Cumartesiden önce buluşmuştuk. Biz üç kız son zamanlarda çok samimi olmuştuk. Cumartesi günü erkek arkadaşlarıyla gündüz programları vardı. Hep vardık gibi sohbetin ardı arkası kesilmiyordu. Cümlelerini tamamlayan insanlar bir arada. Ne güzeldi ve keyifli. Sonra belli bir saatten sonra ben aralarından ayrılıyordum. Kızların erkek arkadaşları da birbirlerinin arkadaşlarıydı. Dörtlü oluyorlardı. En sevmediğim şeydir sevgililerin içinde sap gibi kalmak. Sana da birini ayarlamaya kalkarlar. Hemen kaçarım o ortamdan. Neyse ki bu bana yapılmıyordu. Öte yandan onların yanından da ayrılmak bana zor geliyordu. Kös kös eve gideceksin, ya da tek başına AVM gezeceksin. Onlar eğlenceye devam edecekler.
Meğerse ben gidice onlar da beni özlüyormuş. Ne yazık ki korktuğum da başıma geldi. Ben gittikten sonra kızların eşleri de gelince, bizim ne yaptığımızı nelere güldüğümüzü anlatıyorlarmış.
“Aaa o da eğlenceliymiş” demişler benim için.
“Bizim ‘falancaya’ ayarlayalım, 3 çift beraber eğleniriz” demişler.
Demez olsalarmış. Ayrıca bu zamana kadar ‘falanca’ neden eş bulamamış.
Falanca galiba benden önce ayarlanmış. Kızlar benimle konuştular. Evet koktuğum başıma gelmişti. Korkuyordum çünkü eğer bende ‘falancayı’ beğenirsem hazırmışım ve bu olaya atlamışım gibi olacaktım. Ya da beğenmezsem, fıstık gibi adam o kim oluyor da beğenmiyor olacaktı. Bu da ister istemez arkadaşlığı zedelerdi. Keyfimiz yerindeydi. Niye bozuyorsunuz ki? Yani iki ucu sarmaşık güllü değnek.
Falanca şöyledir falanca böyledir. Uzun boylu. Pek yakışıklı değil ama çok sevimli. Az konuşur öz konuşur. Elektrik elektronik mühendisliğinde okuyor. Mühendis çıkacak. Bir evin bir oğlu. Gelin görümce, elti derdin yok ola ki evlenirsek. Evlilik kıvamına kadar gelmişlerdi.
Ne kadar kaçsam da, ki kaçtım hemen atlamadım, ama falanca öyle böyle övüldüğü için ona aşık bile oldum. Tam görücü usulüyüz. Burcunu bile öğrendim. Günlük burç yorumlarına bakıyorum. Hiç bir şeyiyle ilgilenmiyor gibi gözüktüğüm için soyadını soramadım. Dolayısıyla da internetten bakamadım. Boylu poslu az konuşan, öz konuşan, elektrik elektronik okuyan bu adamı araştıramıyorum. Yakışıklı değil ama sevimli. Bu her zaman soru işaretli bir cümledir. Yakışıklı değil ama sevimli. Ya da sempatik. Kaçacaksın oradan. Kime ve neye göre sevimli. Hele sempatikse arkana bakmadan kaç.
Sempatik bence gerçek anlamının dışında joker olarak kullanılan bir kelimedir. Güzel bir özellik bulamayınca sempatik dersin. Gerçek sempatiklere buradan selam olsun onlar adına konuşmuyorum. Ayrıca ben küçükken küçük bir çamaşır makinemiz vardı turuncu ve plastik. Adı ‘Sempatik’. Oyuncak gibiydi. Ne olduğu belirsiz, işte çamaşır yıkar ama her şeyi yıkayamaz. Oyuncak desen oyuncak değil elektrikle çalışıyor. Şimdi de anlatmaktan kaçıyorum.
En sonunda buluşma günü geldi ve çattı. Biz kızlarla önceden buluştuk. ‘Sempatik falancaya’ da sen yarım saat sonra gel demişler. Biz çay, kahve, kek, pasta takılırken gel.
“Aaa siz de mi buradasınız?”
“Tüh hiç boş yer yok mu?”
“Ee boş yer bulana kadar gel otur bizimle” diyecekler.
Çok yaratıcı aslında. Tanıdık geldi mi? Değişmeyen senaryo. Haberin yokmuş gibi olsun. Madem bizde oyuncu olduk oynayalım bari.
Aslında canım fön çektirmek istedi. ‘Falanca’ için süslendi diyecekler diye yaptıramadım. Pembe gömlek giymek istedim, pembe gönlüm sende diyecekler diye giymedim. Velhasıl siyahları çekip, saçımı da tepemde topuz yapıp gittim. ‘Falanca’ uzun ya bende topuzla biraz daha uzun dururum diye düşündüm. Topuklu ayakkabı ile cumartesi kız kıza buluşmaya gidilir mi? Normalde evet ama durum normal değil. Aslında ne istersen giy git ama bugün rol gereği rahat, birazcık şık, biraz da haberim yokmuşçasına gibi giyinip gittim.
