Çocukların odasındaki üç kapılı büyük aynalı gardrop artık onlara yetmiyordu. Yeni ve büyük dolabın gelmesine az bir zaman kala onu yerinden söküp, kullanılacağı yeni eve taşımak gerekiyordu. Onlarca kez ev taşıyıp hemen hemen her işini kendileri yaptıkları halde bu kez zaman dar olduğu için bir marangozdan yardım istediler.
Malum İstanbul şartları, usta gece 23.00 civarında müsait olduğunu söyledi, anlaştılar. Gecenin o saatinde içi boşaltılıp hazırlanmış dolapla ustayı bekliyorlardı. Ameliyat için gelen bir beyin cerrahı edasıyla içeri girdi usta. Sağını solunu inceleyip “basitmiş çok sürmez” dedi ve çantasını açtı, iyice kurcaladıktan sonra sevimli bir gülümseme ile “ALYAN VAR MI?” dedi.
Biraz şaşırmıştı ama insanlık hali dedi içinden ve yumuşak bir sesle “olması lazım” deyip malzeme dolabına bakmaya gitti. Elinde bir iki alyanla ustanın yanına geldi. Ne var ki hiç biri uymuyordu.
Usta, “kusura bakmayın, alyanları almayı unutmuşum, gidip almam gerekiyor” dedi. Saat 23.20 civarında ustayla beraber dükkanına gittiler. Ellerinde alyan ile dönüp işe başladılar. Saat 23.45’di ve bir iki tıkırtıdan sonra usta başını kaldırıp yine aynı sevimli gülümsemeyle sordu “pense var mı” canı sıkılmış, yorulmuş ve sabah 06.00 da işe gideceği için gerilmiş bir sesle “maalesef yok” dedi…
Usta doğruldu, üzerini düzeltti ve “gidip pense almam lazım” beraber yola düştüler. Saat 00.40 ve usta dolapla boğuşmaya devam ediyordu. Nihayet işini bitirdi ve “Paketleme malzemesi getirmemişim sabah alıp gelirim, taşıyıp kurarım” dedi…
Sorumluluk bilinci işin yarısını halleder, geriye emek ve sonucun verdiği hazzı yaşamak kalır. Eskiler, insanı yıllar değil, aldığı sorumluluk büyütür derler. Elindeki işi, nasibindeki rızka kavuşturuyorsa, o artık onun için işden, uğraştan biraz daha fazlasıdır.
Helal para kazanmak, onu hak ederken tam olarak hakkını vermektir. Hakkını vermeden aldığın paradan, helallik isteyerek hak kazanamazsın.
Anlamak, kavramak, içine işletmek, ruhunla dokunmak, gönlünü koymak, sevgini katmak daha nasıl ifade edilirse edilsin, elin işte, gözün, gönlün dolaşta ise cebine giren diğerinden uçup gider.
Dikkatinizi çekmiştir, mutfak tezgahlarında kullanılmak için minik çekçekler var ve hemen hemen her tezgahta minik göller havuzcuklar. Su terazisi ile defalarca ölçülüp milimetrik eğim hesapları ile damla su düşse sürünüp deliğe ulaşırdı eskiden. Şimdi ömür tezgah göllerini kurutma çabasıyla geçiyor. Peki o tezgahı oraya monte eden ustanın kazandığı helal ve uykusu rahat mıdır? Hiç sanmıyorum. Bir mutfağın tezgahı o evin makine dairesidir, su hayat, nem mikrop üretim merkezi, böyle önemli ve kritik bir zeminde iki dakika odaklanıp işinin hakkını vermek yerine sadece işi bitirmek için yalap şap yapılan bir hizmet ne kadar hayırlı olabilir.
Son dönem üretilen her ürün önceki dönem ürünlerinden çok çok daha kötü ve dayanıksız. Malzemeden çalmak, özenmeden yapmak, kuralları ihlal etmek, özenmemek, ucuza mal etmek, çalışanı zorlamak ve hakkını vermemek gibi bir çok unsurla ortaya çıkıyor.
Kafasında bir hedefi olmayan, gönlü başıboş rüzgarlarla kolay zengin olma, sefahat ve miskinlik peşinde koşan sayısız birey açlık kapıyı çalınca karakterine uymayan, zekasıyla denk düşmeyen, yapısına aykırı, hayallerine ters, sayısız seçenekten birine atlayıp para kazanmaya başlıyor. Eline geçen ilk kartla alacağının üç katını harcıyor. Eline geçecek miktar, elinden çıkardığından çok küçük olunca da başka arayışlara koşuyor. Ustalaşmak, mahir olmak, işinden sanat çıkarmak, gönlünü ruhunu tatmin edecek bir meşguliyetle hem cebini hem kendini mutlu etmek ufkumuzdan, hayatımızdan silinip gitmiş ne yazık ki…
Zaman kolay kazanıldığı sanılan balon hayatların seyrinde tülleniyor. Hayaller parlak resimlerin, cafcaflı videolerın cazibesinde büyüyor. Pastanın ebatlarını algılamıyor idrak ve sonsuz umutlarla gerçeğin üzeri örtülüyor.
Bu karmaşık sarmal, sanaldan sızan etki, gerçek dünyada bolca sarsıntı, depresyon, madde kullanımı, kişilik bozuklukları, ahlaki çöküntü ve daha daha nice ciddi sorunların içine sürüklüyor insanı.
Usta çantasında alyan var mı bilmiyor, doktor ilacın diğer ilaçlarla etkisini hesaplamayı unutuyor, teknik eleman servis için geldiği evde aletin kapağını açmayı bilmiyor, öğretmen çocuğun sevgiye ihtiyacını önemsemiyor, şoför yolcuyu, tezgahtar müşteriyi, polis mağduru ihmal ediyor, kim ne işten sorumlu ise hakkını gözetmiyor, ucu açılmış balon gibi bağıra bağıra, döne döne insanlık boşluğa doğru sürükleniyor.
Sevginin, şefkatin, hizmetin, emeğin hiç olduğu bu zamanda, içinde hala erdemlerini muhafaza edenlerin tüm gücüyle çevresindekilere yeniden özlerinde varolan değerleri hatırlatmaları gerekiyor. Bu artık acil durum halini aldı. Banane beni ilgilendirmez seviyesini geçti, su artık çeneyle dudak arasında ya kurtuluruz ya boğuluruz. Son bir gayretle kaçınılmaz sonu bir kaç zaman ileriye itebiliriz…
Çocuğu olan çocuğuna, arkadaşı olan arkadaşına, dostu olan dostuna, eşi olan eşine kimin sesi kime yetişiyorsa ona gel bir silkinelim bu iş böyle olmaz eriyoruz demeli…
Ahir zamanın ahirinde, insan olmanın son demlerinde işimiz çok çok zor hepimize kolay gelsin…