Özlemek erken saatlere alınsın. Sonra uykusuz kalıyor insan…
(Cemal Süreya)
Öyle bir anında seni yakalar ki… Özlediğinin yokluğu içini, ruhunu, kalbini öyle bir üşütür ki. Buz keser resmen.. Tutunabileceğin hiçbir dal yoktur, özlemi “giderebilecek” hiçbir şey yoktur. Hele özlediğin şey en çok sevdiğin ve bağının koptuğu biriyse veya mazideki ulaşamadığın düşlerinse… İkisi de zordur, ikisine de ulaşamazsın. Belki de ikisine de ulaşamamak özlemi bu kadar acı kılıyor. Mazideki çocukluğunu da özlersin. Onu da çocukluğundaki kaygının ne olduğunu anlamadığın zamanlara denk geldiği için özlersin herhalde. Kaygılanmak istemezsin çünkü kaygılanmak inciten bir şey ve incinmeyi istemeyiz. Ama acı ruhun temelidir, her acı bize bir şeyleri öğretmek için vardır.. Özlemin bize vermek istediği dersi şöyle algılıyorum: Özlediğin nesneyi bir daha geri alamamak söz konusuysa, kaybettiğin neyse onun değerinde sahip olduklarına sarılmak içindir.
Ama özlemek acı veriyorsa o bir damla göz yaşı o gözden akacaktır, o yaşı gözünden alacaktır, başka yolu yok.
Özlemin yolu düşlerinde kalbinle mantığının birleştiği yerden geçer ve neyi neden özlediğinizi anladığınızda insanın ne kadar “kıymet bilmez” olduğunu bir daha kavramış oluyorsunuz. Kıymet bilen biri olsanız bile yaptıklarınızın ne kadar az olduğunu fark edersiniz.
Özleyerek özlem duyduğumuz neyse ya geçmişte sahip olduklarımızdır yada gelecekte sahip olabileceklerimizdir. İkisi de ağlatır nedense. İkincisinin gülümseterek ağlatma ihtimali birincisinden daha çoktur. Çünkü birincisi iyi ya da kötü de olsa artık geçmişte olmuş bir şeydir: mesela yavru bir köpeğe sahiplendiğiniz gün veya o köpeği kaybettiğiniz gün, ikisi de mazide ve sizi özlem duyarak gülümsete veya ağlatabilir. Ama gelecek ile ilgili özlem genellikle gülümsetebilir çünkü o özlemi kendimiz kurgulayabiliyoruz; mesela bir bebeğin doğuştan önce bir anne tarafından dünyaya gelmesi, ilk adımını atması, okula gitmesi vesair geleceğe dair özlem olabilir ve bu da ağlatabiliyor.
Neden özlediğimizde burnumuz acır? Bir tek özlediğimizde burnumuz acır ve daha sonra gözden akan yaşlar onları takip eder. Belki de bir açıklaması vardır ama cevabını merak ettiğim konulardan biri.
Acaba özlem duyduğunun kokusunu o an alamadığından mı?
Özlemin verdiği ders sevdiklerinize daha çok sarılın, sevginizin dozunu her zaman bol tutun, neyi, ne zaman, nerede kaybedeceğinizi bilemezsiniz. Onun için pişmanlığın verdiği sonraki müthiş ağrıyı yaşamadan hayata tutunun ve her şeye rağmen hayata gülümsemeye çalışın. Çünkü gülümsemek bulaşıcıdır… 🙂