“İnsancıklar”, Fyodor Dostoyevski’nin ilk romanı olup, 19. yüzyıl Rus toplumundaki yoksulluk ve toplumsal eşitsizlikleri derinlemesine ele alır. Roman, yoksul insanların yaşam mücadelesini ve insani duygularını anlatır. Ana temaları yoksulluk, umutsuzluk, insanlık onuru ve sevgi üzerinedir. Dostoyevski, bu temaları işleyerek okuyucunun karakterlerle empati kurmasını sağlar ve toplumsal adaletsizliklere dikkat çeker.
Roman, Makar Devuşkin ve Varvara Dobroselova arasındaki mektuplaşmalar şeklinde yazılmıştır. Bu mektup formatı, karakterlerin iç dünyalarını, düşüncelerini ve duygularını derinlemesine keşfetmemizi sağlar. Aynı zamanda, dönemin sosyal ve ekonomik koşullarını da ayrıntılı bir şekilde gözler önüne serer. Mektuplar aracılığıyla anlatılan hikaye, karakterlerin kişisel dramlarını ve toplumsal sorunları bir araya getirir. İhtiyar bir katip olan Devuşkin, genç bir kız olan Varvara Dobroselova’ya yazdığı mektuplardan birini şöyle bitirir. “O güzel parmaklarınızdan öperim Varenka’m”.
Sosyal ve tarihi bağlamda ise 19. yüzyıl Rusya’sında toplumsal sınıflar arasında büyük bir uçurum vardı. Roman, bu dönemin sosyo-ekonomik koşullarını ve yoksulluğun insanların hayatlarını nasıl etkilediğini gözler önüne serer. Dostoyevski, karakterlerinin yaşadığı zorlukları ve umutsuzluğu anlatarak, dönemin toplumsal eleştirisini yapar. Yazar, aynı zamanda insani değerlerin ve duygusal bağların yoksullukla nasıl mücadele ettiğini de somut bir gösterir.
“Kalbim, sürekli bir huzursuzluk içinde. Geçmişin acıları ve geleceğin belirsizlikleri arasında sıkışıp kalmış gibiyim. Ama senin anlayışın ve dostluğun, bu karanlık düşünceleri biraz olsun dağıtıyor.”
Karakterlere gelince;
Makar Alekseyeviç Devuşkin: Makar Devuşkin, romanın baş karakterlerinden biridir. Yoksul bir memur olan Devuşkin, alçakgönüllü, yardımsever ve duygusal bir insandır. Varvara’ya olan sevgisi ve ona yardım etme isteği, karakterinin temel motivasyonudur. Makar, yaşadığı zorluklara rağmen insanlık onurunu korumaya çalışır. Yoksulluğu, onun ruhsal ve fiziksel sağlığını olumsuz etkiler, ancak içtenliği ve dürüstlüğü onu güçlü kılar. Makar, aynı zamanda yazar olma hayalleri kurar ve edebi yeteneklerini mektuplarında gösterir. Bu, onun duygusal ve entelektüel derinliğini ortaya koyar.
“Ben öleceğim Varenka, hemen öleceğim! Benim kalbim kaldırmaz böyle mutsuzluğu, ben sizi tanrının gün ışığı gibi sevdim.” İşte bu cümle Makar’ın Varenka için hissettiği duygunun, fedakarlığın, sevginin, aşkın büyüklüğünü gösteriyor. Kendini ifade etme tarzı ise ruhsal derinliğin gerçekliğini ifade eder.
Varvara Alekseyevna Dobroselova: Varvara, genç ve güzel bir kadındır. Ailesinin ölümünden sonra yoksul ve savunmasız bir duruma düşmüştür. Makar ile olan mektuplaşmaları, onun iç dünyasını ve yaşadığı zorlukları açığa çıkarır. Varvara, güçlü bir karaktere sahip olmasına rağmen, toplumun baskıları ve ekonomik zorluklar karşısında çaresiz kalır. Onun duygusal yaraları ve Makar’a olan bağı, okuyucunun onunla empati kurmasını sağlar. Varvara, aynı zamanda kadınların toplumdaki rolüne ve karşılaştıkları zorluklara dair önemli bir figürdür.
“”Fakirlik, insanın kalbini ne kadar ağırlaştırıyor, biliyor musun Makar Alekseyeviç? Her gün, her saat biraz daha derinleşen bir yara gibi içimi kemiriyor.”
Kitapta en az ana karakterler kadar etkili, olay örgüsünde yeri doldurulmaz yan karakterler vardır. Romanın yan karakterleri, ana karakterlerin yaşamlarına ve hikayenin genel temasına katkıda bulunur. Örneğin, Makar’ın iş arkadaşları ve komşuları, dönemin toplumsal yapısını ve yoksulluğun etkilerini yansıtır. Her bir yan karakter, ana hikayeye farklı bir perspektif ekler ve toplumsal eleştirinin derinleşmesini sağlar.
Hasılı Kelam;
“İnsancıklar”, Fyodor Dostoyevski’nin derin toplumsal ve psikolojik analizleriyle dikkat çeken bir başyapıttır. Yoksulluk ve toplumsal eşitsizliklerin insan hayatına olan etkilerini içtenlikle anlatır. Makar Devuşkin ve Varvara Dobroselova’nın karakterleri, okuyucuyu duygusal bir yolculuğa çıkarır ve insanlık onuru, sevgi ve umut temasını derinlemesine işler. Dostoyevski’nin bu eseri, Rus edebiyatının ve dünya edebiyatının önemli bir parçasıdır ve toplumsal eleştirileriyle hala güncelliğini korumaktadır.
Spoiler Alert!
Yıl 1846’dır. Genç Dostoyevski, ilk romanı İnsancıklar’ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç’e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor’un boynuna sarılmak ister; fakat arkadaşının aşırı duygu gösterilerinden hoşlanmadığını bildiği için yapmaz. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov’a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski’ye… “Yeni Gogol doğdu!” der, Nekrasov, daha kapı ağzında.
Aynı günün akşamı, Belinski’ye tekrar uğradığında onu heyecan içinde bulur: “Nerede kaldınız? Nerede bu Dostoyevskiniz? Genç mi? Kaç yaşında? Hemen getirin bana onu!” Belinski’nin evine getirilen yirmi üç yaşındaki genç yazar, daha sonra orada olanları şöyle anlatacaktır: “Ve işte… beni onun yanına götürdüler. Belinski’yi birkaç yıl önce heyecanla okumuştum, ama bana ürkütücü ve sert gelmişti ve benim İnsancıklar’ımla alay edecek diye düşünüyordum. Beni çok saygılı ve ağırbaşlı bir şekilde karşıladı; ama daha bir dakika bile geçmeden her şey bambaşka oldu…
Ateşli ateşli, alevli gözlerle konuşuyordu. “Siz kendiniz anlıyor musunuz?” diyordu bana tekrar tekrar, alışkanlığı olduğu üzere bağırarak, “Ne yazmış olduğunuzu anlıyor musunuz?.. Bütün bu korkunç gerçeği, bizlere göstermiş olduğunuz bu gerçeği siz mi düşündünüz? Olamaz, sizin gibi yirmi yaşında birinin bütün bunları anlamış olmasına imkân yok… Gerçeği keşfetmiş ve bir sanatçı olarak ilan etmişsiniz, size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız.” Yıl 2024. Dostoyevski bir kuşağın daha başucu yazarıdır.