Bugün size, yönetmenliğini Brad Bird’ün yaptığı, 2015 yapımı, inanılmaz bir görsel şölen sunan ve bir o kadar da düşündürücü bir filmden bahsedeceğim: “Tomorrowland”.
Film, 1964 yılında genç ve zeki bir mucit olan Frank Walker’ın hikayesi ile başlıyor. Frank Walker, icat ettiği sırt jeti ile elli dolar ödüllü bir yarışmaya katılır. Ancak icadı, bir kusur nedeniyle kabul edilmez. Tam umudunu kaybetmişken, yanına gelen Athena isminde bir kız ona bir rozet verir ve kendisini takip etmesini söyler. Gizemli kızın peşine takıldığında ise dünyadan çok uzakta bulunan, teknolojinin son derece geliştiği, hayal gibi bir yere gelir. Burası, “Yarının Dünyası (Tomorrowland)” adı verilen ütopik bir dünyadır. Frank Walker burada uzun yıllar kalır ve bir süre sonra dünyaya sürgün edilir. Çünkü icat etmemesi gereken bir şeyi icat etmiştir. Ancak bu sürgün hayatı, bir gün kapısına gelen, kendisi gibi hayalperest ve zeki bir kız olan Casey Newton tarafından sabote edilir. Çünkü Casey’in elinde, kendisine yıllar önce Athena tarafından verilen, ‘Yarının Dünyası’nı gösteren rozetin aynısından vardır. Casey, oraya nasıl gidebileceğini öğrenmek istiyordur. Ancak Frank, oraya tekrar geri dönmek istememektedir. Her ne kadar bu isteği kabul etmediğini söylese de Casey, ‘asla vazgeçmeyeceğini’ ifade eder. Aslında ikisi de Athena tarafından seçilen, ortak bir kadere bağlı hayalperestlerdir. Ve üçü birlikte, ‘Yarının Dünyası’na gitmek için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkarlar.
Film, genel olarak konusu, görselliği ve her şeyden önce verdiği mesajlar ile beğeni topluyor. Özellikle filmin ana temasını, ‘iyi kurt ve kötü kurt hikayesi’ oluşturuyor demek daha doğru olur. Frank karakteri genellikle kötümser, Casey karakteri ise aksine iyimser bir kişiliğe sahiptir. Athena da yıllarca dünyanın kötü kaderini değiştirmek için Casey gibi bir hayalperest aradığını söyler. Casey’in babası NASA mühendisidir ve yakın zamanda işsiz kalacaktır. Casey ise buna izin vermez ve her gece babasının işsiz kalmasını önlemek için yakın zamanda kapatılacak olan NASA’nın fırlatma istasyonuna gider, vinçleri bozar. Athena ile yolları burada kesişir. Athena, ondan habersiz, kaskına rozeti bırakır. Ancak bu rozet sadece kendi DNA’sı ile çalışmaktadır. Casey, gördüğü bu yere ulaşabilmek için tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Athena, onda yıllar önce Frank’te gördüğü o ışığı görmüştür. İkisi de bir şekilde dünyayı değiştirecektir. Athena’nın daha sonra aslında hayalperestleri bulmak için üretilmiş bir robot olduğunu anlıyoruz.
Peki, Frank’in icadı neydi? Bir çeşit uzay ve zamanda yolculuk yapmayı sağlayan, son teknoloji algoritma ile çalışan bir cihaz. Bu cihaza bakınca dünyanın sonuna sayılı günler kaldığını görüyoruz. Filmde, ‘insanların bu durumu kabul ettiğini ve dünyanın sonunu beklediğini’ söylüyor. Ve film, inanılmaz bir şekilde bitiyor.
Film, genel olarak bize açık mesajlar veriyor. Hatta bir yerde geçen cümlede, ‘Biz size her şeyi anlattık ama siz bunu kabul ettiniz. Her gün karşınızda dünya ölürken bunu umursamadınız. Aksine, dünyanın sonunu filmlere konu ettiniz.’ diyor. Ne kadar doğru bir söz. Sizce de öyle değil mi? Yaşadığımız dünyaya ne kadar değer veriyoruz ki? Göz göre göre kabul ettiğimiz gidişatı anlatıyor bir bakıma.
Görsel şölen ve bol ödülleriyle tavsiye edeceğim, tekrar tekrar kendini izlettiren filmlerden biri Tomorrowland. Eğer distopya ve bilimkurgu türü filmleri seviyorsanız, kaçırmamanızı tavsiye ederim. Ne zaman umudumu kaybetsem, özellikle bu filmi izlerim. Filmden Casey Newton repliğiyle size burada veda ediyorum: “İki kurt varmış. Sürekli kavga ediyorlarmış. Biri karanlık ve umutsuzlukmuş, diğeri aydınlık ve umutmuş. Hangi kurt galip gelmiş? Hangisini beslersen o.” İçinizdeki iyi kurtu hep beslemeniz dileğiyle.