Sevgili okuyucular, bugün sizinle vahşi kapitalizmin insan için oluşturduğu en büyük tehditlerle ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Günümüzde, çoğumuz hayatı tek boyutlu görüyoruz. Kendimizi çok para kazanıp haz almak üzerine programlamışız. Bunun büyük ölçüde psikolojik yapımızdan ve benliğimizin özelliğinden kaynakladığı söylenebilir. Ancak, kapitalizmin en önemli sonuçlarından biri olan rekabetin hayatımızda önemli bir yer tutması, bizi sadece kazanmaya odaklanan ve başkasını önemsemeyen bir yarış atı haline getirdi. Bu rekabet bataklığının içine o kadar daldık ki zamanımızı daha çok kazanmak, daha çok harcamak, daha iyi evlerde oturmak, daha kaliteli arabalar almak, marka kıyafetler giymek, pahalı elektronik gereçler kullanmak, çocuklarımızı daha iyi okullarda okutmak ve sınıf atlamak vb. için geçirdiğimizin farkına varamıyoruz. Gelirimizi gözümüz dönmüş gibi harcayacak yerler ararken, genellikle ilkel bir düşünceyle hareket ederiz. “Başkasında olan, bende de olsun.” Her şeyin en iyisi elbette hakkımızdır. Ancak küreselleşme, bizi sürekli çeşitli araçlarla tüketime sürüklediği için gelirimizin üstünde olan mal ve hizmetleri bile borçlanarak satın almaya teşvik eder. Bankacılık sisteminin kredi kartlarına özendirmesinin önemli nedenlerinden biri, borçlanma/tüketim sarmalını beslemektir.
Küreselleşmeyi kısaca sistem olarak adlandıracağım. Sistem, insanları birer tüketim robotu yapmak için üniforma giymiş askerlere dönüştürüyor. Giderek ruhlarımızı, manevi değerlerimizi, toplumsal dayanışma özelliğimizi kaybediyoruz. Bize, tükettiğin kadar değerli, tüketemediğin kadar değersizsin mesajı verildiği için tüketimi devam ettirdiğimiz ölçüde kendimizi iyi ve yeterli hissediyoruz. Gerçekte içimizde var olan yetersizlik duygusunu, satın aldığımız ürün ve hizmetlerle geçici olarak gideriyoruz. Bu geçici iyilik hali, ciddi yaşamsal sorunlar, kişiler arası ilişkilerde düzensizlik, başkalarından saygı görmeme ve başarısızlık gibi hallerle karşılaştığımızda ortadan kalkıyor ve yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakıyor.
Sistemin en önemli araçları olan medya tarafından zihnimize atılan formatlarla toplum tek tip davranışlara itiliyor. Çevreme baktığımda farklı toplum gruplarının sürü psikolojisi içinde benzer davranışlarda bulunduğunu gözlemliyorum. Bu grupların aralarında ideolojik farklılıklar olmasına rağmen, ekonomik davranışları incelendiğinde benzer olduğu anlaşılır.
Sürü psikolojisiyle hareket eden insanlar, iradeden yoksun olduklarını bilmeden ve kararlarını kendi aldıklarını sanarak sanal bir mutluluk âleminde yaşarlar. Sistem, insanı toplum içindeki rollerinden ve kimliklerinden oluşan sahte benliklerine esir ederek, kendi hakikatini keşfetmesini engeller. Dünyayı ve kendini sorgulayıp derin gaflet uykusundan uyanmasın diye bilinçaltına gönderdiği mesaj bombardımanıyla zihinlere çarpıtılmış ya da gerçek olmayan bilgiler aşılar. Böylece, birey adeta sosyal laboratuvarlarda üretilmiş bilgiyi kendisininmiş sanarak kabullenir ve kullanmaya başlar. Beyninin düşünce merkezi, dış ortamdan düzenli olarak gönderilen kara bilgilerle felce uğratıldığı için kişide papağanlaşma süreci başlar. Kendisi geleneksel medya, sosyal medya, sinema, müzik vb. gibi araçlarla manipüle edildiği için gelen bilgileri analiz bile edemez. Hamburger kültürünün hâkim olduğu bir çağda, insan kullan at tarzında belirli merkezlerde üretilmiş hap bilgilere her derde devaymış gibi sarılır. Özellikle tüketim davranışını, bilinçaltı mekanizmalarını son derece etkileyen reklamlar belirler. Gerçek benliğinden giderek uzaklaşan ve kendine yabancılaşan birey, ezberlediği bilgileri papağan gibi tekrarlar. Bu şekilde, bir taklitçiye dönüşür. Toplumda köşe başlarını tutmuş, çarşıda teşrifatçı gibi davranarak fikir ve eğilim propagandası yapan bazı ünlü kişilerin, akademisyenlerin, politikacıların ve medyatik tiplerin yayılmasına aracılık ettikleri fikirlerle baştan aşağı donanırlar. Kendilerine ait düşünceleri çok az olan ve olsa da farkında bile olmayan böyle insanlar, kolaylıkla istenilen her türlü hedefe yönlendirirler ve çeşitli algı operasyonlarına maruz kalırlar. Klişe bir tabir olan toplum mühendisliği çalışmaları, çoğunluğu papağanlaşmış insanlardan oluşan bir toplumda etkili olur.
