Merhaba güzel insanlar. Bugün içimden geldi. Size kısa bir bilim kurgu öykü anlatmak istiyorum. Adını henüz koymadım. İsterseniz yorumlara sizlerde bir şeyler yazabilirsiniz.
Öykümün başkahramanı yıllarca gökyüzünü izlemiş sakin bir adam. Yıllarca uzay fotoğraflarının pikselleri içinde kaybolduktan sonra nihayet teknolojinin ilerlemesi ve gelişmiş teleskopların fırlatılması sonucunda artık çok daha uzak mesafeleri görme imkânı yakalamış mutlu bir bilim insanı.
Hikâye bu ya bu sakin bilim insanı geçirdiği bir rahatsızlık neticesinde görme kaybına uğrar. Bu yüzden çok sevdiği işini yapamaz hâle gelir. O bu haldeyken sürekli yeni gökadası resimleri gelmekte. Yaşanabilir onlarca gezegenin keşfi yapılmaktadır. Bunlardan en iyi görüneni TRAPPİST 1E adı verilen kayaç bir gezegendi. Dünyadan 40 ışık yılı uzaklıktaki bu gezegen büyük ilgi çekmişti.
Kahramanımız ise sağlık sorunları ile meşguldü. Günlerden bir gün kapısını genç bir adam çalar. Bu genç, meraklı bir elektronik mühendisidir ve çığır açacak bir buluşu olduğunu söyler. Daha güçlü merceklerle daha net görüntü alabilecek kameralar tasarlarken tesadüfen bir keşfe imza atmıştır. Göze takılan bir implant sayesinde görme oranını binlerce kat arttırdığını iddia etmektedir. Adam kahramanımızı ilk insan denek olarak kullanmak ister. Bu cihazı mevcut teleskoplarla entegre edebileceğini söylediğinde bizimki çoktan bunu kabul etmiştir bile.
Neyse uzatmayalım madem kısa öykü yazıyoruz. Adam başarılı bir operasyon geçirir ve aylar sonra gözlem evinin yolunu tutar. Her şey genç mühendisin dediği gibi olmuştur. Görüş açısı o kadar genişlemiştir ki aldığı verilerin boyutu o kadar çoktur ki herhangi bir bilgisayar, bunu diğer insanlar için görselleştirememektedir. Sadece onun beyni tüm bunları algılar.
Bu yüzden gördüklerini anlatmaktan başka çaresi yoktur. O günlerde insanlık yeni bir uzay görevi tasarlar ve TRAPPİST 1E için bir sonda gönderme görevi başlatırlar. Ancak şöyle bir sorun vardır. Bu sondanın sadece oraya varması bile bugüne kadar ulaşılmış en büyük hız olan iki yüz elli bin kilometreyle tam olarak yüz altmış bin yıl sürecektir. Buna rağmen gelecek nesiller için bunu denemeye karar verilir. Ancak bilmedikleri bir şey vardır. Kahramanımız gezegenin yüzeyini bir AY kadar net görebilmektedir. Ve gördükleri hiç hoş değildir.
TRAPPİST 1E üzerinde yaşam vardır. Neredeyse Dünya gezegeni ne bakıyormuş gibidir. Ancak sorun şu ki denizler, akarsular kurumaya yüz tutmuştur. Gezegen üzerinde büyük kaos yaşanmaktadır. Günler geçtikçe kahramanımız gezegendeki yaşam formlarının bize ne kadar benzediklerini görür. Gördüğü hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bilmek ona çok acı verir. Üstelik bunları Dünya ile paylaştığında ona deli olduğunu söylerler. Ve sonunda bu acıya daha fazla dayanamayan adam gözündeki implantı bulduğu bir bıçakla yerinden söker. Hayatına son verir. Ardında şu notu bırakır.
“BENDEN DİNLEDİĞİNİZ BU ÖYKÜ SİZE ÇOK UZAKTA BİR GEZEGENDE GERÇEKLEŞTİĞİ İÇİN BİR MASALDAN FARKSIZ GELDİĞİNİ BİLİYORUM. AMA SİZİN BİLMEDİĞİNİZ BİR ŞEY VAR. BEN ASLINDA O GEZEGEN DE DÜNYA’NIN GELECEĞİNİ GÖRDÜM.”
Öykü sonrası son bir sözüm var dostlarım.
Yaşadığımız Dünyamızı görmek için implant takmaya gerek yok. Galiba sonu belli bir filmi sadece izlemek kolayımıza geliyor. Harekete geçmek için beklediğimiz şey nedir?
Uzun lafın kısası. Okuyun okutun. Bilim kurgu masal değildir. Bilim kurgu geleceğin ta kendisidir.
“Her ne kadar sürçülisan ettikse af ola!” Dostlar.