Kahveleri istedik. Ne diyeceklermiş bana? Yüzümde gram makyaj yokmuş. Hadi daha yarım saat var biraz makyaj yap hafifte olsa diye yolladılar WC kadına. Yanımızdaki makyaj malzemelerini birleştirip, tuvalette aynaya baktığım sırada, ışıkta fena değildi ah canım nasıl güzel makyaj yapmak istedi. ‘Aman hevesli gibi olmayayım’ diye hafif bir makyajla geldim. Aman efendim o da ne? Yani kim? Bizim masada biri daha var, üstelik erkek. Ama ‘falanca’ olamaz bu kısa. Birazda yakışıklı. Benim ‘falanca’ sempatik biliyorsun. Hemen ilk tespitle bu ‘falanca’ olamaz diye rahat rahat geldim masaya. Masadakiler de rahat. Kahvemde gelmişte soğumuş bile. Makine mi çalışmıyor soğuk gelmiş.
“Aman sen de, yaptığın makyaj bu mu?’’ diye sordu kızlardan biri.
Bu kadar rahat konuşabildiğine göre bu adam kesin ‘falanca’ değil.
Yeni gelen kısa boylu ben yokken kahve istemiş.
“Ya bu makyajı neden yaparsınız?” diye sordu.
Bende ona kahvesinin sıcak olup olmadığını sordum.
“Sıcak” dedi şaşkınca.
“Benim ki soğumuşta bende isteyeyim o zaman” dedim.
“Allah aşkına bunu al” dedi.
“Yok, teşekkür ederim, ben de söylerim” dedim.
“Ant verdim” dedi.
“Valla söylediğime pişman ettin” dedim. Şaka maka kaptım kahveyi. Bu adam kesinlikle ‘falanca’ olamaz. Çünkü konuşkan ve girişken. Benim ‘falanca’ biliyorsun az konuşur öz konuşur.
Soğuk kahveyi kenara koyarken,
“Bak makyajda işe yaramamış diyorsunuz ama bu arada kahvem bile soğumuş.” Kızlarla gülüyoruz. O kadar feci miyim?
“Elini korkak alıştırmışsın” diyorlar.
“Bence makyaj yapmanıza gerek yok” dedi, kısa boylu yakışıklı kahvesini bana veren adam.
Kızlardan biri, konuyu biliyor. Bugün seninle ‘falanca’ tanışacak ya, o da falancanın arkadaşı, dedi.
Teşekkür ederim de ben sevmem böyle şeyleri, dedim. Doğal yoldan tanışmalı insan. Mesela bugün bu olay olmasa fön çektirip gelecektim, dedim. Hususi süslendim gibi olur diye çekindim. Pembe gömleğimi bile anlattım. Çok güldü bu kısa boylu, kahvesini ikram eden yakışıklı adam. Bu adama bir kısaltma lazım. Özellikleri artınca sıfatları da artıyordu.
K.B.K.İ.E.Y.A: Kısa Boylu Kahvesini İkram Eden Yakışıklı Adam
O da başından geçen buna benzer bir olay anlattı. Ama o (K.B.K.İ.E.Y.A.) çok sakarlıklar yapmış. Kahveyi kızın üzerine dökmüş. Dondurmayı kızın memesine yanlışlıkla külahıyla yapıştırmış. Düşmüş. O kadar çok güldük ki
“Ay dur üç kuruşluk makyajım akıyor” dediğimde krize girmiştik.
Ayağa kalkarak anlatırken boyunun da çok kısa olduğunu gördüm. Yok dedim kendi kendime, bu çok kısa. Benim ‘falanca’ boylu poslu. Yalan yok bir ara onun ‘falanca’ olmasını istemedim değil hani. Bir de topuz yapmışım tepeme, boyum daha da uzamış. K.B.K.İ.E.Y.A. benden bayağı kısa.
Sohbet okul, iş meselelerine gelince, mimarlık son sınıftaymış. Benim ‘falanca’ elektrik elektronik tabi. Kardeşleri de varmış. Kalabalık bir aileymişler. Kesin ‘falanca’ değil.
Bir abla tavsiyesi, ‘içinizi bir kurt kemiriyorsa, yeter bıktım bu hüsnü kuruntudan’ demeyin. Ulan ben niye hala böyle düşünüyorum. Halbuki kızların anlattıklarına hiç uymuyor. Neden hala inanmıyorum. İspat arıyorum. İç ses! iç ses!
