İçimizde bir biz varız bir de çocukluğumuz… Kimimiz hep ‘ben’ i sever de içindeki çocuğu unutur yetim bir terk edilmişlikle… Ötelediği için o çocuğu, mutlu olamaz çoğumuz! Yaşlandı belki de çoğumuzun içindeki o çocuk, elinde bastonuyla kulakları sağır, gözü âmâ geçmişte bıraktık onu belki de…
Yaşlanmadan kulak verin içinizde unuttuğunuz çocuğa. Yaşlanmışsa da öldürün o ihtiyar çocuğu umutla! Yüreğinin her santimetresine umut ekin sonra sulayın onu hayâllerle… Tenhalaşmasın yüreği, andı olsun masumiyet ve saflık.
Başkalarıyla aram iyi olsun derken küstürmeyin o çocuğu, önce onunla aranızı iyi yapın. Zira küserse alamazsın gönlünü bir şekerle.
Bırak başkalarının doğrularına göre yol çizmeyi. Ya o yol senin için yanlışsa! Yanlış da olsa kendi yolun. Yanlışlar değil mi insana doğruyu gösteren, doğruyu kıymetli yapan! Gece olmasaydı gündüzün; kış olmasaydı yazın; hüzün olmasaydı mutluluğun değeri anlaşılır mıydı ?
Bazı durumlar, olaylar vardır dönüm noktası olur bazı şeylerin. Hz. Yusuf (a.s.) zindanı yaşamasaydı sultanlığı kazanabilir miydi?
Nuh (a.s.) evlâdından vazgeçemeseydi tufanlarda boğulmaktan kurtulabilir miydi? İsmail (a.s.) bıçağın altına yatmamış olsa bayram olur muydu İbrahim’e (a.s.)?
Çamur bile pişince çömlek oluyor, demir dövülünce kılıca dönüşüyor.
Velhâsıl her çetin sınav, müjdelere gebe…
Sıkıntı olarak bakana dünya çilesi, imtihan gözüyle bakana nimetin en güzeli.