Modern Türk Şiiri’nde 1980 Kuşağı/80 Kuşağı diye isimlendirilen bu dönem kimine göre on kimine göre de yirmi yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Bu kadar kısa zamanda her biri değerli birçok şairin ortaya çıkması, kuşağın kendisine has poetikasının ayırt edilebilmesi, şiir kültürümüzün içinde farkının açık olarak belirmesi yönüyle şiir tarihimiz ve edebiyatımız açısından çok önemli bir. Yirmi yıllık bir sürenin bir kuşak oluşması için yeterli bir süre olduğunu yerli ve yabancı birçok edebiyatçı ve eleştirmen dile getirmiştir. (Günümüz eleştirmenleri 80’den sonra on yıllar edebiyatının başladıklarını söylerler ve her on yılı kuşak adıyla anarlar.) Her ne kadar araya 90 Kuşağını sokmaya çalışanlar olsa da bana göre 90’dan sonra farklı bir anlayış gelişmediği, Milenyum Şiiri olarak bilinen 2000’li yılların şiirinin yaklaşım ve anlayışıyla blok olarak farklılaştığı için bu kuşağın şiiri yirmi yıllık süreçte kendini göstermiştir. (90 Kuşağı ayrı bir yazıda genişçe ele alınması gereken bir dönem. Bana göre 90 Kuşağı şairleri 80 Kuşağı’na muhalif bir söylemle karşı çıkarak var olmaya çalıştıkları için gerçek anlamda 2000 yılından sonra fikirlerini yerleştirebilmişlerdir. Aşağıda değineceğim üzere kuşağın iki direğinden biri olan Haydar Ergülen’e göre de 90 Kuşağı’nın Şiiri, 80 Kuşağı Şiiri’nin devamıdır.) Gazetelerin ve internet sitelerinin kültür-sanat köşelerinden, fuarlardan, imza günlerinden, edebi toplantılardan, dergilerden ve sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla bu kuşak şairlerinin çoğu günümüzde de aktif bir şekilde ürünlerini vermeye devam etmektedirler. Hatta 2000, 2010 ve 2020 Kuşağı’na göre birikimleriyle öne çıkmakta, yol göstermekte ve kaynak olmaya devam etmektedirler. Çünkü bu şairlerimiz kendilerinden önceki kuşak şairlerinin çoğuyla arkadaş olmuş, onların ortamlarında bulunmuş, henüz hayatta olanlarıyla da bilgi alışverişinde bulunma imkân ve şansına sahip olmuşlardır. İkinci Yeni ve Toplumcu Gerçekçi şairler hala hayattayken, böyle bir ortamda genç kuşak olarak, kendi yollarını çizebilmişlerdir. Bu yönüyle bakınca, kendilerine has kuşak kültürleri ve zevkleri tam anlamıyla ağırlığını hissettirmiş, 2000’li yıllardan günümüze gelen süreçte edebiyatımızın kanonunu oluşturmuşlardır. Bu şairlerin en önemli özelliği; 1980 öncesinin şiir kültürü ve anlayışıyla 2000 sonrasının şiir kültürü ve anlayışı arasında köprü görevi üstlenmeleridir. Çünkü bu kuşağın edebi, poetik, felsefi ve sanatsal altyapılarının temeli 1980’den önce atılmıştı. Milenyum kuşağı ve sonraki kuşaklara bugünden daha geniş gözlüklerle baktığımız zaman böyle bir arka plan oluşturacak ortamlarının olmadığını görebiliyoruz. Yine bu kuşak, darbe sonrasında ülkemize kontrolsüzce giren teknolojik gelişmelere edebiyatımızı alıştırmışlar, yabancı