İnsan doğduğu andan itibaren merak duygusunu içinde barındıran akıllı bir varlıktır. Nitekim bu merak duygusu onu bilme ve bilme isteği maksadıyla konuşmaya başladığı andan itibaren ‘soru sorma’ eylemine gark eder. Öyle ki ilk çağ filozoflarından bu yana insanoğlunun diline pelesenk olan, bilme isteğini bir nebze olsun doyurmaya çalışan tek bir soru vardır; “ ti esti” (bu nedir?) Bu soru evrenin ana maddesini bilmeye çalışmaktan tutun da insanın inanma düsturuna kadar son derece elzem bir yapıya sahiptir. Nitekim merak etmek, sorulara cevap aramak bilme isteğinin bir yansımasıdır.
Bilgiye sahip olma çabasını en çok sofistlerde görebiliriz. Sofist Eski Yunanca’da öğretmen, sanatçı gibi anlamlar taşır. Eski Yunan’da Sofistler insanlara yol gösteren, onları çeşitli konularda bilgi sahibi yapan kişilerdir. Bu kişiler genellikle çeşitli sorular sorarak insanların doğruyu kendilerinin bulmasını sağlar (maksatları mutlak doğruya ulaştırmak değildir) Onlar için ana tema insanları tartışmaya açık bir şekilde düşündürüp fikir yürütmelerini sağlamaktır. Onlar için kesin bir doğru ve/veya kesin bir yanlış yoktur. Dönemin bir nevi münazaracıları/münazırları diyebiliriz. Çünkü onlar için maksat savundukları herhangi bir fikrin doğruluğu değil bu fikirde üstün olmaya çalışmaktır. Geç dönem Yunan düşüncesine baktığımızda sofistleri eleştirenler arasında (bu konuda) Platon ve Aristoteles’i görebiliriz. Öyle ki Aristoteles için Sofistler laf kalabalığından başka bir şey yapmazlar. Platon için ise Sofistler para karşılığı saçma sapan bilgiler dağıtan kendi çıkarlarını düşünen kişilerdir. Rasyonel açıdan bilgi onlar için bir amaç değil gündelik yaşam için bir araçtır. Herkes için doğru ya da geçerli nesnel bir bilgiden söz edemeyiz. (Bazı sofist filozoflar şunlardır: Gorgias, Protogoras, Hippias)
Bilgiye ulaşma konusunda birçok filozof çeşitli görüşler ortaya atmıştır. Bu görüşler neticesinde; Septisizm (kuşkuculuk), Emprizim (deneycilik), Pozitivizm (olguculuk), Rasyonalizm (akılcılık ) Pragmatizm (faydacılık) vb. çeşitli felsefi akımlar ortaya çıkmıştır. Rasyonalizm’in en önemli temsilcilerinden ve sofistlere karşı duruşuyla adından söz ettiren kişilerden birisi de Sokrates’tir. (Sokrates herhangi bir yazılı eser bırakmamıştır. Onun düşünce tarzına öğrencisi Platon’un eserleri ile vakıf oluruz) Geçmişten bu yana birçok düşünüre yol veren, fikirleri uğruna ölmeyi göze alan bir filozoftur Sokrates… Atina’da gençlere çeşitli sorular sorarak onları düşünmeye sevk eder. Onları doğru bilgiye ulaştırma çabası içerisinde olan bir filozoftur ve sofistleri hiç sevmez. Sokrates her ne kadar bilgiye ulaştırma çabası içerisine girse de dönemin ileri gelenleri doğruyu eğri/eğriyi doğru gibi gösterdiğini söylenip gençlerin zihnini bulandırarak Atina’daki Tanrılardan ziyade başka Tanrılara inandırmakla suçlar onu, nihayetinde baldıran zehri içerek idama mahkum edilen bir filozoftur. Oysa Sokrates, (M.Ö Alopeke, Attika – M.