Bazen çevremizde çeşitli yönleriyle abartılıklara ihtiyaç duyan insanlar görürüz. Mesela pek samimi olmadığınız bir kişinin davetiniz üzerine doğum günü partinize katıldığını düşünün. Muhtemelen bu kişinin çok yakın arkadaşınız olmadığı için size küçük bir hediye almış olabileceğini tahmin edersiniz. Ancak doğum gününüze katılan kişi size oldukça pahalı bir hediye almıştır. Çünkü abartıyı ve gösterişi seven bir insandır. Siz her ne kadar bu kişinin cömert biri olduğunu düşünseniz de Adler’e göre bu örnek, aslında kişinin kendini kanıtlama çabasını içerir. Yani samimi olmadığınız halde doğum gününüzde size abartılı hediye alan bu kişi, aslında partinize katılan diğer insanlara da maddi durumunun iyi olduğunu veya sosyal statüsünün üstünlüğünü ispatlamaya çalışmıştır. Kişiyi bu davranışa iten güç ise, temelde hissettiği yetersizlik duygusudur. Kişi, içten içe hissettiği yetersizlik ve eksiklik hissini bastırmak ve sosyal çevresi tarafından onaylanmak, sevilmek ve beğenilmek için bu tür abartılı davranışlara yönelir. İşte Adler’in bireysel psikoloji kuramına göre bu örnek aşağılık kompleksi olarak adlandırılır.
Aşağılık kompleksi, yaşamın pek çok alanında farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bağımlı kişilik yapısına sahip olma, çekingenlik ya da kibirlilik aşağılık kompleksinin alt bileşenleridir. Örneğin; bazı insanlar hayatlarında belirli kişiler olmayınca bir şey başaramayacaklarını düşünür. Kişi anne, baba, kardeş veya bir partner gibi kendisine her anlamda destek olacak birini sürekli olarak yanında ister ve her işini o kişiyle beraber yapar. Çünkü tek başına herhangi bir konuda başarılı olabileceğini düşünmez ve kendini beceriksiz hisseder. Başkası olmayınca yaşayamayacakmış gibi düşünür ve bu sebeple kişilik olarak ayrışamamış ve bağımsız bir birey olamamıştır. Çünkü bir yanını hep eksik hisseder. Çekingen kişilerde de benzer bir durum vardır. Genel olarak utangaç tutum sergilerler ve eleştirilmekten çok korkarlar. Bu sebeple başkalarının yanında kendilerini rahat hissedemezler ve kendilerini ifade etmekten kaçınırlar. Sosyal ortamlara girmek onlar için çok korkunç bir durumdur. Her an olumsuz yönde eleştirileceklerine yönelik kaygı taşırlar. Çünkü kendilerini yetersiz, kusurlu ve eksik hissederler. Bu eziklik duygusu, çekingen kişilerde sosyal ortamlardan kendini geri çekme ve utangaçlık olarak ortaya çıkarken bağımlı kişilik yapısında da birine sürekli olarak ihtiyaç duyma şeklinde kendini gösterir. Yetersizlik duygusunun bir diğer yüzü de aşırı gösterişli yaşam tarzıyla karşımıza çıkar. Abartılı yaşam tarzına sahip olan bu kişiler, aslında başkalarını kendinden üstün gördükleri için onlarla eşit olmak isterler. Ve bu sebeple aşırı gösteriş halinde olurlar. Oldukça pahalı ürünler satın alırlar, başkalarına da yerli yersiz maddi değeri yüksek hediyeler verirler. Böylece onaylandıklarını ve beğenildiklerini düşünerek önceden kendilerinden üstün gördükleri kişilerle eşit seviyede olduklarına inanırlar. Kendilerinden yaşça küçük olan veya iş yerinde pozisyon olarak daha alt seviyede bulunan, kısacası herhangi bir açıdan kendilerinden aşağıda gördükleri kişileri de ezmeye çalışarak kendi üstünlüklerini ortaya koymak isterler. Zorbalığa dönüşen bu davranışın altında kendini yetersiz ,kusurlu hissetme ve eleştirilme korkusu yatar. Bazen de başkalarının