Son günlerin popüler dizisi Bahar, oyuncuların yeteneği ve senaryonun gücü sayesinde dillerden düşmüyor. Konu aldatma olunca bunun eğlenceli ve neşeli bir tatta anlatılması izleyici cezbetmiş olabilir. Herkes başrol oyuncusunun karaktere kattığı sempatiyi anlata anlata bitiremiyor. Temelde bir kadının mücadelesini ele alan konu, eğlenceli sahneler sayesinde kadın dramının üstünü örtüyor ve pek çok kişi, ayakları üzerinde durmaya çalışan yirmi yıllık ev hanımını destekliyor.
Ben de çoğu kimse gibi diziyi izlemekten keyif alıyorum. Hatta hiç âdetim olmamasına karşın Kore versiyonunu izlemeye başladım bile. İzlediğim son bölümde artık sır kalmadı ve oradaki adıyla Dr. Cha’nın ne yapacağı merak konusu.
Biri kız biri erkek yetişkin iki evlat sahibi kadın, bunca yıldır yaşadığı bir yalanı hazmedecek mi, yoksa kocası olacak o adamı mı def edecek, hala belli değil, ama karakterin söylediği bir cümle beni bambaşka yerlere götürdü. Ona,
“Boşanacak mısın?” diye soran bir yakınına,
“Ben kadın değil, öncelikle anneyim,” diye yanıt verdi. Eskiden kadınların ‘önce çocuk’ dediği zamanları hatırladım. Yuvasını korumak, kurtarmak ve boşanmamak için yaptığı fedakârlıklar geldi aklıma. Her şeye rağmen aile kavramını esas alan, erkek elinin kirini sokakta yıkasa da kanatlarının altında her zaman bir kişilik boş yeri olan yüce gönüllü kadınlar vardı, hala da var. Tabii bu bir tercih meselesi. Kimi gururunu üstün tutup yolunu ayırmayı tercih ediyor, kimi bir daha yapmayacağını düşünüp sineye çekiyor. Kadın onuru ve çocukları arasında gidip gelirken acaba bu erkeklere ne oluyor? Kadınlar aslında onların birer kurbanı. Diziye bakınca iki farklı yerde iki ayrı ailesi olan bir adam var. Kadınlar çocuklarla birlikte bu adamın oyuncağı haline gelmiş durumda. Bahar’ın şansı evli olduğu için toplumda kabul gören bir konumda olması. Ama ortada büyük bir ayıp var ve bu ayıp kadının değil. Her ikisini de kandırıp onları bir yalanı yaşamak zorunluluğunda bırakan adamın. Kore versiyonunun izlediğim kadarki kısmında Dr. Cha’nın kocası artık aldattığı bilindiği ve bir karar vermesi gerektiği halde cevabı şaşırtıcıydı.
“Boşanmak istemiyorum,” dedi. Çocukları bile şok oldu. Bu adam başkasını sevdiği için karısını aldatmıyor muydu? O halde ne diye onu özgür bırakmak istemiyordu?
Zaman geçtikçe boşanmaların arttığı herkesin yalnızca kendini düşündüğü,
“Ben mutlu olursam, çocuğum da mutlu olur,” deyip hayatını başka bir yalanla sürdürdüğü dönemlerdeyiz. Oysa bir çocuğun en doğal hakkı anne ve babayla birlikte büyümek. Kendi nefislerinin oyuncağı olmuş bir topluma dönüştükçe, yaşamdan en büyük payı kendimize ayırarak en bencilcesini seçiyoruz. Yani işimize en çok hangisi gelirse onu. Kızıyoruz ve çözüm yolu arayışına girmeden oyunu oynamaktan vazgeçiyoruz, sanki yeni oyun kurmak çok kolaymış gibi.
Evlenmek ve çocuk sahibi olmak için çiftlerin eğitim görmesi taraftarıyım. Popüler dizi bunun üniversite sınavında zor kazanılan ve zor okunan bir bölümle olmadığını, karı-koca vasfının ve anne-baba olmanın diplomayla aynı paralelde bir değer taşımadığını kanıtlıyor bize.
“Yürütemezsek boşanırız,” demek dilde değil pratikte de çok kolay artık. Ama evlilik denen kurum hiç o kadar kolay değil. Evlenmeden önce karşı cinste ne tür özellikler aradığınızı düşünürken kendinizi bir yoklayın bakalım. Evliliğe uygun musunuz, değil misiniz?
Bilgisayar oyunlarına yeni bir şey eklenmeli, adı da Sanal Evlilik olmalı. Erkek ve kadın olarak gerçek bir aile yaşamının sanal dünyada deneyimlenmesi belki evlenmek isteyenlere evliliği sürdürüp sürdüremeyecekleri ile ilgili fikir verir. Böylelikle gerçek dünyada parçalanmış aile sayısı azalır.
Çocuklarını çok seven anne-babaların dikkatine. Asıl fedakârlığı onlardan beklediğinizin farkındasınızdır umarım. Sağlıcakla Kalın…