Kalben, bir şarkısında içindeki eleştirel sesten canavar diye bahsediyor ve suratına bir tekme savurduğunu söylüyor. Canavarın içinden kendinin çıktığını ve buna şaşırmadığını söyleyerek devam ediyor şarkısına… İçimizdeki yargılayıcı ve eleştirel seslerin çoğu zaman bu kadar net farkına varamayabiliriz. Bu seslerin bir kısmı bizi aynı zamanda tehlikelerden korumak için sürekli negatife yönelik konuşur. Bu olası tehlikeleri geçmişte deneyimlemiş ya da bir şekilde hafızaya kaydetmişizdir. Ancak bir de tamamen yıkıcı iç seslerimiz vardır. Bizi sanki her yaptığımız eylemde sabote eden, aşağı çeken, hevesimizi kursağımızda bırakan, hani o ilk adımı atmamızı engelleyen yıkıcı iç sesimiz.
Bazılarımız duymuştur, iki kurt hikayesi vardır. Yaşlı bilge torununa, “Her insanın içinde iki kurt vardır” der. “Bu ikisi sürekli savaş halindedir.” Torun merakla sorar: “Peki hangisi kazanır?” Yaşlı bilge cevap verir: “Hangisini beslersen o.”
İçimizdeki ister negatif ister pozitif tüm sesler duyulmayı, görülmeyi beklerler. Görülmeyen, duyulmayan sesler hırçınlaşır ve biz hissetmemek, duymamak, görmemek için kendimizi oyalayıcılara, bağımlılıklara yöneliriz ve gerçekten de oyalanıp, uyuşuruz. Bu bazen saatlerce dizi, film izlemek, oyun oynamak, sürekli alışveriş yapmak, abur cubur tüketmek, duygusal yeme, tatlı krizleri olabildiği gibi sigara, alkol gibi daha klasik bağımlılıklar olabilir. Bazen de düşünce bağımlısı oluruz farkında olmadan. Saatlerce, günlerce aynı konuyu evirip çevirip dururuz zihnimizde. Bu ruminasyondur ve bir tür bağımlılıktır. Bizi diğer tüm bağımlılıklar gibi andan koparır ve işlevsizdir.
Amerikalı Psikolog Carl Rogers; “Tuhaf bir paradoks, ancak kendimi olduğum gibi kabul ettiğimde değişebiliyorum.” diyor. İşte tam burada ihtiyacımız olan öz şefkat.
Öz şefkat doğuştan gelen bir özelliğimizdir. Kendi acımıza nazikçe yanıt vermek ve acımızın hafiflemesini dilemektir. Hepimiz biliriz ki etrafımıza karşı daha şefkatliyken kendimize karşı şefkat geliştirirken zorlanırız. Sanılanın aksine şefkat kendimize acıma değildir. Öz şefkat bizi güçsüz ve korumasız yapmaz. Bencillik değildir. Tembelleştirmez.
Öz şefkatin üç bileşeni vardır; Mindfulness, ortak insanlık, öz nezaket.
İç seslerimizi fark etmek ve bunları ayırt edebilmek ilk basamaktır.
Tüm hissedebilen canlılar huzuru, mutluluğu hissedebildiği gibi acıyı da hisseder. Hepimiz biliyoruz acının tadını, reddedilmenin tadını, yalnızlığın tadını, hastalığın tadını, sevdiğimiz birini kaybetmenin tadını…Tüm bunlar ortak insanlıktır. Acı insan olmanın bir parçasıdır. Sadece benim başıma geliyor demek bir yanılsamadır. Oysa hepimiz insanız, herkes gibi düşeriz ve herkes gibi kalkarız. Bu ortak insanlıktır.
Öz nezaket için ise şu soruları kendimize sorabiliriz.
Acı çekerken kendime eleştirel ve acımasız davranmak, suçlamak, dövmek yerine arkadaşça, sabırlı, anlayışlı nazik olabilir miyim?
Hep daha iyi yerine olduğum halimle kendimi kabul edebilir miyim?
Olduğum halimden razı olabilir miyim?
Kendime daha gerçekçi, dengeli ve şefkatli bir tavır ile bakabilir miyim?
Şu anda kendime nasıl destek olabilirim? Neye ihtiyacım var?
Kalben, şarkısının sonunda, “Sarıldık, gülümsedik ve birlikte söyledik” diyor…
Kendimize karşı şefkatli olmak elimizde…