başarısına ve mutluluğuna karşılık olumsuz eleştirilerde bulunan insanlar çıkar karşımıza. “Şu işe girdi ama bence kesin torpili var.” ya da “O ödülü aldı ama ne oyunlar çevirdi.” gibi bir diğer kişiyi aşağı çekecek yorumlar yapar bazıları. Aslında kendi içlerinde hissettikleri yetersizlik duygusunu başkasını aşağı çekerek bastırmaya çalışırlar. Ancak kendilerine yönelik bir eleştiri olduğunda bunu asla kabullenmezler ve aşırı hassas, alıngan davranırlar. İşleri ters gittiğinde bu sorumluluğu asla üstlenmezler, suçu sisteme veya başka insanlara yüklerler. Dışarıdan çok özgüvenli görünebilirler; ancak rekabetten de kaçınırlar. Çünkü övülmek ve beğenilmek isterler, olası bir başarısızlık durumu ile karşılaşmak onlar için kabus gibidir. Aslında temelde kendi eksikliklerinden kaçarlar. Tüm bu örneklerin hepsinde “Başkası yeterlidir, iyidir. Ama ben kusurluyum ve eksiğim.” anlayışı vardır. Kişi kendisini beceriksiz ve eksik hisseder. Ve bu eksikliği tamamlamak için de çeşitli yollara başvurur. Bazen bir başkasına bağımlı olur, bazen aşırı çekingen davranır, bazen de aşırı gösterişli yaşam tarzıyla bir diğer kişiyi ezmeye çalışır. Ama temelde hissedilen şey aynıdır: Yetersizlik duygusu. İşte Adler, kişinin hissettiği bu eksiklik, güvensizlik ve kusurluluk duygusunu aşağılık kompleksi olarak tanımlar.
Aşağılık kompleksinin ortaya çıkmasında çoğunlukla çocukluk travmaları etkilidir. Anne ve babanın çocuğu kardeşleri ile yoğun olarak kıyaslaması, bir çocuğun diğerinden daha çok sevilmesi, ebeveynler tarafından dışlanma, istenmeyen çocuk olma, kişinin çocukluktan itibaren kendisini eksik, kusurlu ve yetersiz hissetmesine sebep olur. Bunun yanında çocuğun okul ortamı içerisinde kendi ekonomik, sosyal ve kültürel koşullarını kabullenmeyip kendinden sosyo-ekonomik olarak daha ileride olan arkadaşlarına özenmesi de çocuğun yetersizlik hissetmesine neden olabilir. Yetişkinlik döneminde de kendini maddi anlamda olduğundan daha iyi bir konumda gösterme çabası içinde olma görülebilir.
Aslında insan olarak hepimizin eksikleri ve kusurları vardır. Ancak herkeste aşağılık kompleksi görülmez. Kişinin kendisini ve mevcut şartlarını olduğu gibi kabullenmek istememesi aşağılık kompleksinin oluşmasının temel sebebidir.
Aşağılık kompleksi yaşayan bir kişinin bu durumu aşması, sağlıksız düşünme tarzını değiştirebilmesi ile mümkündür. Bunun için kişi, ilk olarak kendisini başkalarıyla kıyaslama huyundan vazgeçmelidir. Çünkü bu kıyaslamalar aşırı noktalara ulaştığında ister istemez yetersizlik duygusu gelişir. Kişi, bir başkasının başarısını veya mutluluğunu yoğun kıyas duygusu ile kabullenmek istemediği gibi kendisini de ondan aşağıda görür. Bu sebeple birey, kendisini başkalarıyla kıyaslamadan öz değerinin farkında olmalıdır. Her insan gibi kendisinin de bazı kusurları olabileceğini kabullenmeli ve bir birey olarak eksikleriyle de değerli ve önemli biri olduğu inancını geliştirebilmelidir. Başarılı ve yetenekli olunan alanların farkına varılarak her insanın farklı özellikleri olduğunu kavrayabilmek ve kendini severek iyi ve kötü yönleriyle beraber olduğu gibi kabul edebilmek, değersizlik inancını kıracak ve böylece aşağılık kompleksinin oluşumu engellenmiş olacaktır. Ancak kişi, bireysel çabasıyla düşünce sistemi üzerinde sağlıklı değişimler gerçekleştiremiyorsa mutlaka bir uzmandan destek almalıdır.