamış.
Annesi bu durumu fark edince oğluyla konuşma yapmaya ve onun gönlünde yatan hazinesini ortaya çıkarmaya karar vermiş.
“Arzel niçin kolların yok oğlum biliyor musun? Çünkü sen çok özel bir çocuksun! Belki de ayakların kollarının eksikliğini kapatacak güçte! Hayal etsene ayaklarınla resim çizdiğini…”
Arzel, “Anne bu nasıl olsun” demiş içli bir sesle. Annesi, “Oğlum peki denedin mi? Hayal edip istemeden hiçbir şey olmaz! Başarı isteyip istikrarla çalıştığın an gelir! Bi denesene… demiş.
Ve kalemi parmakları arasına aldığında Arzel, ilk denemesi başarısız olmuş, hayal kırıklığına uğramış. Avrel ve Ayes eğlendikçe onlara bakarak mutlu oluyor, öte yandan da kendini sorguluyormuş. Ve hayal etmiş, “ben böyleysem kollarımın gücü ya aklımdadır, ya kalbimde, yahut başka bir uzvumda, bunu keşfetmeliyim!” diyerek tekrar kalemi ayak parmakları arasına alarak çizmeye koyulmuş. İki, üç, beş derken kendini geliştirmiş.
Hatta resme öyle bağlanmış ki kolları onun için artık bir eksik değil, güzel yönlerini ortaya koyabilmek adına ona sunulmuş bir lütuf olarak görmeye başlamış. Artık resimler bir şahesere dönüşmeye başlamış ve hatıra kalsın diye aile resmi çizmeye karar vermiş.
Resmini çizmiş ve sürpriz yapmak için evlerinin dışında bir söğüt ağacının altında saklamış, günü geldiğinde ailesine hediye edecekmiş.
Fakat o gece çok yağmur yağmış, resimdeki boyalar dallara ve sonra sulara karışarak bulanık bir resim ortaya çıkmış, ertesi gün resmi alarak tekrar çizmeye karar vermiş. Lakin resimde yepyeni ufuklar keşfetmiş, silinmiş bölümler ona bir şeyler anlatıyormuş.
Bir ağacın gölgesi düşmüş resimdeki çizdiği evin üzerine ve “bu ağaç ben olmalıyım, ailemi sevgiyle sarmalıyım, kollarım yalnızca bir araç, kalbimi, duygularımı ortaya koyabilmem için bir gereç değil” demiş! Ve muhteşem bir resim çizmiş.
Ormanın sanat işleriyle ilgilenen Rose Zürafa Hanıma giderek resmi takdim etmiş fikrini almak için. Rose, resme baktığında adeta büyülenmiş.
“Sen bu resmi ayak parmaklarınla mı çizdin?” diye sormuş.
“Evet” demiş Arzel!
Resim, aile olmanın bütünlüğünü ve sevginin yüceliğini anlatıyormuş!
Resim sergiye alınmış, altına imzasını atarak Arzel resmi takdim etmiş.
Ormanda yalnız yaşayan aslan Mina varmış! Aslan Mina’nın da iki ayağı eksik olduğundan kendini yalnızlığa mahkum ederek yaşarmış, ama ruhu çok güçlüymüş! Resmi gördüğü an büyülenmiş. “Bu resmî çizen Arzel’i tanımak istiyorum” demiş Rose Zürafa. “Tabi ki bu mümkün” diye söylemiş ve Arzel’e, haber yollamış. Arzel, Rose Zürafa’nın sanat okuluna gittiğinde Mina Aslanla karşılaşmış ve derin bir sohbete koyulmuşlar.
Mina Aslan, Arzel’den yaşça büyük olduğundan ona nasihatte bulunmuş;
“Sen çok yeteneklisin! Eksikliklerini güzel gönlün ve duygularınla tamamlamışsın ve bir çok kolu olan bu resmi çizemez. Bu bir yetenekten de fazlası, lütuftur” diye bahsetmiş. Çizdiği resimden dolayı ödüller alıyor, ormanda yaşayan birçok canlının takdirini alıyormuş. Artık kollarını kafaya takmamaya öğrenmiş.
“Hayat eksiklikleri düşünerek üzülmek için çok kısa.”
“Hayat sendeki hazineleri ortaya koymak adına kurulmuş bir sahadır.” Mina Aslanla, maymun Arzel çok iyi birer dostluk kurmuşlar.
Ve Arzel artık eserlerin üzerine yenilerini ekleyerek, hayal dünyasını zenginleştirerek ve ormanda bir çok canlının gönlüne girerek artık o bir sanatçı olarak anılmaya başlamış. Sanat, bir mücevher gibi işlendikçe değerlenir.
Hayatınızdaki her bir eksik bizi biz yapan ödüllerdir. Ve engel uzuvlarımızda değil, aklımız ve kalbimizdedir.
Tüm engelleri aşmanın yolu inanmak, sevmek ve başarmaktan geçer!
Arzel artık bir ressam, sanatçı ve halkın çok sevdiği biri. Dış görünüşümüz sevgi kazandırmaz.
Davranışlarımız sevgi ve saygıyı besler. Var mısınız aklınızdaki engelleri aşmaya, kendinizi keşfetmeye?
Ruhunuzdaki gizli hazineyi ortaya çıkarın.
Sevdiğiniz alanda hiç durmadan pes etmeden ilerleyin!
Ruhunuzdaki Arzel’i ortaya çıkarın…
Elinize emeğinize kaleminize sağlık hocam 😢😢
Hocam öncelikle tebrik ediyorum. Gerçekten çok güzel anlatmışsın bu hikayede çok ders var çıkarılacak. Anlayana mükemmel bir öğüt, nasihat ve ödev… Kaleminiz daim olsun inşallah hocam
Yüreğine emeğine güzel kalemine sağlık üstad müthiş bir yazı olmuş. Tebrik ederim …
Çok güzel çok etkileyici ders çıkarmak için okunması gereken harika bir hikaye idi. Herşeyin kafada bittiğini bilmek ve beynin engellerini kaldırınca ortaya muazzam manzaraların çıktığına inanmak gerekir. Canı gönülden tebrik ediyorum 👏