Ö399) Atina’da ebelik yapan bir annenin çocuğuydu ve tıpkı annesi gibi kendisini ebe olarak nitelendiriyordu. Annesi nasıl bir doğumu gerçekleştiriyorsa/yardımcı oluyorsa o da gençlere sorduğu sorularla onları düşündürüp bilgilerin açığa çıkmasını sağlıyordu. Yani onun yaptığı da bir nevi ebelikti. Ne var ki özellikle kahinler Sokrates’ in bu tutumundan son derece rahatsızdı. Kahinlere göre Sokrates gençlere kötü örnek olan bir kimseydi. Oysa ki Sokrates soru sorarak insanın zaten içinde var olan bilgileri açığa çıkardığını söyler. Bilgi içimizde var olan bir hazinedir ve bu hazinenin anahtarı ancak sorulardır… “ti esti” (bu nedir? Örn; Tanrı nedir? Ağaç nedir? Su nedir?) sorusu Atina’da ‘kaos’ tan ‘cosmos’ a geçişin temellerini çoktan atmıştı bile. Çeşitli sorular sorarak insanların içinde bulunan bilgileri ortaya çıkarmaya yarayan bu yönteme Sokrates tarafından “maieutik (doğurtma)” yöntemi adı verilmişti. Ayrıca Sokrates “daimon” dan bahseder. Daimon, içimizde olan tanrısal bir sestir(bir nevi iç sesimiz) Daimon sayesinde biz doğruyu ya da yanlışı ayırt edebiliriz. Tüm bunların ışığında Sokrates’in farkında olduğu trajik bir gerçek vardı, onu yargılayan yargıçların da içinde açığa çıkarılmayı bekleyen bilgiler… Aslında Sokrates doğru yolda olduğu için idama mahkum edilmişti. Onu idama mahkum eden suçlamaları elinin tersiyle itip doğru bildiği yoldan asla şaşmadı. “Kendini Bil!” der Sokrates. Kendini bil… Delphi tapınağının girişinde yazar bu söz, onu idama mahkum edenlere inat.
Adalete, ahlaka ve erdeme son nefesine kadar inanır. İnsanın amacı erdemli olmaktır. Erdem sahibi bir insan mutlu bir insandır. Onu yargılayanlara hiçbir zaman yalvarmamış ve onlardan kesinlikle af dilememiştir. İdama mahkum edildiğinde öğrencileri ve taraftarları onu hapisten kaçma ve baldıran zehrini içmeme konusunda ikna edememişlerdir. Bunun sebebini şöyle açıklar Sokrates: “Bu zamana kadar Atina yasaları ile yaşadım ve bu yasaların doğruluğuna inandım. Sizler kanunların aksayanlarını düzeltmeye çalışın ama düzeltinceye kadar mevcut yasalara uyun.” Sokrates, adalete ve erdemli olmaya inandığı için kendi eliyle ölümü seçiyor, söylediği sözlerin doğru olduğunu bilse bile…
1786 yılında J.L. David tarafından “Sokrates’in Ölümü” isimli tablosu çizilmiştir. Bu tablo da baldıranı içmeden önce Sokrates son derece vakur bir da ile ölüme kucak açmaktadır. Yüzünde ne bir korku ne de bir pişmanlık vardır. O kendini bilir… Ayak ucunda öğrencisi Platon sırtı dönük bir şekilde kararına saygı duyarcasına oturur. Sokrates şunları söyler: “Soluk aldığım ve aklım başımda olduğu sürece felsefeyle uğraşmaktan, öğütler vermekten ve doğruyu anlatmaktan vazgeçmeyeceğim.” Bazen rüzgar dilediğimiz yönde esmez ve bazılarımız rüzgarın estiği yönden gider, bazılarımız ise rüzgara karşı durur, rüzgar dilediği yönde esse bile… İşte yüzyıllardır kafasındaki sorulara cevap arar insan oğlu. Arayışlar, merak etmeler, yanılsamalar bilgiye ulaşma çabasında hep bir adım önde olmamızı sağlar aslında. Çünkü düşünmek insanoğluna bahşedilmiş en değerli şeydir.
Harika bir yazı olmuş canım
Tebrikler
Severek okuyorum devamını dilerim 🙏