İnsan, doğası gereği iletişim kavramının yakıtı konumundadır. İnsansız iletişim, iletişimsiz insan olamaz. İlkel kabilelerden yeni çağın modern insan furyasına kadar her dönemde iletişim gerekli olmuştur. En basitinden örnek verecek olursam eğer; takas sisteminin ticari boyutunda bile iletişimin arşa çıktığını anlayabiliriz. Hatta eğitim açısından baktığımız zaman ise bir harfi öğretmek için bile iletişimin varlığını anlayabiliyoruz. Aslında mühim bir konu olan iletişimin en somut ve temel parçası olan yargılar da insanlık tarihinin en kıymetli açılımlarıdır. Çünkü yargılar insan iletişiminin çalışkan birer karıncaları gibidir. Yargının olumlu veya olumsuz fark etmeksizin birçok türevi vardır. Örneğin; “verdiğin fikirler oldukça önemli” demekle olumlu bir yargıyı; “fikirlerin gerçekten çok saçma” demekle ise olumsuz bir yargıyı iletişime dahil etmiş bulunuruz. Bu nedenledir ki insan yargıların toplamına eşittir.
Peki yargılar insandan bağımsız bir şekilde var olabilir miydi?
Elbette ki var olabilirdi. Fakat somut bir hâle bürünmeden soyut olarak sadece var olurdu. Sadece var olarak bir kıvılcım meydana getirebilir miydi iletişim ekseninde? Tabii ki de hayır… Buradan anlaşılması gereken şudur aslında; insan, iletişim ve yargının birbirinin tamamlayıcısı olduğudur.
Yargı kavramı azımsanamayacak ölçüde insan ilişkilerinde başrol görevini üstlenmektedir. Bir insanı mutlu etmek de bir insanı üzmek de elinde yargıları tutan iletişimin yakıtı insandır.
Son olarak şunu belirtmek isterim; yargının ve insan ilişkilerinin pozitifliğinin mümkün olması hiçbir zaman zor veya imkânsız olmamıştır.