ve aykırı fikirleri yumuşatmışlar ve milenyum sonrası döneme ön alarak genç şairlere yol göstermişlerdir. Böylelikle şiirsel ve hatta yazınsal Türk edebi ortamını ve aynı zamanda okurunu, yeni edebi anlayışlara ve yeni bir şiir zevkine hazırlamışlardır. Demek oluyor ki bu kuşak, soğurma görevi üstlenmiş, gelenekselle moderni barıştırmıştır. Şu hâlde, bu çok önemli bir gelişmedir. Geleneği, tartışma ögesi ve yol tıkayan bir sorun olarak görmekten çıkarmışlar, Türk şiir mirasını bir bütün olarak ele almışlar, kendi öz sermayeleri olarak kabul etmişlerdir. Örneğin; artık unutulmaya başlanmış kendinden bir önceki kuşak olan İkinci Yeni şairlerini ve şiirlerini hiçbir aşağılık kompleksine kapılmadan tekrar onlar hatırlatmışlar, şiir okuruna onlar tanıtmışlardır. Üstelik bu sırada, bir yandan İkinci Yeni şairleri onların şiir anlayışlarını eleştirmekte iken yapmışlardır bunu. Bu sebeple İkinci Yeni şiirini öylesine gündeme getirmişlerdir ki bugün bile şiir borsamızda İkinci Yeni’nin şiir anlayışının dolaşması ya da meşhur olmasına neden olmuşlardır. Bilinçli veya bilinçsiz bu yaklaşılmalarından ötürü aslında kendi atılımlarını ve şöhretlerini baltalamalarına sebep olmuşlardır. 80 öncesinde, İkinci Yeni’nin şiir kitapları ne kadar satıyordu, bakmak lazım. Bu şairlerin kitapları onlarınki kadar satabilmiş midir? O günleri bilmem ama, günümüzde ikisi de at başı gidiyor bana göre. Bu da hala etkin ve canlı olduklarını gösteriyor. Bugün hala böylesine etkin olabilen bu isimlere bakıldığında kuşak etkisinden veya tanınırlığından değil kendi bireysel şiir anlayışlarını geliştirmelerinden, belki de yeni nesli iyi analiz etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Haydar Ergülen’i, Şükrü Erbaş’ı, İbrahim Tenekeci’yi, Ali Ayçil’i, Ali Ural’ı, Hakan Arslanbenzer’i ve Hüseyin Atlansoy’u bugün edebiyatla ilgilenen, az çok şiir okuyan, yazan; hatta şiirle ilgilenmeyen gençlerden bile duymayan kalmamıştır. Bu ilgi ayrıca incelenmelidir.
80 Kuşağı her açıdan farklı bir kuşaktır. Çünkü yaptıkların işin farkındadırlar. Neredeyse her gün bir araya gelip şiir konuşmak üzere toplanmışlardır. Enteresan bir şekilde aralarında dayanışma ve birbirlerine sahip çıkma olgusu vardır. Çoğunda, günümüzde bile bu dayanışma ve sahiplenme durumu devam etmektedir. Diğer bir farklı yanları ise şiir sanatı yanında, şiir eleştiri işini de kendilerinin üstlenmiş olmalarıdır. Burası çok önemlidir. Çünkü bu durum, bu sanatı iyi bildiklerini ve işlerini/şiiri ciddiye aldıklarını gösterir. Buradaki eleştiri meselesi şu açıdan dikkate değerdir: Sık sık eleştirildikleri aşırı imgeci olma ve halktan kopuk olma konusunda, kuşağın ikinci dönem şairleri yani 1990 sonrasında gelen genç şairler, öz eleştiri yapıp yeni bir damar açmış, şiirlerinde hayata ve insana yer vermeye başlamışlardır.
