İsmim Yasemen…
Yüreğim ölü gibi, kalpten yılgınım. Kafamın içinde kendime ait olmayan sesler ve görüntüler tarafından yönetilmekten mutlu muyum, aslında bilmiyorum ama yakınlarım öyle düşünmüyor. Duygularım, düşüncelerim Şansel’e teslim. Onunla büyük bir aşk hikayesi yazıyorum. Yasemen, güzel bir isim değil mi?
İçimdeki mitlerden rüyalar âleminden ilk atamın öğretileri… Bana direktifleri bu bedende veren benden ayrı bir ben var. Ve ben ona yeniliyorum. Kendimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Biliyorum eşyanın isimlerini, fakat duygularımı tanıyamıyorum, ayırt edemiyorum ve de dolayısıyla onları bir bütünlük içinde davranışlarıma yansıtamıyorum. Bende bilgi bir varlık kazanamıyor. Kafamın içinde kesilmeyen sesler, uğultular…
Karşımda her ayın sonunda beliren, benimle konuşan fakat hiç kimsenin göremediği arkadaşım Şansel… Şansel gittiğinde ben bir garip oluyorum. Şansel beni ziyarete gelemiyor. Şimdi biraz yürüme zamanı, ayaklarıma dikkat kesilmişim. Yürürken arabalara küt diye vuruyor, yanımdan geçenlere tekme atıyorum galiba. Sokaklarda çöp vb. şeyleri ezmek istiyorum. İçimdeki şiddet dolu yanımı asla tarif edemem. Kimseye zarar verme kastı taşımıyorum. Sadece kendime engel olamıyorum.
Şu kadının yüzü anlamsız bakıyor, suratı acayip, gözleri fal taşı gibi, tıpkı benim şaşkın bakışlarım. Ağaçlar korkunç büyük, altından geçmeye ürküyorum. Şansel yol açıyor bana. Her ayın son on günü Şansel ve ben büyük bir aşk yaşıyoruz. İnsanlar bana acıyarak bakıyor, fakat ne demek istiyorlar anlamıyorum…
“A şu kıza bak vah vah zavallıcık.”
Anlam veremiyorum. Ben benden gitmişim gibi konuşuyorlar. Tüm bedenim, aklım, zihnim Şansel’in kontrolünde. O benim her şeyim… Havada mı, yerde miyim… Rüyalar, mitler, semboller âleminde insana ait bilinç seviyemi kaybetmiş gibi onu yakalamaya çalışıyorum. Karıncalar düşman ordusu, sinekler beni gizlice gözetleyen periler. Şansel beni kurtar. Âlemlerin içinde âlemler açılıyor. Her şey bu insan formunda gerçekleşiyor. Deli diyorlar bana deli, ama asıl deli kim onu bilmiyorlar. Asıl deli kim?
Biri var benden öte, benden içeri. Bütün âlemleri geçip milyonlarca yıl ötelere saniyede gidip geliyorum. Tanrı huzuruna alıyor beni. Kaşlarımı, saçlarımı yoluyorum, neden yapıyorum bilmiyorum. Normal davranma isteğim her defasında kamçılanıyor. Beni biri ele geçirmiş gibi hissediyorum, ortaya çıkmama izin vermiyor. Aslında içim dışım bir. Normal görünen insanların içleri benim dış görünüşüme benziyor. Sadece tek farkımız etiketimiz. Benden rahatsız diye bahsediyorlar.
“Vah vah zavallıcık ah ne acı bir durum tam bir trajedi ailede akıllı yok.”
Karıncaların ayak seslerini duyuyorum, dedim ya… Herkes bana gülüyor. Bana “hadi Yasemen bizi takip et” diyorlar. “Takipteyim, öyle minnacık göründüğüne bakmayın onlar benim gözümde benden çok iriler, beni koloninin başına kraliçe seçiyorlar.”
“Yaşıtlarımdan herkes evli barklı, benim neyim eksik Allah onları kahretmesin.” “Hepsi gelinlik giyindi.” “Saniye, senin Allah cezanı vermesin, ben de senin gibi gelin olmak, senin gelinliği bir kere olsun giymek istiyorum.”
Annem bütün güzel zamanlarımın oyununu bozuyor.
“Yasemen, Yasemen.”
Geri dönmek zorundayım. Aylık iğne günüm mü gelmiş? Beni bu âlemden çekip almayın. Yok, insanlara eşyalara zarar veriyormuşum. Ya, asıl ben size gülüyorum, insanın insana verdiği zararın hayalini bile kuramıyorum. İçimin derinliklerinde kuyulardan mağaralardan hiç olmayan duyguları bulup çıkarıyorum. Şansel’le el ele tutuşup hastane denilen yere yürüyoruz. Annemi sürekli uyarıyorum.
“Sen aramıza girme.”
“Kiminle kızım?”
“Şansel’le.”
“He he.”
Şizofren en ağır vaka diyorlar benim için.
“Yat şuraya.”
“Acımayacak değil mi?”
“Yok.”
“Ah.”
İğnemi vurdular. Teslim oldum sükûnetin kucağına. Güle güle Şansel, beni unutma. İçimdeki her şeyi öldürüyorsunuz. Yaşama amacım kalmıyor artık, sadece acıyla karışık derin bir özlem duyuyorum, gideceği limanı bilmeyen Yasemen. İnsanlar seni kale bile almıyor. Akıl gitmiş. Bu güzellik, bu beden yok hükmünde. Olsun Yasemen, sen yüreğinde yeniden uyanmaya başlayan sese odaklan. İnsanlar birbirlerini sevdikleri için birbirlerini değiştirmeye çalışır. Hep sevgidendir. Sevgi bazen zorbalıktır, insanı istemediği bir şeye zorlamaktır. Nasıl Yasemen?
Su kayadan serttir, yumuşak sertten güçlü, o zaman sevgi zorbalıktan güçlü. Annesi onu acı ve üzüntüden korumak istemişti, okunmaya götürmüştü o gün, fakat yazgısının önüne geçememişti. On beş yaşında, aklına sahip olabildiği son gündü o gün, hocanın kapısından taksinin alıp götürdüğü gün…
Bir daha eski haline dönememişti. Hastalığı artmış, derinleşmişti.
Annenin, babanın çocuğuna duyduğu kör sevgi, körü körüne gururlanma, altına mala düşkünlük, açgözlülük. Bütün bunlar birliğe ve bütünlüğe büyük darbe vuruyor, insanın kimyasını bozuyordu. Gerekli olanı bilmek belki, çok bilmek iddiasından daha iyiydi. Her şeyi biliyorum iddiası, dürtü ve tutkuları azdırdı ve insanı özünden uzaklaştırdı.
İnsan bedenine zaafı olanlar, Yasemen’e acımadan onu yaşayan ölüye çevirdiler. Yasemen’in gözleri uyku dolu, fakat yüzlerce binlerce anlamsız görüntü hızlıca zihninden geçip gidiyor. Kendi kendine ilerleyen düşsel mitler, dünyanın acı tadından habersizce, yüreğinin derinliklerinde, canını acıtmadan, acı dolu sahneler bir bir açılıyor kapanıyor. Hiçbir şeyi umursamamak ne güzel bir huzur veriyor bedene.