Papağanlaşan insanların örneklerini günlük hayatın içinde de bolca görebilirsiniz. Bu tür insan, bir ürün satın alırken, öncelikle reklamlara bakar ve o ürünle ilgili nasıl hissedeceğini göz önünde bulunarak alışveriş yapar. Ya da dizilerde ve filmlerde gizli reklam olarak adlandırılan oyuncuların kullandığı ürüne göre karar verir. Genellikle çevresindekilerin tavsiyesi üzerine tüketim davranışını şekillendirir. İçindeki alışveriş dürtüsünü hemen giderip zevk alması gerektiği için düşünmeden hareket eder. Bir uzmana gittiği zaman, papağanlaşmanın en önemli göstergesi otoriteye inanma eğilimi olduğu için önerilerini hemen uygular. İstismar edilip edilmediğini sorgulamaz ya da karşısındakinin mesleğini kötüye kullanan biri olup olmadığını düşünmez. Çünkü sistemin zihnine yerleştirdiği fikirler sonucu, uzmanlar hep doğru davranır, hata yapmaz ya da mesleğini kötüye kullanmaz gibi yargıları vardır. Bir de bu yargıların üzerine, sistemin insanlara dayattığı öğrenilmiş çaresizliği eklediğinizde ne kadar kolay papağanlaştıklarının farkına varabilirsiniz.
Sonuçta papağanlaşmış bireyler, sistem tarafından hipnoz edilmiş insanlardır. Aynı zamanda, küreselleşme için tüketim robotu işlevi görüp güç ve sermayenin yön değiştirmesinde piyon rollerini oynarlar. Küreselleşme, tek dünya pazarı hedefine yönelik olarak insanların zihinlerini inşa eder ve papağanlaştırır. Milli değerlerin ve devlet otoritesinin yerini yeni çağ değerlerinin, içi boş bireyselleşmenin dinlerin yerini spiritüelliğin, tasarruf ve yatırımların yerini tüketimin almasını hedefler. Bu doğrultuda interneti de bireye yeni çağın değerlerini aşılamak için kullanır. Papağan bireyler yaygın olarak o dönem toplumda hangi eğilim ön plandaysa ona uygun davranırlar; popülerlik ve çok para kazanma kriterlerine göre meslek seçerler. Kişiler arası ilişkiler, eşler arası ilişkiler ve aile dinamiklerine bile, papağanlaşmanın sonucu olan küresel değerler nüfuz etmeye başlar. Sistem tarafından bireyin toplumdan daha önemli olduğu algısı yerleştirildiği için bireyselleşme papağanlaşan kişi tarafından yanlış algılanır ve giderek benmerkezci bir insan haline gelir. Böylece çağın en önemli illetlerinden biri olan benmerkezcilik toplum içinde herkesi etkisi altına alır.
O halde, tek tip tüketici insan modeline karşı çıkmak için ne yapabiliriz? Düşünme ve karar verme yetilerimizi geri kazanmak için papağan haline getirildiğimizin farkına varmak, ilk adım olacaktır. Ardından, zihnimizi formatlayan uyaran kaynaklarından bir süre kendimizi uzak tutarak bir yenilenme süreci yaşayabiliriz. Ama bunu başarmak için ilk etapta sürekli sergilediğimiz, bize faydası olmayan ve zarar veren davranış modellerini durdurmak iyi bir fikir olabilir. Ezberi bozmak çok büyük bir gayret ve çalışma gerektirir. Aynı zamanda sahip olduğumuz veri tabanlarını deriştiremezsek, sistemin tutsağı olan papağanlar olarak kalmaya mahkûm olacağımızı da unutmayalım. Bunun için çevremizde kendini papağan olmaktan kurtarmış yol göstericilere ihtiyacımız var. Bu süreci tek başımıza başarmamız imkânsız. Kendimizi papağan olmaktan arındırıp edindiğimiz yeni veri tabanlarıyla düşünen insan olmaya dönüştükçe, çevremizdekilere de faydalı olabiliriz.