Kuşağın şairleri oldukça cesaretli ve atılgandırlar. Şairlerin doğum tarihleri itibarıyla 1980’li yıllarda tam anlamıyla genç bir kuşak oldukları görülüyor. Tuğrul Tanyol, 70’li yıllarda sırf genç olduğu için sıkıntılar yaşadığını dile getiriyor. Belki bundan dolayıdır ki çekinmeden, korkmadan, girişimci bir ruhla bu dünyada var olmaya çalıştıklarını görebiliyoruz; fakat onlar haksız bir şekilde siyasetten uzak, bireyci, içine kapanık insanlar olarak lanse edildiler. Birçok kaynakta hala aynı değerlendirmeleri görüyoruz. Aynı eleştiriyi yapanlar, bu şairlerin slogandan uzak bir şiir anlayışlarının olduğunu da söylüyorlar. Bu şairlerin öncesindeki yirmi yılda zaten darbeler, muhtıralar, yargılamalar, sokak olayları ve anarşi toplumu bıktırmış bir vaziyete gelmiş durumdaydı. İster istemez bu ortamdan uzak durup edebi duyarlılıkla şiirin gerçek sorunlarına eğilmek ihtiyacı hissettiler. Aynı dergilerde farklı anlayıştan şairleri kabul edip bir arada bulunabilmelerini ben hayranlıkla okuyorum bugün. Eleştirileri hiç hak etmediklerini düşünüyorum. İçlerinden bazılarının sosyolog, akademisyen ve eğitimci olmasına rağmen bu şairler nasıl kabuğuna çekilmiş görülebilirler? Toplumu iyi okudukları için olabilir mi? Şunu da sormak lazım: Şiir ideolojiler için mi yazılır? Şiir herhangi bir siyasal görüşün slogan aracı mıdır? Politika mı üretmelidir mesela şair? Öte yandan sergilenmesini istedikleri mücadeleye destek veren, politik anlayışların borazanlığını yapan, ideolojik anlayışları empoze etmeye çalışan bir şiir dili geliştirmiş olsalar kabul görecek miydiler? Tabii ki, hayır. Böyle bir ortamdan herkesin sıtkı sıyrılmıştı zaten. Dönemin romanına bakıldığında aynı eleştiriler orada da geçerli. 80’leri konu alan romanlar nedense çok sonraları yazılmıştır! 70’lerin kaos ortamı ve ardından gelen 12 Eylül baskısı edebiyatçıları içine kapatmıştır. Teoriye ve dış dünyaya/Batı’ya yöneltmiştir. Siyasi sansür de unutulmamalıdır. Kendi kendilerine bile otosansür uyguladıklarını hatıralardan okuyoruz işte. Zaten siyasetten uzak bir apolitik toplum oluşturmak darbe döneminin ana hedefiydi. Edebiyatçıların böyle bir ortamda siyasi söylemlerden uzak durma, uğraş(a)mama, kaçınma davranışları ve bu sebeple edebi iştiyak tükenişine uğramaları da anlayışla karşılanmalıdır. Neyle, kiminle mücadele edilecektir? Dikkate alan olacak mıdır ya da toplum bunlara sahip çıkacak mıdır? Toplumun psikolojisi onlarınkinden daha alt üst olmuş vaziyetteydi. Nazım Hikmet’i anmaktan bile çekinir olmuşlardı. Onlar böyle bir çerçeve oluşturmak isteseler de güvensiz ve endişeli toplum onlara sağlıklı bir poz vermeyecekti. Örneğin; böyle bir sanat anlayışına karşı, daha 80’lerin sonuna bile gelmeden Broy Dergisi’nde Veysel Çolak ve arkadaşlarının toplumcu gerçekçi “yenibütüncü” şiir manifestosunu yayımlamaları, sonrasında bu girişimin talep görmemesi, bu korkunun ortaya çıkardığı aşırı bireyselleşmenin bir göstergesidir. Hem dünyada da mücadeleci sistemler bir bir çöküşe geçmişti. 80’lerin sonu ve 90’ların hemen başında Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler’in yıkılmasıyla aktif sosyalizmin çöküşü moral bozucu bir ortam yaratmıştı. Bu ortam yazarları ve şairleri boşluğa düşürdü ve bireyci bir sanat ortaya koymak zorunda kaldılar. Günümüze kadar bu anlayışa tepkiler hep devam etti. (Yine de bu dönemde toplumcu gerçekçi anlayışı sürdürmeye çalışanlar olmuştur.) Gel gelelim, mirasına sahip çıkma açısından baktığımızda, bütün şiir tarihimizi ortak bir şekilde ele alıp bu birikimi/hazineyi sahiplenen ve özümseyen başka bir kuşak var mıdır, yoktur. Çünkü bu şairler, son derece eğitimli, entelektüel ve birikimliydiler. Şiire gerçek hakkını iade ettiler ve şiirle -iyi veya kötü- gündem oluşturmayı başardılar. Hala üretmeye ve de ödül almaya devam ediyorlar. Bugün eserleri en çok satanlar onlardır. Söyleşilere, açık oturumlara en çok çağrılan onlardır. Bu nasıl bir halktan kopukluktur, bir düşünmek lazım.
