Yaşadığınız günün sonunda hayata veda edeceğinizi bilmek…
Kulağa biraz dramatik geldiğinin farkındayım.
Hiç kimse yaşadığı günün son gün olduğunu bilmek istemez.
Peki, nereden çıktı şimdi bu konu?
Hayatın anlamını, değerini, sevdiklerimizin kıymetini, onlarla yaşadığımız en küçük anın bile bize bahşedilmiş ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamamız adına bundan daha güzel bir soru var mı sizce?
İşte bu yüzden bu soru…
Hayatın belki de en önemli nüanslarından biri de sizce bu sorunun farkına varmak değil midir?
O yüzden bazen bu soruyu kendimize sorup hayatın gereksiz hengâmesinden biraz sıyrılıp “ya son günüm olsaydı ne yapmak isterdim” demek değerlerimizi, kıymetlerimizi hatırlamamız açısından önemli bir ayrıntı önemli bir nüanstır.
Sahi neler yapardık sizce?
Boşa geçen yıllara şöyle dönüp bakarak hayıflanarak mı yoksa yaşanan her neyse yaşandı gitti önemli olan kalan bu kısa süreyi güzel geçirmek deyip sevdiklerimizle mi zaman geçirirdik?
Galiba yapılması gereken şey herkesi bu soruyla biraz baş başa bırakmak…
Bu arada üzülerek söylemek isterim ki bu durumu gerçek hayatlarında yaşamak zorunda kalan yani gerçek hayatta yaşadıkları o günün son günleri olduğunu bilip o duyguyla son nefeslerini veren birçok insanın aramızda olduğunu biliyoruz.
Gerek yaşadıkları hastalıklar gerek farklı bir nedenle bir süre sonra bu dünyada olmayacaklarını bile bile ve özellikle de bu dayanılmaz duyguyla baş ederek son günlerini geçiren insanlar.
Bu soruyu kendime sorduğum bir zaman dilimde duyduğum bir haber beni gerçekten hem duygulandırdı hem de hüzünlendirdi. İnsanın bir yanının hiçbir zaman bozulmayacak ve yok edilemeyecek iyiliklerle donatıldığını ve bu yanı nedeniyle de insanlıktan hiçbir zaman ümidimizi kesmememiz gerektiğini kanıtlayan bu haber insan olmanın erdemini bana bir kez daha hatırlattı.
Ayrıca yapılan bu iyilik hareketinin sistemli bir şekilde 2006’dan beri devam ediyor olması beni ayrıca mutlu etti.
Hollanda’nın Rotterdam şehrinde çalışan bir ambulans şoförü ’nün başından geçen bir olayın neticesinde dünyadaki en güzel iyilik hareketlerinden biri meydana gelmiş.
O gün rutin görevinde olan ambulans şoförü, durumu ağır olan bir hastayı başka bir hastaneye nakil etmesi gerektiği bilgisini alır. Hastayı alıp bundan sonra tedavi edileceği diğer hastaneye doğru yola çıkar. Hastaneye vardıklarında yetkililer, hastanın kalacağı odanın henüz hazır olmadığını ve bir süre beklemeleri gerektiğini söylerler.
Ambulans şoförü bu arada ambulansa döner ve hastaya durumu iletir. Hastanın durumunun kritik olduğunun farkındadır. Hastaya baktığında son günlerini yaşadığını anlar. Hasta ile sohbet ederken ona gayrı ihtiyari bir şeye ihtiyacının olup olmadığını, yapmak istediği bir şeyin olup olmadığını sorar. Bu sorusunun büyük bir iyilik hareketine dönüşeceğini o an kendisi dâhil hiç kimse tahmin etmemiştir.
Evet, ambulans şoförünün bu sorusundan ilham alan bazı iyi kalpli insanlar o günden sonra “Ambulance Wish Foundation” oluşumunu kurarak son günlerini geçiren kişilerle bir araya gelip hayatta yapmak istedikleri şeylerin ne olduğunu soruyor ve aldıkları cevaplar karşısında o kişinin bu isteğini yerine getiriyorlar.
O günden sonra hızla büyüyen ve sürekli gönüllü katılımlarıyla adından söz ettiren bu oluşum kurulduğu ilk günden bu yana binlerce kişinin belki de son dileğini gerçekleştirerek insan olmamızın güzel yanlarını bizlere göstermiş oluyor.
En küçük yaştan en ileri yaşa kadar hiçbir şekilde ayırım yapmadan bu hizmetine devam eden “Ambulance Wish Foundation” oluşumu insana belki de o an gelmeden hayatı tekrar sorgulamamız gerektiğini ve birinin bize son dileğiniz nedir demeden bizim yaşamımıza dair güzellikleri hayatımıza erkenden almamız gerektiğini yüzümüze adeta haykırıyor.
Ünlü boksör Muhammed Ali’nin en fazla duyduğumuz “Her günü son gününmüş gibi yaşa. Çünkü bir gün haklı çıkacaksın.” sözünde olduğu gibi evet gerçekten de bir gün haklı çıkacağız. Zira elbet bir gün biz de bu dünyadaki son günümüzü yaşayacağız.
O zaman hayatımızı daha fazla ötelemeden değerli şeyleri zaman kaybetmeden yaşamımıza dâhil etmek yanlış olmasa gerek.
Yazının tamamını “NÜANS” adlı kitabımdan okuyabilirsiniz…