Søren Kierkegaard, benlik kavramını derinlemesine incelemiş ve bu konudaki düşüncelerini özellikle “Kendi Kendine Düşünürken” (The Sickness Unto Death) adlı eserinde ayrıntılı olarak yazmıştır. Kierkegaard’a göre benlik, bireyin kendi varoluşunu ve kimliğini anlama çabasıdır ve bu süreç Tanrı ile olan ilişkiyi de kapsar. İşte Kierkegaard’ın benlik kavramı üzerine temel düşünceleri:
Benliğin Tanımı
Kierkegaard, benliği bir sentez olarak tanımlar. Bu sentez, karşıt unsurların birleşimidir: sonsuz ve sonlu, ruh ve beden, özgürlük ve zorunluluk gibi. Benlik, bu unsurlar arasındaki dengeyi bulma ve bu dengeyi koruma çabasıdır. Bir manada “her şey zıttı ile bilinir” hakikatine gebedir. Der ki;
“Benlik, kendisiyle ilişkisi içinde kendisi olan ilişkidir.”
Bu tanımla Kierkegaard, benliğin özünde sürekli bir oluş halinde olduğunu ve bireyin kendisini sürekli olarak yeniden tanımlaması gerektiğini ifade eder. Benlik, durgun bir su veya durağan bir yapı değil, çağlayan bir nehir, dinamik bir süreçtir. Sancılıdır. Benliği kanalize eden, benlikle beraber andığı, değer biçtiği bazı durum ve kavramlar ise;
Umutsuzluk ve Benlik
Kierkegaard, umutsuzluğu benliğin farkına varamaması veya doğru bir şekilde gerçekleştirememesi durumu olarak tanımlar. Aslında biraz da çevremize bakarsak haklılık verebiliriz. Konumuz bu değil. Ve tabi ki ona göre, umutsuzluğun farklı formları vardır:
- Bilinçsiz Umutsuzluk: Birey, kendi benliğinin farkında değildir. Kendi varoluşunun ve anlamının bilincine varmamıştır. Kendisini tanımıyordur.
- Bilinçli Umutsuzluk: Birey, kendi benliğinin farkındadır ancak bu benliği kabul edemez veya gerçekleştiremez. Bu durumda kişi, kendi varoluşunu anlamlandıramaz ve derin bir umutsuzluk içinde kalır. Bu en ağır olarak değerlendirilebilir.
Benlik ve Tanrı İlişkisi
Kierkegaard’a göre, gerçek benlik ancak Tanrı ile olan ilişki içinde bulunabilir. Tanrı, bireyin kendi sınırlılığını aşmasını ve sonsuz bir anlam bulmasını sağlar. Kendisini aramasını ve bulmasını öğüt verir. Çünkü ona göre benliğin nihai amacı, Tanrı ile doğru bir ilişki kurmaktır. Bu ilişki, bireyin kendisini tam anlamıyla gerçekleştirmesine ve umutsuzluktan kurtulmasına olanak tanır. Bu ilişkiyle bilinç kavramı yeniden bir değer inşa edebilir. Der ki; “İman, benliğin kendi kendisiyle olan ilişkisini Tanrı aracılığıyla doğru bir şekilde kurmasıdır.”
Özgürlük ve Sorumluluk
Bir diğer derinlik atfeden mesele ise; Kierkegaard, benliğin özgürlüğü ve sorumluluğudur. Birey, kendi benliğini özgürce seçer ve bu seçimlerin sorumluluğunu taşır. Yaptığı tercihlerin sonuçları ile yüzleşmek zorundadır. Bu süreç, bireyin kendi varoluşunu anlamlandırmasında ve yaşamına otantik bir anlam kazandırmasında kritik bir rol oynar. Çünkü yolun sonunda vereceği karar nasıl bir benlik nasıl bir varoluş demektir sorusunun yanıtıdır.
Kierkegaard’a Göre Varoluş Aşamaları
Kierkegaard, insan yaşamının üç temel varoluş aşamasından geçtiğini iddia eder:
- Estetik Aşama: Zevk ve anlık haz peşinde koşulan bir yaşamdır. Bu aşamada birey, yüzeysel bir yaşam sürer ve derin bir anlam arayışı içinde değildir. Anlık zevkler ve hazlar bireyin ana hedefidir. İsteğidir.
- Etik Aşama: Sorumluluk ve ahlaki yükümlülüklerin ön planda olduğu bir yaşamdır. Birey, bu aşamada kendi eylemlerinin ve seçimlerinin sorumluluğunu taşır. Ahlakilik bireyin sosyal hayatında önemli bir yer tutar. Yaşamını ahlakilik çerçevesinde yaşanabilir kılmaya çalışır.
- Dini Aşama: İman ve Tanrı ile kişisel bir ilişki üzerinden anlam arayışıdır. Bu aşama, bireyin kendi benliğini tam anlamıyla gerçekleştirdiği ve umutsuzluktan kurtulduğu aşamadır.
Sonuç Olarak
Günümüzde dahi birçok insan, Kierkegaard’ın işaret ettiği gibi, derin bir anlam ve manevi tatmin arayışındadır. Modern yaşamın karmaşıklıkları ve belirsizlikleri içinde bireyler, Kierkegaard’ın inanç ve umutsuzluk üzerine olan düşüncelerine benzer şekilde, kendi varoluşsal sorularına cevap aramaktadır.
Kierkegaard’ın “Kendi Kendine Düşünürken” adlı eseri, günümüz düşünce dünyasında ve kültüründe önemli bir yere sahiptir. Felsefe, psikoloji, teoloji ve popüler kültürde bıraktığı izler, bireyin varoluşsal sorularına yanıt arama çabasında rehberlik etmeye devam etmektedir. Kierkegaard’ın bireysel varoluş, umutsuzluk ve iman konularındaki derinlemesine analizleri, modern dünyada bireyin kendini ve yaşamını anlamlandırma sürecine ışık tutmaktadır.
Kierkegaard’ın benlik anlayışı, bireyin kendi varoluşunu, özgürlüğünü ve sorumluluğunu derinlemesine anlama çabasıdır. Bu süreç, bireyin Tanrı ile olan ilişkisini de kapsar ve nihai olarak bireyin umutsuzluktan kurtulmasına ve otantik bir yaşam sürmesine olanak tanır. Kierkegaard, bireyin kendi benliğini keşfetme ve gerçekleştirme sürecinde sürekli bir çaba ve bilinçlilik gerektiğini savunur. Bu, modern varoluşçu düşüncenin ve psikolojik yaklaşımların temel taşlarından biri olarak kabul edilir.