Dönemde dergiler önemli bir rol oynamaktadır. Üç Çiçek, Poetika ve Şiir Atı dergileri kuşağın görüşlerini yansıttıkları ana materyallerdir. Bu dergileri kuranlar aynı zamanda kuşağın da başlatıcıları olarak kabul edilebilirler. Poetika ve Şiir Atı dergileri birkaç sayıdan sonra devam etmemiştir. Çünkü her şair artık kendi bireysel şiir poetikasını sürdürmeye konuşlanmıştır. Ancak 90’larda epeyce yeni dergi yayımlanmaya başlayacaktır. 80 Kuşağı’nın kuşatıcı/kucaklayıcı tavrı sayesinde her görüşten şair aynı çatı altında yazı yazabilecektir. Bu tavır aynı zamanda yenilikçi eğilimlere cesaret vermiştir. (Romanda da bu anlayış hakimdi. Bu sayede dönem, bugünün büyük romancılarını çıkarmıştır.) Böylelikle 1980 Kuşağı bitmeden hem kendi varisini hem de en büyük eleştiricisini doğurabilmiştir; fakat 90 Kuşağı şairleri onlarla aynı dergilerde görünürken, bir yandan da kendilerini bu kuşaktan ayrı tutmak istemişlerdir. Bugün baktığımızda başarılı olduklarını, onlardan bağımsız bir yer edindiklerini görüyoruz ama bunu sağlayan da yine onlardı?)
1980 Kuşağı, imgeye verdiği önemle diğer kuşaklardan ayrılmaktadır. Bu uygulamalarından dolayı eleştirinin de ötesinde adeta suçlanmışlardır. İmgecilik suç mudur şiirde? Oysa İkinci Yeni de imgeciydi. Asıl amaçları şiirin üstüne kara bulut gibi çöken, şiirin sanatsal yönüyle ilgilenmeyen 70’lerin poetik olarak tıkanan ideolojik şiirini reddedip iyi ve güzel bir şiir yazmaya yöneldiler. Tuğrul Tanyol ve Haydar Ergülen bu yönelişin öncüleri olarak ses verdiler. İyi ve güzel şiir dili için elzem olan estetiğe önem verdiler. Şiirin ihmal edilen içiyle ilgilendiler. Bağırmadan şiir yapılabildiğini gösterdiler. Bu dönemde bu anlayışa karşı çıkan şairler bile sakin kafayla şiir sanatı üzerinde düşünmeye başladıklarını, şiirin kaynağına inip eksiklerini giderme imkânı bulduklarını, yeni ufuklarla dolduklarını itiraf etmişlerdir. Bu sayede derleme ve şiir yıllıkları üzerine eğilebilmişlerdir.
1980 Kuşağı Türk Şiiri’nin kurucusu var mıdır, diye sorulduğunda genellikle belirli bir isim telaffuz edilemiyor. Ben dönemi okudukça ve araştırdıkça şahsi gözlemim olarak şunu bugün kesinlikle söyleyebilirim: Bu kuşağın tam olarak kurucusu değil ama (çünkü böyle bir irade yok) başlatıcısı, tetikleyicisi ya da imge söylemiyle öne çıkan fikir babaları Tuğrul Tanyol ve Haydar Ergülen’dir. Bunun yanında Adnan Özer, Mehmet Müfit ve Metin Celal (belki Seyhan Erözçelik) de bu ekiptendir.
Bu dönemin en önemli şairlerine baktığımız zaman Baki Asiltürk, Tuğrul Tanyol, Vural Bahadır Bayrıl, Veysel Çolak, Ahmet Erhan, Adnan Özer, Metin Celal, Ali Günvar, Haydar Ergülen, Şükrü Erbaş, Arif Ay, Hüseyin Atlansoy, Murathan Mungan, Salih Bolat, Lale Müldür, Nilgün Marmara, İhsan Deniz, Küçük İskender, Sunay Akın; dönemin ikinci yarısında ve sonlarına doğru ise (90 Kuşağı da denilir) Birhan Keskin, Hüseyin Akın, Didem Madak, Enis Akın, Ömer Erdem, Baki Ayhan T., Mehmet Can Doğan, Hakan Arslanbenzer, İbrahim Tenekeci, Ali Ayçil, Şeref Bilsel, Yücel Kayıran eserlerini okuduğum ve takip ettiğim şairlerden aklıma gelenlerdir.
