İçimizde bir çocuk yaşadığını söylerler. “İçinizdeki çocuğu sevin, ona iyi davranın, ona güven verin.” derler. Çocuklukta yaşadığımız her şey bizim bugünkü halimize temel oluşturur çünkü ve biz çocukluğumuzu iyileştirmeyi başarırsak bugünkü halimizi de iyileştirebiliriz. Pek çok kişisel gelişim kitabındaki ana metafor budur. İçimizdeki çocuk, bizim çocuk halimizdir. Hani küçükken sevilen, şımartılan, değer gören ya da tam tersine örselenen, aşağılanan, dışlanan çocukluğumuz…
İçimizdeki çocuk, biz hayat sahnesinde bize biçilen rolleri oynarken ön sıralarda, izleyici koltuğunda oturur. Hiç sesini çıkarmaz ve oyunu izler. Tiyatroda izleyici ve seyirci bir aradadır ama biz telaştan o çocuğu fark etmeyiz hiç. Halbuki o, bizim içindeyken hayatımızla ilgili fark edemediğimiz detayları bizim için yakalar. O, iyi bir izleyicidir çünkü. Nerede hata yapıyoruz? Kimden zarar görüyoruz? Kime fazla değer veriyoruz? Nelerden korkuyor ya da çekiniyoruz? Kim dost? Kim düşman? Hepsini bilir. Biz hayattaki rollerimize kendimizi kaptırıp gerçekleri göremeyiz çoğu zaman. Bir dış ses (iyi bir arkadaş, anne; yaşanan bir olay vs.) bazen uyarsa da bizi en doğru olanı içimizdeki çocuk bilir çünkü onun hafızası kuvvetlidir ve dikkatli bir izleyicidir. O yüzden, çoğu zaman içimize yöneldiğimizde yani kendimizle baş başa kaldığımız sakin bir ortamda -yanımızda kimse yokken- o konuşuverir bir anda. Sesi derinlerden gelir çünkü her çocuk gibi konuşmaya çekinir. Hele de küçükken çok susturulmuşsa… Ama her çocuk gibi de konuşmaya heveslidir. O hevesli ama çekingen çocuğu duymak için çenemizi kapatıp onu ilgiyle dinlememiz gerekir. Bazen cevap aradığımız bir sorunun çözümünü, bazen üzüldüğümüz bir konunun gereksizliğini, bazen bir korkunun yersizliğini… İçimizdeki çocuk cevabı fısıldayıverir kulağımıza ve biz, “İçimden bir ses diyor ki…” deriz kendi kendimize. İçimizden gelen o ses hiç yabancı değildir aslında, bizzat kendimizdir. O küçük çocuk -bizi ses etmeden izleyen çocukluğumuz- ortaya çıkmak için onu duyabileceğimiz en uygun anı bekler. Aslında bizimle konuşmak için hep oradadır ve konuşmak da ister.
Her çocuk gibi ilgiye ve sevgiye ihtiyacı vardır. Biz onu ürkütmeden elinden tutup nazikçe ortaya çıkmasına müsaade eder ve dinlemesini bilirsek eğer bizi bize anlatıverir. Öyle ki bugüne kadar hep konuşup hiç susmadığımıza yanarız çünkü hayatımıza dair sorduğumuz tüm soruların cevabı, aynada göremediğimiz bilinçaltımızda yaşayan o küçük çocukta yani bizdedir.