İnsanoğlu milyonlarca yıldır evrenin içinde, kesin bilinen yaşam formları olan yalnızca tek bir gezegen olan dünyada yaşıyor. Fakat bu bizlere yetmemiş olacak ki, uzayın derinliklerindeki milyarlarca gezegende yaşam formu var mı, yok mu bilmeden, günden güne teorilerle ve araştırmalarla bunun peşinde olan hatırı sayılır güçte ekipler ve şirketler var. Üzerinde yaşadığımız dünya ile bile zor başa çıkıyor iken, yaşamın işleyişi ve yaratılış ile tüm bilgiye hakim değilken ve bin bir türlü din ile tamamen ayrı fikirdeyken, yeni yaşam formlarını araştırmakta oldukça tuhaftır.
Bu yaşamın sırrına vakıf olamadan geçmiş ile bugün hâlâ amansız halde savaşırken, uzaya yapılan en azından bazı çalışmalar mantıksız geliyor. Elbette bazı çalışmalar ve gezegenler arası yolculuk, yahut yaşamın elverdiği yeni gezegen buluşlarını araştırmak gayet makul bir çalışma olarak kabul görülebilir.
İnsanoğlu, tuhaf ve enteresan olan çalışmalarından biri ise ara ara bizi hatırlatılan, ufo ve uzaylılar gibi yaratıkların varoluşu hem anlatılmaya çalışıldı, hem de üzerinin kapatılmaya çalışılması, tuhaflıkların en olasıdır. Üstelik bunu yaparken iki rolü de oynayan şahıslar, bizzat aynı şahısların ta kendisi. Uzaylılar var veya yok, kesin konuşmak güç, ancak şu an var diyebileceğimiz şekilde elle tutulur herhangi bir gerçeklik durumlarını göremedik. Bu yüzden günü geldiğinde eminim ki futbol maçından önce, basın önüne çıkan teknik direktör gibi uzaylıları da basının önünde ayrıntıyla görebilir, onlara mikrofonu uzatarak, tüm merak ettiğimiz bilgilerini alabiliriz.
İşin esprisi bir yana söylemek istediğim, bilime ve uzaya karşı herhangi bir tezat oluşturma değil. Bilakis dünyada bu tür olayların rağbet gördüğü kadar başka şeylerin, yani gerçeklerin rağbet görmeyişi insanı huzursuz ediyor. Örneğin odak noktamız ve baş üzüntü kaynağımız olan katliamları dünya olarak çözemedik. 2024 yılına girdiğimiz şu dönemde kitlesel katliamlar, haksızlıklar, açlık, fikir ayrılıkları, karşıt görüş gibi ciddi sorunları halen çözemedik. Halen ırkçılık orta çağdaki gibi içten içe var, tecavüz ve hırsızlık had safhada, faiz artık, önüne geçilmez bir güç halinde oldu.
İnsanlık her geçen yılda daha medeni oldum diye böbürleniyor. Fakat geçmişi hakir görürken, aslında, aynaya bakmadan yargı dağıtıyoruz. Bizler Moğollar, Romalılar, Vikingler, gibi Kavimlere barbar diyorduk. Sebebi ise yaşantıları, yaptıkları ve yaşadıklarıdır. Örneğin Moğolları katliamcı, tecavüzcü, diplomasi bilmeyen Şamanizm arkasında yürümüş bir topluluk olarak gördük. Çünkü çok kötü şeyleri bünyelerinde barındırıyorlardı, art arda ülkeler işgal ediyor, ruhlarla konuşuyor, diğer dinlere hakaret ediyor, kadınlara tecavüz ediyorlardı.
Romalılar eşsiz birçok şeye ilk olarak öncülük etmiş büyük bir imparatorluktur. Cumhuriyetçi ve demokrasi anlayışı vardı. Fakat bazı imparatorlarında bir tür hastalık gibi görünen ensest ilişkiler, tecavüzün ve ilişkinin her türlüsü, sapkınlıkta aşırılığa kaçmak, arenada gladyatör dövüşleri vesaire gibi yaşam tarzları vardı. Vikinglerin ata yurdu İskandinav topraklarında, sapkın yaşayış tarzları ve inançta paganlıkları vardı. Geçim kaynakları olarak işgallere gidip, hırsızlık ile elde ettikleri değerli mücevherat, altın, gümüş gibi madenlerle geçimlerini sağlıyorlardı. Bu bildiğimiz, elde baltalarla haneleri basıp insanların değerli eşyalarını, takılarını zorla ya da öldürerek alma sahnesidir.
