Dünyanın en ilginç ülkelerinden olan Çin, etnik çeşitlilik, sanat ve edebiyat zenginliği, barutun anavatanı, Konfüçyüs’ün memleketi. Hanedanlıklar serisi olarak bilinir. Çin’de çok eski yıllarda bir bahar gününde sokakta yürüyen Çinlinin şapkasını rüzgar alıp uçuruyor. Bir daha rüzgârlı havalarda uçmasın diye şapkasını bir iple kendine bağlıyor. Böylece uçurtmanın tarihi başlıyor. Çin’den, Kore’ye, Japonya’ya, Ünlü gezgin Marko Polo sayesinde Avrupa’ya ulaşıyor. Sokakların, arsaların çocuklara ait olduğu zamanlarda da renkli kağıtlardan yapılan üçgen, altıgen şeklindeki uçurtmalarımızın peşinden koşarak gökyüzünde salınmalarını süzülmelerini izlemeyen yoktur.
Paratoner’i keşfeden Benjamin Franklin şimşek ve yıldırımın bir enerji olduğunu gökyüzüne saldığı uçurtma sayesinde ispatlamıştı. Uçurtmaya bağladığı metal çubuk bulutlara yaklaşınca kıvılcımlar çıkarıyordu. Bu enerjiyi sivri uçlu metalle yere toprağa indirmeyi başarmıştı. Savaşlarda askerlerin yerlerini tespit etmek için gökyüzüne salınırdı uçurtmalar. Paraşüt ve uçakların yapılmasının ilham kaynağı olmuşlardı. Tek zayıf yanı kendi gücüyle hareket edememesiydi. Rüzgara karşı direnerek yükselir mavi gökyüzüne. Bu yazı ocak ayında dünyada uçurtma festivallerinin olması nedeniyle kaleme alındı.
Dünya uçurtmalarını başkenti Çin’in Weifang şehridir. 2023 yılında bu şehirde yapılan uluslararası yarışmada Mardinli uçurtma sanatçısı Zahit Mungan üç boyutlu tavus kuşu uçurtmasıyla birinci oldu. Altın madalya kazandı. Ülkemizde de bu kültür var. Sürdürmek için çaba gösterilmeli. İstanbul Üsküdar’da Mehmet Naci Aköz uçurtma müzemiz bulunmaktadır.
Böyle bir haftada bir dünya klasiği olarak kabul edilen Khaled Hosseini’nin yazdığı ‘‘Uçurtma Avcısı’’ romanından söz etmeden geçilemezdi. Çocukluklarını kaybetmiş çocukların ülkesi Afganistan. Arkadaşlık, ihanet, sadakatin ağır bedeli, babaların çocuklarına etkileri, sevgileri, fedakarlık ve yalanlarının bol olduğu, Peştunlar (Sünniler) ve Hazarların (Şiiler) arasındaki çatışmalar, İngiliz egemenliği, Sovyet işgali, Taliban egemenliği, Amerikan müdahalesi. Zengin bir kültüre sahip değerli metalleri ve verimli toprakları olan bir ülkenin yok edilişini insanın içini acıtarak anlatır.
Başkent Kabil’in zenginler mahallesinde malikaneleri olan Emir dünyaya geldiği sırada annesini kaybetmişti. Zengin babası bu durumun acısını unutamıyordu. Bu yüzden oğlu bir hata yapsa O’nu şiddetli bir şekilde azarlardı. Her gün viski ve sigara içme saatinde arkadaşına oğlunu şikayet ederdi. Arkadaşı bir gün ‘‘Efendim, çocuklar boyama kitabı değil ki onları istediğimiz renkte boyayalım.’’ demişti. Emir’in tek arkadaşı malikanenin işlerini gören Hazara bir ailenin çocukları olan Hasan’dı. İki çocuğun tutkusu o dönemlerin en gözde oyunu uçurtma yarışlarıydı.
Bir gün Emir’le Hasan yarışmaya katıldılar. Emir ve o gün yardımcısı Hasan’la büyük bir başarı sağlamışlardı. Bir rakip uçurtmanın ipini kendi uçurtmasının ipiyle kesen yarışı kazanıyordu. İpi kesilen uçurtma artık rüzgara karşı direnemezdi rüzgar onu istediği bir yere bırakırdı. Hasan düşen uçurtmayı yakalamak için diğer çocuklarla birlikte koşar ve bir yerde beklerdi. O’nun ustalığı buydu. Uçurtmanın nereye düşeceğini bilirdi. O büyük bir uçurtma avcısıydı. Koşmadan önce Emir’de izin istedi. ‘‘Ağam uçurtmayı senin için yakalamamı ister misin?’’ Emir evet anlamında başını öne doğru eğdi. Hasan ‘‘Emir ağam senin için bin tane olsa yakalarım’’ diyerek koşar ve uçurtmayı yakalardı. Emir aslında Hasan’ı kardeşi olduğunu bilmiyordu.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle babası Emir’le birlikte Amerika’ya göçtü. Emir burada büyüdü ve Tıp eğitimi alarak doktor oldu. İşgal kalktı. Artık Afganistan’ı Taliban yönetiyordu. Sokaklarda dilenciler, istismar edilen çocuklar, yetimhanelerde açlık ve sevgisizlik içinde. Kadınların ses çıkarmaları imkansız. Kabil kimsenin birbirine güvenmediği bir şehir oldu. Çocuklar dahi anne ve babalarını ispiyonlamaya hazırdılar. Hatta geleneksel uçurtma yarışmaları yasaklanmıştı. Amir yıllar sonra Hasan’ın kardeşi olduğunu öğrenince Afganistan’a gelir. Hazara olan Hasan, Taliban tarafından öldürülmüştür. Ancak bir oğlu olduğunu öğrenir ve bir yetimhanede bulur. Çocukla beraber Amerika’ya dönerler.
Güneşli bir ilkbahar gününde Hasan’ın oğluyla birlikte uçurtmalarını salarlar mavi gök yüzüne. Bir uçurtmayı avlarlar. Emir Hasan’ın oğluna ‘‘Uçurtmayı yakalamamı ister misin?’’ diye sorar evet anlamında başını öne eğen çocuğa Emir, ‘‘Senin için bin tane olsa yakalarım’’ diyerek düşmekte olan uçurtmaya doğru bütün gücüyle koşar.