Alain Ehrenberg’in “La fatique d’etre soi” diyerek bahsettiği ve dilimizde kendin olma yorgunluğu olarak çevrilen bu sözü çağımızı özetleyen bir ifadedir. Modern çağın hastalıklı haline uyum sağlayabilenlerin normal sayıldığı, var olan düzene karşı daha kırılgan olanların itibarsızlaştırıldığı bu zamanda sistemi değiştirmek neredeyse imkansız olduğundan bahsi geçen yorgunluğun seviyesi oldukça yükseliyor. Yapılan bazı araştırmalara göre 2040’lı yıllarda depresyonun en çok rastlanan hastalıkların başında geleceği düşünülüyor. İnsan gezegenindeki hızlı yalnızlaşma belliki beraberinde son bulması mümkün olmayan mutsuzluk halini de getirecek. Bireysel olarak ele alındığında sebepleri ne olursa olsun iyileşme bakımından umut vadedebilen depresif ruh hali, toplumsal boyuta evrildiğinde içinden çıkılması zor bir soruna dönüşüyor. Zamanın getirdikleriyle oluşan toplumsal baskı herkesi birbiriyle yarışa zorluyor. Diğerleri gibi olmayan veya olmayı başaramayan bu yarışta kaybetmeye mahkum sayılıyor. Özgünlüğün, kendin olmanın hiçbir önemi kalmadığından bunlar uğruna verilen mücadele de neredeyse bir yenik savaşçı yorgunluğuna dönüşüyor. İnsanlar acımasızca birbirlerinin rengini solduruyorlar, her şeye rağmen bir olabilmeye olan inancı yakıp kül ediyorlar. Bu inanmama hali de beraberinde toplumsal boyutta depresyonu getiriyor. Böyle durumlarda önemli olan depresyonun ne demeye çalıştığını anlamak için çabalamaktır. Belki de bir şeylerin değişmesi gerektiğine işaret ediyordur ya da eksikliklerin olduğunu farketmek gerekiyordur. Dünyayı, insanları, olayları ezberden okumamak gerektiğini gösteriyordur.
Üzerine çalışılan depresyonun kendin olma yorgunluğunu da azalttığı biliniyor. Depresif olma hali en uzun ve acılı gecede sıkışıp kalmış gibi hissetmek olarak tanımlandığından acının öğretici yanına odaklanmak gerekiyor. Çünkü zaten acıdan bağımsız bir hayat öğretici yaşam deneyimleri sunmak konusunda yetersizdir. Her sorun kişiyi biraz daha olgunlaştırır, problem çözme yetisini geliştirir. “Acı bir anlam hayata dair bir bilgelik ürettiğinde vazifesini tamamlamış olur.” diyor Kemal Sayar. Öyle ki acıyla öğrenilen her bilgi anlamlı ve amaca yönelik bir hayat hikayesi yazdırır. İşte bu biricik hikayedir diğerlerinden farklı olmayı sağlayan. Hem o zaman yitip kaybolmuşta sayılmaz insan. Herkese ve her şeye rağmen kendi olmayı başarabilmiş bir kahramandır artık…