Durun durun, sakin olun. Başlığı görünce A. Hitler’in ünlü eseri “Kavgam”dan bahsedeceğimi zannetmeyin. Bildiğimiz kavgadan, gürültüden, patırtıdan bahsedeceğim. Yazının sonunda “kim daha çok kavga eder, kim etmez, kim özür diler, kim dilemez kim birini kaybetmeyi kolayca göze alır, kim almaz” herkes kendini şöyle bir yoklamış olacak.
Kavga etmek -ki bana göre çok geniş bir anlam içerir- ya da tartışmak insan hayatının “olmazsa olmazlarındandır” diye düşünüyorum. Her insan ayrı bir düşünce yapısına, ayrı bir his dünyasına sahiptir. Kavgalar da bunun bir getirisi olarak gündelik yaşantımızın ve hayatımızın bir köşesinde yer alıyor ve sık sık karşımıza çıkıyor. Gerek ikili ilişkilerimizde gerek çoklu ilişkilerimizde gerek karşı cinsle ilişkilerimizde kavgalar, tartışmalar kaçınılmaz oluyor. Benim için kavganın ve tartışmanın insan hayatında bu denli var oluşunu Antoine de Saint-Exupéry’nin şu muazzam ifadeleri açıklar niteliktedir.
“Elbette seni inciteceğim.
Elbette beni inciteceksin.
Elbette birbirimizi inciteceğiz.
Ama bu varoluşun mutlak koşuludur.
Bahar olmak, kışın riskini kabul etmek demektir.
Var olmak, var olmama riskini kabul etmektir.”
Bu bağlamda, Saint-Exupéry’nin de belirttiği gibi birbirini kırmak incitmek bir bakıma var olmanın mutlak koşulu değil midir?
Fakat benim burada üzerinde duracağım şey kavga etmek değildir. Edilen kavgalardan sonraki süreçtir. “Sinir” durumu geçince şuna karar vermek gerekmiyor mu? “Karşımızdakini kaybetmek istiyor muyuz, kaybedilmek isteniyor muyuz?” Tartıştığımız kişinin ardından, arkasından gözümüzü kırpmadan söylenmeye devam mı ediyoruz? Kanaatimce bu soruların cevabı çok önemlidir. Soruların cevabı sonraki sürecin de belirleyicisidir çünkü.
Her şey olup bittiğinde “Bu kişi ile tekrar yüz yüze bakabilir miyim?” sorusunu kendimize yöneltmemiz gerekir. Çünkü bu, devam edecek olan ilişkilerde kritik rol oynamaktadır. Çoğu kavgadan tartışmadan sonra rutinimize devam ediyoruz. O halde bu kadar kırıcı lafa, söze ihtiyaç var mı? Eğer ihtiyaç hasıl olduysa ilişkiler devam eder mi? Devam ediyorsa bu ilişkilerde ne kadar samimi oluruz? Bu soruların hepsi birbiri ile alakalıdır. Bu da bizi en temel soruya geri götürüyor. “Karşımızdakini kaybetmek istiyor muyuz, kaybedilmek isteniyor muyuz?”
Bu günlerde gençlerin sıkça kullandığı ve özellikle sosyal medyada yaygın bir kullanıma sahip, bu konuyla da ilişkilendirebileceğimiz bir söylem mevcut: “Ex’ten Next Olur mu?”
Hep beraber tüm sosyal ilişkilerimizi göz önünde bulundurarak düşünelim: Ex’ten Next Olur mu?