Bir evvelki yazımda, turnuva öncesi hazırlık döneminde olan Milli Takımımız hakkında endişelerimi ve olumlu yanlarını kaleme almıştım. Bu satırları yazdığımda ise, milli takımımız çeyrek finalde turnuvaya veda etmiş, yarı finaller oynanmış, akşama İspanya – İngiltere finali şampiyonu belirleyecek.
Başlıklar halinde turnuva sürecini ele alacak olursak:
Milli takımımız konusunda, özellikle endişelerimde ne yazık ki haklı çıktım. Sakatlıklardan ve cezalardan ötürü defans tandemimizi iki maç üst üste aynı 4’lüyü sahaya süremedik. Kenar beklerimiz dışında Samet ve Merih’in formsuzlukları ortadayken, beklentimizin büyük olduğu Abdülkerim onlardan daha kötü oynayınca, yük tamamen ön libero ile birlikte çok mücadele etmesi gereken orta sahamıza bindi. Orada da değişik isimler yer alınca, ilk iki maçta istikrarlı olamadık.
Forvet hattımızdaki golcü eksikliğimiz turnuva öncesi de ortadayken, golleri kötü oynayacaklarını öngördüğüm defans tandemi ile bulmamız, bizim için sürpriz oldu.
Turnuvada beni en çok hayal kırıklığına uğratan oyuncumuz Kenan olurken, çeyrek final maçımızın son 10 dakikasında yakalanan fırsatları bencilce harcayan Kerem ve gol vuruşu yapamayan Zeki oldu.
Teknik kadronun Avusturya maçı taktik analiz başarısını, çeyrek final maçında göremedik. Oyuncu değişikliklerinde ve zamanlamalarında sınıfta kaldılar.
Attığı iki gol ile takımımızı çeyrek finale taşıyan Merih, UEFA’nın haksız bir karar vereceğini bilse Kurt işaretini yapmaz ve iyi oyununu tekrarlardı diye düşünüyorum.
Arda Güler, bu turnuvada neler yapacağını dünya futbol otoriteleri ile birlikte merak ettiğimiz oyuncumuz, kendisine güvenenleri mahcup etmedi. Attığı gol, asistleri, oyun zekası ile büyük beğeni toplarken, İspanyolların devşirme oyuncusu Lamin Yamal ile birlikte turnuvanın başarılı genç yıldızlarından ikisi oldu. Elbette onlara İspanya, Almanya ve İngiltere’de forma giyen genç oyuncular, Wirtz, Musiala, Olmo, Merino ile birlikte Bellingham, Saka gibi oyuncuları ekleyebiliriz. Tecrübeli yıldız Cristiano Ronaldo ise tabela yapamadan turnuvaya veda eden yıldızlar olurken, önümüzdeki yıllar sahne yukarıdaki gençlerin olacak gibi duruyor.
Turnuva ilk tur maçlarına bakıldığında önceki şampiyonalara nazaran daha hareketli ve gollü maçlara sahne oldu. Fransa ve İngiltere ite kaka üst turlara çıkarken, Avusturya kompakt oyunu ile göz doldurdu. Türkiye ise ne zaman ne yapacağı belli olmayan takım olmaya devam etti. Önceki yılların gözdesi Belçika, büyük ümitler bağlanan jenerasyonu ile hiçbir başarı elde edemezken, İtalyanlar, Çekya ve Sırbistan gibi takımlar beklenenin çok gerisinde kaldılar. İspanya hiç tartışmasız 2024’ün en iyi takımı ve son dakika şanslarına bir de Hollanda’yı ekleyerek finale gelen İngilizler karşısında benim de favorim. İspanya bir atıp üstüne yatmaz, 2’ye oynarsa kalecisi konsantre ve oyuna sonradan giren oyuncuları şakadan tavşan çıkaran İngiltere bu defa umduğunu bulamaz. İspanya kupanın sahibi olur diye düşünüyorum. İstiyorum da.
Daha önceki şampiyona ve 2024’te oynanan futbola baktığımızda, tüm takımlar prensip olarak sakin, bol paslı geriden oyunu kurarak, hatta kalecileri de pas oyununa dahil ederek oyunu şekillendirmeye çalıştılar. Oyunun sıkıştığı anlarda kendi sahasına hatta kalecisine kadar döndüler. (Türkiye’de, özellikle Fenerbahçe taraftarının beğenmediği garantici futbol, “sağlam futbol” yani takım halinde defans ve ileri çıkma dediğimiz bu oyun yüzünden Aykut Kocaman gibi, prensipli, disiplinli, yönetici ruhu olan düzgün bir futbol insanını pasifize ettiler.) Onun şablonu ile oynanan oyunlar izliyoruz. Bizim takımda kaleci Mert buna dahil olabilirken, özellikle Altay ve biraz da Uğurcan bu konuda zayıf kalırken, defans tandemimizdeki oyuncuların da ayakları iyi olmadığı için o bölgeden çıkışlarda sorunlar yaşadık. Biraz da fizik eksiğimiz vardı.
Takımımız genelde geçiş oyununu planlayarak Barış, Kenan ile gol yollarında etkili olma düşüncesindeyken, Kenan’dan bu katkıyı alamadı, Barış ise arkadaşları ileride çoğalamayınca tek bir asist ve gol vuruşu yapmayan, ama çalışkan talebe oldu.
Almanya’nın çeşitli şehirlerinde oynanan 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın taraftar rekoru milli takımımızdaydı. Bu da bana, Türkiye’de oynanılan milli maçlarda taraftarların, yani Türkiye’de yaşayan bizlerin yurt dışındaki Türkler kadar milli takıma sahip çıkmadığımızı hissettirdi.
Taraftar ile ilgili bir serzenişim daha var: Her takım taraftarı, kendi renklerine bağlı oyuncu neden oynamıyor demekle kalmıyor, içeride rekabet ettikleri takım oyuncularını eleştiri yağmuruna tutarken, interaktif çağda hepsinin her şeyden haberdar olup etkilenebileceklerini unutuyorlar. Eleştiri boyutları zaman zaman hakaret boyutlarına dahi varıyor ki, çok çok ayıp, yakışmıyor. Bilmem katılır mısınız?
Avrupa Şampiyonası boyunca, milli takım kampımız olması gerektiğinden çok, medya ile iç içe olduğundan birçok haber kirliliğine de maruz kalıp yıpratılırken, yöneticilerimiz ve hocamız Montella, yaptıkları açıklamalar ile kafa bulandırdılar. Oysa, yarı final, hatta final içten bile değildi.
Avusturya maçı hakemi gösterdiği sarı kartlarla…
Hollanda maçı hakemi ve VAR’ı ise, yediğimiz 2. golde Gakpo’nun oyuncumuz Mert Müldür’ün ayağının arkasından temasını süzemezken, oyuncumuzun da pozisyon alamayıp rakibinin arkasında kalması da pozisyonun başka bir boyutu…
Turnuvanın en genç takımı olarak daha iyisini yapmak varken, çeyrek final ile yetinmek de bu genç kadro için olumlu diye düşünüyor ve iki yıl içinde oynayacağımız maçlar sonucunda gidilecek olası bir Dünya Kupası Şampiyonası için ümitli olalım diyorum. Ama, yönetici kadromuzun kafa yapıları ve yönetimsel yanlışları ile istikrarsızlık endişemiz olmaya devam ediyor. Maalesef.