Son söz olarak, bu kuşak mutlaka dönemin koşulları göz önünde tutularak, objektif bir şekilde tartışılmalı ve akademi gündemine getirilmelidir. Buradaki ön yargı ve sorunlar anlaşılıp aşılmalıdır. Roman türünün hala Kürk Mantolu Madonna’da kaldığı gibi şiir de İkinci Yeni’de takılıp kalmıştır. Bu nedenle taklitten öteye geçilemiyor. Gençler şiirin ne olduğunu unuttular bile. Şiir, bir milletin geleceğidir. Tarihimiz ve kültürümüz şiirle bize kadar gelebilmiştir. Bizimkinin de gitmesini istiyorsak şiire gereken önem verilmeli, şiirle gündemler oluşturabilmeli, sanatın göz bebeği yapılmalıdır.
Bu makaleyi yazarken aşağıdaki çok değerli yazarların üretimlerinden yararlandım. Emeğe saygı açısından hepsine minnettarım.
Kaynakça:
Tuğrul Tanyol, Şiirin Amacı Anlam Değildir, Sia Kitap, 2021
Yücel Kayıran, Şiirimin Çeyrek Yüzyılı, Yapı Kredi Yayınları, 2016
Emel Koşar, 1980’den Günümüze Türk Şiiri, Paradigma Akademi Yayınları, Aralık 2023
Yalçın Armağan, Şirin Dolaşımı ve Kanon, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı 105, Sayfa 299
Yücel Kayıran, Modern Türk Şiirinde 90’lı Yıllar: Sıfır Momenti ya da Tarihin Yokluğu, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı 107, Sayfa 167
Ömer Fatih Andı, Yüksek Lisans Tezi, Günümüz Türk Şiirinde (1990-2000) İmge Üzerine Bir İnceleme (pdf)
Prof. Dr. Zeki Taştan, Yrd. Doç. Dr. Servet Şengül, 1990 ve 2000 Kuşağı Türk Şairlerinin Şiir Algısı (pdf)
Bâki Asiltürk, 1980’lerden Günümüze Şiirin Renkli Haritası (pdf)
Yrd. Doç. Dr. Servet Şengül, 1980 Kuşağı Türk Şiirine Eleştiriler (pdf)
Fethi DEMİR, 1980 Sonrası Türk Şiirinin Başlıca Tartışma Alanları (pdf)
Hanife ÖZER, Doktora Tezi, 12 Eylül1980 Darbesinin Türk Romanına Yansıması (pdf)
Nuran Dağlar, Yüksek Lisans Tezi, 1990-2000 Dönemi Edebiyat Dergilerinde Roman (pdf)
Mehmet Akay, Zor ama Aşılması Gereken Bir Bariyer: ’80 kuşağı’ Şiiri, https://www.ekdergi.com/zor-ama-asilmasi-gereken-bir bariyer-80-kusagi-siiri/
Baki Asiltürk, Türk Şiirinde 1980 Kuşağı’na Dair, https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/turk-siirinde-1980-kusagina-dair-i-552
Tuğrul Tanyol, ‘’Şair olduğumu söylerken hâlâ utanırım.’’ Söyleşi, https://haberler.bogazici.edu.tr/tr/haber/sair-oldugumu-soylerken-hala-utanirim
Prof. Dr. Mehmet Narlı, Son Otuz Yılda Türk Şiiri, https://www.tyb.org.tr/prof-dr-mehmet-narli-son-otuz-yilda-turk-siiri-40507h.htm
Salih Bolat, Tuhaf bir ‘yaratık’: 1980 Kuşağı, https://www.gazeteduvar.com.tr/tuhaf-bir-yaratik-1980-kusagi-haber-1506416
Metin CENGİZ, 1980 Sonrası Şiiri Üstüne, https://www.kentekrani.com/2021/03/25/1980-sonrasi-siiri-ustune/
Veysel Çolak, Enver Topaloğlu Söyleşisi, Veysel Çolak: Yarım Yüzyılın Şairi, https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2020/04/18/veysel-colak-yarim-yuzyilin-sairi
Orhan Aytuğ Tolu, Toplumcu Gerçekçi Edebiyat Anlayışının 1980 Sonrası Serüveni, https://sanatkritik.com/yazilar/toplumcu-gercekci-edebiyat-anlayisinin-1980-sonrasi-seruveni/