Birçoğumuz yıllarca maaşlı eleman olarak çalıştık. Kimimiz esnaflık yaptık, kimimiz ev hanımıyız. Ben de yıllarca maaşlı olarak çalıştım, arada kendi işimi yaptığım zamanlar da oldu, bazen her ikisini beraber götürmeye çalıştım. Sonunda öyle bir noktaya geldim ki, durup şöyle bir düşündüm: Nereye kadar bu şekilde devam edecek? Sonunda gemileri yaktım ve 12 yıl boyunca çalıştığım bankadan bir sabah gelir gelmez istifa ettim. Artık kendi yolumu çizmeye karar vermiştim. Bilirsiniz, şirketlerde muhasebeciler vardır. Bizler muhasebeci değiliz ama ne zaman bunalsak, daralsak, ekonomik anlamda sıkıntılar yaşasak hemen kendi hayatımızın muhasebesini yapmaya başlarız. Genelde de maaşlı çalışanların büyük bir çoğunluğu hakkını alamadığını düşünür. O zaman kendi işimizi kurmayı hayal etmeye başlarız.
Peki bu nasıl olacak? Bizim yapmamız gereken ne? Bizim yapmamız gereken elimizde ne var, yani ben neyi satabilirim, bunu bulmak. Kendimden bir örnek vereyim: İşte, benim yabancı dilim var. Ben yabancı dilimi satabilirim. Çevirmenlik yapabilirim. Senin bir spor bilgin vardır, çok iyi tenis oynuyorsun, tenis bilgini satabilirsin ya da doğrudan o sporu yaparak para kazanırsın. Kuaförlük, kaynakçılık, tornacılık, marangozluk… Yani her insanın satabileceği bir yeteneği, el becerisi, bilgisi hatta hayal gücü vardır. Hayal gücüm olmasaydı kitap yazamazdım. Bunu bulman gerekiyor. Bunu bulmak bazen onlarca sene sürebilir, bazen bir anda bunu keşfedersin. Sana en çok getiriyi sunacak ürünü satmalısın, yani en verimli olduğun ürünü satacaksın. Bunu yaptığın zaman çalışan statüsünden patron statüsüne geçmen daha kolay olacaktır.
İşçi olmak ile işveren olmak arasında çok büyük farklar var. Günün sonunda işveren konumuna geldiğin halde hâlâ işçi mantığıyla hareket edersen başarısız olursun. İşçilerin çalışma saati vardır. Kimimiz günde 8 saat çalışıyoruz, kimimiz 12 saat, ama o çalışma saati bitince bu sefer kendi özel yaşantımıza dönüyoruz. İşveren olduğunuz zaman bu eski alışkanlıkla hareket ederseniz başarısız olursunuz. İşverenin çalışma saati yoktur. İşverenin özel hayatı ile iş hayatı ayrı değildir. İçiçe geçmiştir. İşçinin hafta sonu tatili vardır, patronun yoktur. İşin sahibi sensin ve her geçen gün tüm yeteneklerini, tüm varlığını işine aktarman gerekir.
Öyle kişiler var ki, çocuk doğduğu anda zaten büyük bir servet içinde doğuyor. Sen de diyorsun ki: “O adam babadan zengindi.” Hiç öyle düşünmeyin, senin de içinde saklı bir yeteneğin var ve onu bulup çıkarman gerekiyor. Yoksa bu kısır döngüden çıkamazsın. Dünyada ilahi bir denge var dostlarım. Herkes patron olamaz. 100 kişiden 5’inde bu yetenek var. Herkes kendi işini yapsaydı, herkes dünyada batardı, çalışacak insan bulamazdın, şirketinde yönetici bulamazdın. Bu dünyanın dengesi. İnatla başarılı olamayacağın bir alanda devam etme. Vaktini zayi etme. Tekrardan görüşmek dileğiyle.