Bu ve bunun gibi tarihin her yüzyılında başta antik çağlardan başlamak üzere, İlk Çağ, Orta Çağ ve Yakın Çağda mutlaka birileri imparatorluk, devlet, cumhuriyetçi topluluk, kavim, hatta kabile hep vardı. Hal böyleyken 2024 yılına girdiğimiz şu günlerde son 50 yılda, yani İkinci Dünya Savaşı gibi muazzam kanlı savaş sonrasında daha medeni olarak lanse edilen bir zaman dilimindeyiz. Bu düpedüz trajikomik bir durum, zira Filistin-İsrail Savaşı’nda ölen Filistinlileri saymazsak, hatta Rusya-Ukrayna Savaşı’nı saymasak da, özetle neresinden bakarsanız bakın bu büyük bir yalan!
Şu yaşadığımız çağın sadece yaşınızın el verdiği kadar kesiminden bahsediyorum. 20 yıl, 10 yıl, 30 yıl içinde, yani yakın zaman içinde sadece sizin duyduklarınızdan, gördüklerinizden yola çıkalım. Mukayese edeceğiniz zaman ise az evvel yazdığım Moğol, Roma, Viking toplulukları olsun. Sizin yerinize sağlamasını ben söyleyeyim. Yaşadığımız dönemin esasen diğer hiçbir çağdan, medeniyet olarak tek bir farkı yok. Soykırımlar, kitle katliamları, hırsızlık, haksızlık, tecavüz vesaire, tüm geçmiş zaman içinde de vardı, halen var. Değişen tek şey, yaşayış tarzlarımız, buna en makul örnek teknoloji. Geri kalan her şey maalesef aynı devam ediyor. Burada basit örnek eskiden kitle katliamları göğüs göğüse kılıçla olurdu, mertçe vuruşarak olurdu, şimdi ise silahla hatta füzelerle yaşanıyor. Çok basit değil mi? düğmeye basın ve bir şehri yok edin. Birileri çıkıp kınasın, birileri de çıkıp taraf tutup desteklesin ama zararı görenler hayatını kaybedenler olsun.
Dünyada zamanla her şey değişiyor, her zamanda değişti. Haritalar, araçlar, yaşam tarzları, fakat ne insan değişiyor, ne de kötülük değişiyor. Bu değişmeyen değişime, en güzel örnek, aslında Dünyanın ta kendisidir. Zira içinde her şey değişmesine rağmen, Dünya hep aynı. Milyonlarca yıldır yörüngede dönüyor, içinde var olmuş, var olacak hiçbir şey ile ilgilenmeden öylece dönüyor. Hiçbir şeyi umursamadan, insanları, canlıları, dinleri, fikirleri, siyasetleri, haksızlıkları, olanları, olmuş olanları, felaketleri, olacak olanları hiçbir şeyi umursamadan dönüyor. Zaman bile durmadan ilerlerken, olan yitip giden masum canlılara oluyor. Güçsüz oldukları için canlarını, inançları gereği yaratıcısına bırakarak, yeniden doğup yeşerdiği toprağa gidiyor.
Evet, bilim, ilimle aynı yola çıkıyor, ilk satırlardaki uzayda o çerçevede bilimsel değerlendirilir. Fakat insanların odak noktası, atmosferin dışından beklediği tehdit olmamalı, içimizdeki insanları öldüren, bunu haklılarmış gibi gösteren, inançlara, yaşayışlara ve insanların özgür hür haklarına tecavüz eden ve mevcut insanı kötü yolda etkileyenlere olmalı. Eğer biz bunu düzeltemez isek, geçmişte hakir gördüğümüz tüm zamanlara yadırgayarak yaklaşım gösterirsek, her şey normalmiş gibi küstahça görmezden gelirsek, güçlüye güçlü oldukları için yaptıkları her şeylerin doğru olduğunu savunursak, daha da ileriye gidip masumu suçlu gibi suçlarsak, bizden sonra gelecek olan nesil de 2024 ve öncesini yani bizleri ve yaşadığımız bu dönemleri aynı şekilde barbarlık ile yargılayacaktır. Esasen anlattığım nedenlerden ötürü haksızda sayılmazlar.
Bizim geleceğe bırakacağımız miras, insanlık için hiçbir ayrım gözetmeden iyilik adında hakiki iyilik olmalıdır. Geleceğin ataları olarak onlara ders çıkartılmış ve iyi yanları öne çıkarılmış bir yaşam bırakmalıyız. Aksi takdirde ne geçmişimiz ile savaşımız biter, ne de gelecek ile yaşayacağımız, mücadeleden, hesaptan ve yargıdan kaçabiliriz, sağlıcakla kalın.