İnanmıyorum çünkü yanımdakilerin, benim kanki kızlarımın da çok iyi Oscar oyuncuları olduklarını bilmiyorum. Her ne için saatime baktıysam 2 saatin çoktan geçtiğini gördüm. Hızla beynimden ‘falancanın’ beni yani bizi ektiğini fark ettim. Ne yazık ki kızlar fark etmemiş gibi duruyorlardı.
Ben böyle bir tiksinme hissetmedim daha önceden. Siz Oskarlık oyuncuysanız izleyin beni ve hızla çalışan beynimi. Şu ana kadar Saftirik serisini canla başla, elimde bayrakla en önde götürdüysem de, bir U dönüş yapıp Türkan Şoray kurallarımla ne bu adamı ne de sizi bir daha yanıma yaklaştırmadan hayatınızdan çıkar giderim. Ama sessiz ama çaaat diye bir tokat gibi.
“Aaa telefonum çalmış annem aramış defalarca” dedim sanki çok şaşkın ve hafif panik bir sesle.
Şaşkın şaşkın kalktım masadan. (Burası pek rol değil zaten şaşkındım, konduramıyordum ama aslında her şey açıkça ortadaydı.)
“Alo anne” diye aradım
“İşim var çabuk söyle” dedi bir şeylerden habersiz canım anam. Gurur duy kızınla dedim içimden.
“Evde misin?” diye sordum. Masadan uzaklaştığım için burası duyulmadı.
“Tamam geliyorum” dedim ve kapattım. Kızların masaya döndüğümde kulağımdaydı telefon.
“Hangi hastane?” diye canhıraş sordum.
“Konum at” diye ekledim.
Kızlar kusura bakmayın acil durum diye toparlandım. Bu kısa adama (K.B.K.İ.E.Y.A.) memnun oldum , dedim hızlı hızlı. Sonra kızlara döndüm
“Fark etmedik ama sadece ben değil, siz de ekildiniz” dedim.
Kurtaramadılar durumu. Ama öncelik hastaneydi.
“Haber ver” dediler. “Gelelim mi?” dediler.
Her şey o kadar hızlı geçti ki hastanedekinin kim olduğunu bile sormak akıllarına gelmedi. Çünkü ben her şeyi çok hızlı yaptım. Çıktım kafeden sonra geri döndüm.
Hayırdır diye hala şok halde bakıyorlardı.
“Kahvemi ödemeyi unuttum” dedim.
“Lütfen sen koş, biz hallederiz” dedi kısa boylu.
“Kusura bakmayın” dedim ve fırladım. Aslında hayatlarından fırladım da daha haberleri yok.
Bindim taksiye geldim eve. Ev de bir kalabalık. Misafirleri teker teker öptüm. Sonra odama kaçtım. Başım ağrımaya başlamıştı. Plan yapmam lazımdı. Belki birazda Sezen Aksu dinler ağlardım.
Odam da müzik açıp telefonda oyun oynadım. Bana bunu niye yaptılar diye kızdım kızdım durdum. Neden bütün özellikleri ters verdiler, neden yalan, neden bu oyun. Ben zaten böyle bir şeyde istemiyordum. Başından beri kaçtım.
Bende biriyle tanışacakmışım gibi pembe gömleğime kadar her şeyi anlattım o kısa adama. Ama yalan yok rol yok. O kadar enteresan oldu ki. Ne kadar kızgın olursam olayım, kısa adamı aklımdan çıkaramıyorum. Böyle olunca daha fazla kızıyorum. Kısa ama diyorum, olsun babet giyerim diye çözüm buluyorum.
Kendimde sürekli gelgitler yaşarken beklenen telefon kızlardan geldi.
“Nasılsınız hangi hastanedesiniz?”
Hemen ışık hızıyla araya girdim.
“Yaaa çok teşekkür ederim. ‘Falancayı’ yollamışsınız bana desteğe. Biz birbirimizi nasıl sevmek nasıl sevmek. Annemlerde bayıldı. Ne efendi adam diye methediyorlar.”
“Ama size kızgın söyleyeyim. Üç saate yakın gecikmiş bir merak edip aramamışsınız. Ayrıca o kısa boyluyu neden araya sıkıştırdınız diye de çok sinirli. Bilmiyorum ne zamana geçer siniri…”
Hala ses yok…
“Görüşmeyelim dedi falanca. Bende beyimdir ne derse yeridir, diyorum ve kusura bakmayın size veda ediyorum.”
Karşıdan hiç bir cevap gelmedi, gelemedi.
Hem 3 sevgili arkadaşımdan, hem de kısa boylu kahvesini ikram eden yakışıklı adamdan olmuştum.
Salak yerine konmayı kim sever ki? 3-5 dakika sonra gerçeği söyle. Yaklaşık 3 saat bu oyun oynanmaz ki. Kızları çok özleyeceğimi de biliyordum ama hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Olan kısa boylu bana kahvesini ikram eden yakışıklı adama oldu.