Her insan genellikle belli bir yaştan öncesini hatırlamaz. Ya anneden duydukları ile ya da fotoğraflar ile kazır aklına o zamanları. Nasıl mutlu olduğunu, neye ağladığını, ne yediğini, ne hastalığı olduğunu anlatılanlar kadar öğrenir. Belli bir yaştan sonrasını bazıları 7. yaştan itibaren hatırlar, bazıları da daha geç hatırlar. Bu neye göre değişir bilinmez. Asıl bilinmesi gereken konu o yaşları nasıl hatırladığımızdır. İyi mi hatırlıyoruz, kötü mü? Yüzümüz mü gülüyor yoksa gözlerimiz mi doluyor? Dönmek istiyor muyuz o yaşlara yoksa kapısından bile geçmek zulüm mü bize? Ne geliyor aklımıza yedinci yaş deyince veya on birinci yaş deyince? Unutulması gereken anılar mı yoksa yaşanması tekrar istenilen anılar mı? Uzun uzadıya düşünmek lazım tabii ki. Kimin suçlu olduğunu değil de neden böyle olduğunu düşünmemiz lazım. Bu yaşananların bizi nasıl etkilediğini bulmamız lazım. Acele etmememiz lazım çünkü insan yaş aldıkça anlar bazı şeyleri, bunu aklımızdan atmamamız lazım.
Hayatın ne yaşanırsa yaşansın devam ettiğini, her evrede farklı insanların hayatımıza girdiğini bilerek şekillendirmemiz lazım. Her duyguyu anında ve doyasıya yaşamak lazım. İleride “keşke” dememek için yapmak istediklerimizi yapmamız lazım. Geç kalmamak lazım. Hayatta yaşanmışlıklara ve duygulara cesaretli olmak lazım. Yaşadıklarına set çekmeyi bilmeli, ne yaşadıysan içinde kalmamalı, döküp rahatlaman lazım. Kendine değer vermeli, yaşadıklarının hepsinin üstesinden geldiğini, güçlü olduğunu anlaman ve ders çıkarman lazım. En önemlisi, insanlara karşı korkmamalı, iletişimi güçlü tutman lazım. Tabii biz travma ile büyüyen için zor ama inanmayanlara inat, dalga geçenlere inat yoluna devam etmen lazım. Aşık olman lazım mesela. Senin sevilmeyeceğini ve sevemeyeceğini düşünen insanlara inat sevmelisin, sevilmelisin; sahip çıkmalısın aşkına. Hayallerine ulaşmak için yaşamalı, başaracağına inanmalısın ve göstermelisin onlara. Zor şeyler yine yaşayacak olsan da pes etmeyip her şeye inat gülmelisin ve karşıdaki insanı da güldürmeyi bilmelisin aslında.
Hayatın tadı bu şekilde çıkar, başka türlü olmaz aslında. Ölüm diye gerçek var bu dünyada, o yüzden takılmamak lazım geçici kırgınlıklara ve yarın unutacağımız sahte acılara. Üzülmeyi bırakmak lazım bir kenara; hayallerimize tutunmayı, hayatta travmaları değil de gerçekleşen hayalleri anlatmak lazım her yanımızda olana; ümitli olmak lazım, hayatın tadını çıkarmak lazım aslında çünkü yaş ilerledikçe anlıyor insan, tekrar hiçbir şeyin geri gelmediğini, gidenin unuttuğunu, sevenin sevmeyebileceğini, ölümün hak olduğunu, savaşı zulmü, insanların cani olduğunu, kısacası bu dünyanın iyi bir yer olmadığını yaş ilerledikçe anlıyor insan. O yüzden anda kalıp yaşamalı her şeyi; duyguları, hayalleri… Pes etmemeli; devam etmeli yoluna korkmadan, arkasına bakmalı bazen, aştığı şeyleri görüp mutlu olmalı bulunduğu konumdan.