Arzu ederseniz bu konuya da bir soru ile başlayalım.
Siz hiç sevmediğiniz şeyleri sevdikleriniz için yaptınız mı?
Bir süre düşündünüz ve bazılarımız “tabi ki, sevdiklerim için yapamayacağım şey yok” dedi; bazılarımız ise “buna gerek yok, ben mutlu olmayacağım hiçbir şeyi hiçbir zaman hiç kimse için yapmam” diye cevap verdi.
Aslında bu iki yorum da son derece anlaşılır. Çünkü biz biliyoruz ki herhangi bir konuda yaptığımız her yorum bizim sadece o anki duygu ve düşüncemiz ile ilgili değildir. Bilakis geçmişte yaşadığımız durumlar ve sonuçları ile ilgilidir. Bu nedenle yapılan her yoruma saygı duymak en temel görevimizdir.
“Siz hiç sevmediğiniz şeyleri sevdikleriniz için yaptınız mı?” Sorusu aslında bireysel bir yükümlülük gerektirirken bu tavrın devam edip etmeyeceğini sağlamak toplumsal bir karşılık bulup bulamadığımızla ilgilidir.
Çünkü hiçbir bireysel davranış karşılık bulmadan sonsuza kadar ilerleyemez.
Şöyle ki:
Ben ne olursa olsun sevdiklerim için sevmediğim şeyleri yapmaya devam ederim ideasının, süre gelen hayatta karşılaşılan olumsuz tavırlar, yine bu inancı sebebiyle büyük emek harcadığı ve belki de hayatının çok önemli dönemlerini uğruna harcadığı kişilerin aynı hassasiyeti göstermemeleri gibi nedenlerle sekteye uğrayabileceği veya bu anlayışının biraz esnemesine neden olabileceği unutulmamalıdır.
Ha şunu dediğinizi duyar gibiyim…
Fedakârlık, asla karşılık beklenerek yapılmaz. Beklense fedakârlık olmaz.
Nispeten doğru olmakla birlikte insanın canlı bir organizma olduğunu, duyguları olduğunu ve sonsuza kadar bu duygularını kontrol etmenin ne kadar zor olduğunu unutmamak gerekir.
Ve yine bu düşüncede olanların uğrak yerlerinden biri olan Nazım Hikmet ve efsane şu sözleri bize kendini ne kadar güzel hatırlatıyor…
Ey, benim iyimser hallerim!
Çabuk aldanışlarım…
Hep inanışlarım…
Alttan alışlarım…
Hatayı hep kendimde buluşlarım…
Değmeyecekleri kafaya takışlarım…
Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım…
Herkesi, insan yerine koyuşlarım…
Hepinize elveda!
Artık ben hiç kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım!
Bu arada bunu başarabilmiş ve ne olursa olsun tavrından geri adım atmamış kişileri de burada alkışlamak gerekir.
Zira onları ayakta tutan geri adım atmalarını engelleyen en güçlü dayanaklardan biri de Oktay Rıfat’ın şu eşsiz cümlesi olabiliri mi?
“Ama ben eski zaman aşığıyım. Sevmek kadar katlanmak da gelir elimden.”
Bunu yanında; “ben mutlu olmayacağım hiçbir şeyi hiçbir zaman hiç kimse için yapmam” düşüncesine sahip kişiler bir süre sonra kendisi için hiçbir karşılık beklemeden büyük fedakârlıklarda bulunan insanları gördükten sonra bireyin toplumsal bir varlık olduğunu ve her zaman için sadece kendisi için yaşamanın doğru bir yaşam biçimi olmadığını düşünüp bir süre sonra kendisi için anlamsız da olsa sevdiği insanlar için anlam taşıyan davranışlarda bulunabileceği de göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur.
Ha bu yazılanların hiçbirine katılmayan ve bir insan ne ise odur, sırf başkaları ona farklı davrandı diye öz düşüncesinden bu şekilde sapmanın zaten bir karakter sorunu olduğunu ifade edenleri de duyuyor gibiyim.
İşte sevgili okuyucum; hayatın bir başka ayırt edici nüanslarından biri de bu olsa gerek.
Sevmediğimiz bir şey ve sırf sevdiklerimiz mutlu olsun diye buna katlanabilip katlanamamak…
Yani seçim yapmak…