“Sevilme ihtiyacı karanlık bir kuyudur. Çocuk yaşta açılan ve zamanla giderek derinleşen karanlık bir kuyu. Kuyunun içini doldurmak için yaşam boyu ne gerekiyorsa ve ele ne geçiyorsa fütursuzca fırlatılır boşluğa”
“Bu hikâye esinlendiğim bütün çocuklara yine de yazılmasın dilerdim.”
Yanılıyor muydum? Yanılmayı ne çok isterdim. Peki ama neden sevmiyordu beni? Bir kere tahlil sonuçlarımda sıkıntı olduğunu söylemiştim ona. Doktor, tedavisi olmayabilir, ne derece ilerlediğini görmemiz lazım demişti. Anne ben ölüyorum galiba dediğimde yüzüme bile bakmadan elindeki telefonu uzatıp, “Bunun zil sesini değiştirsene.” demişti. Abartmadığımı biliyordu, duymamış da olamazdı. Oysa azıcık ateşi çıksa çocuğunun nasıl telaşlanırdı, başka anneler. Bu kadar sevilmemiş olmak için ne yapmış olabilirdim ki? Acaba artık eve gazoz ve balık kraker getirmediğim için mi sevmiyordu?
Ortaokulda kooperatif kolu başkanıydım. Teneffüslerde kantinde çalışır, karşılığında simit ve meyve suyu alırdık. Akşam, okul dağıldıktan sonra kasadaki parayı sayar, müdüre teslim edip evlere dağılırdık. Yine böyle bir gün teslimata gitmek üzereyken okula o yıl nakil gelen kıvırcık saçlı kızın çantasına bir şeyler attığını gördüm. Kantinde çalışmaya başlayalı bir hafta olmuştu adını bilmiyordum. Etrafıma baktım benden başka gören yoktu. Herkes ayrıldıktan sonra kendisine onu gördüğümü söyledim. Kimseye söylememem için yalvardı, kardeşim için götürüyorum, lütfen parayla alamam bunları diye ağlamaya başlayınca sustum. Çantasını açıp kantinden aşırdığı yiyeceklerden bana da uzattı. İstemediğimi söylerken ısrar etsin istiyordum. Al hadi hem biz orda çalışıyoruz bir simitten daha fazlasını hak ediyoruz. En azından gazozla balık krakeri al. Gazozu anneme krakeri de kardeşime verecektim. Annem severdi gazozu. Öyle de oldu. Gazozu verince saçımı okşadı, yumuşacıkmış meğer elleri, bana tokat atan ellerle aynı olduğuna inanmak ne kadar güç. Düşünceli oğlum benim deyip tekrar okşadı başımı. Kardeşim ise balık krakerin kuyruğuna attığı her ısırıkta gülücükler atarak gösterdi minnetini. Yatağa uzandığımda yoldaki vicdan azabını hissetmiyordum. Düşündüğüm tek şey annemin saçımda dolaşan elleriydi. Gözlerimi kapatıp tekrar tekrar zihnimde geri sarıyordum sahneyi. Hiçbir zaman unutmamak için kazımak istiyordum bütün hücrelerime. Bu böyle günlerce devam etti okul dağıldıktan sonra kıvırcık saçlı kızdan gazozumu ve krakerimi alıp hiçbir şey olmamış gibi yola devam ettim. Ama gazozun evdeki etkisi asla ilk günkü gibi değildi. Ertesi gün çantamı kendim doldurmaya karar verdim. Sandviç, çokokrem, bisküvi, ayçöreği, susamlı çörek hepsinden koydum çantama. Omuzlarım çökmüştü ağırlıktan okuldan uzaklaşmama rağmen ellerim ve dizlerim titremeye devam ediyordu. Çaldığım anlaşılmasın diye aldıklarımın yeri boş kalmayacak şekilde yeniden dizmiştim, rafları. Annem çay koydu, getirdiklerimi görünce. Saçlarımı okşadı, yanaklarımı sıktı ve kocaman öptü. Bana bunları nasıl aldığımı sormadı ama ben yine de mutfağa doğru seslendim: “Anneee! Bunları bize öğretmenler verdi, başka çocuklara da verdi.” zamanla okul çıkışlarındaki titremelerim geçmişti. Artık bu işi çok daha rahat yapabiliyordum. Suçluluk duygusunun yerini tuhaf bir mutluluk almıştı. Annem beni seviyordu.
Annesi tarafından sevilmeyen bir çocuk olmak, hiç seyircisi olmayan bir hayatın oyuncusu olmaktı. İşiteni, göreni, duyanı olmayan bir oyuncu. Çalmakla aslında hakkım olan bir şeyi yerine koyuyordum. Benden çalınanı kantinden alıyordum. Fermuarını zorla kapattığım çantamın içindekiler de bir gün evdeki etkisini yitirince durdum. Lise yıllarımda kantinden hiçbir şey çalmadım fakat arkadaşlarıma sık sık gazoz ısmarladım, simit aldım.
Ben sandım ki, sevilmek için bir şey yapmaz ya da vermezsem sevmez kimse beni. Annesinin sevmediği bir çocuğu başkaları neden sevsin? Sevilmek için gazoz çalmak zorunda olmayan çocuklar gördüm. Hiçbir şey yapmadan da var olduğu için sevgiyi hak eden çocuklar bildim. O zaman anladım, suçluluk duygusuyla daha fazla mücadele edemedim. Yıllar sonra okuduğum ortaokula gidip her şeyi anlatmaya karar verdim. Müdürün odasında daha önce hiç görmediğim bir adam oturuyordu. İki yıl önce gelmiş, Çanakkale’den. Konuşmam bitene kadar hiç araya girmeden dikkatle dinledi. Tekrar özür dilerken başımı kaldırmadan yüzündeki ifadeyi görmek için gözlerimle yokladım. İfadesizdi. Göz göze gelince gülümseyerek; “Gazoz içer misin? Ama ben yanında çubuk kraker isterim.” dedi.
Gülüştük.
Hocam gerçekten Çok güzel olmuş ellerinize sağlık siz muhteşemsiniz
Canım benim ❤️
Elinize kolunuza sağlık gerçekten çok güzel olmuş
🌼
Öyle bir yerden tuttunuz ki yüreğimizi yine en derinden yakaladınız.
Kaleminize sağlık.
Çok güzel olmuş hocam 🙂
😊
Çok teşekkür ederim 🙏
Canım benim yüreğine kalemine sağlık tebrik ediyorum seni 👏🏻💥💥🥰
Çok teşekkür ederim 🌼
Çok güzel olmuş hocam . Elinize sağlık ❤❤
Sevilmek her çoğunun hakkı oysa
Kesinlikle 🌼
Teşekkür ederim, Denizciğim🌼
Tebrik ederim Öğretmenim.
Bir solukta okunup, uzun uzun düşündüren hikaye.
Selami Çiçek
Çok teşekkür ederim, Selami hocam 🙏