Güzellik dediğimiz kavram, birçok unsuru içerisinde barındırmaktadır. Kimisi için özgüven, kimisi için parıl parıl bakan gözler, kimisi için de doğru kararlar alabilmektir. Güzellik, kişinin kendisini mutlu hissetmesidir. Mutluluk hissinin büyük oranda düşüncelerimiz, davranışlarımız ve kişilik özelliklerimiz tarafından belirlendiği, yapılan çalışmalarla desteklenmiştir. Genetik mirasımız ve çevresel faktörlerin etkisi de oldukça fazladır. Güzel olmak denilince, aklımıza ilk gelen zayıf olmak, bakımlı olmak gibi kadına yüklenen anlamlar gelmektedir. Sosyal medya, kozmetik sektörü, medya gibi etkenler, kusursuz güzellik algısını topluma normal olarak sunmaya çalışmaktadır.
Bizler kendimizle ilgili algımızı, ötekinin varlığıyla tanımlamaktayız ve bunu hemen hemen hepimiz yapmaktayız. Ancak önemli olan nokta, kendi kendimizle baş başa kaldığımızda yaşadığımız yetersizlik ve eksiklik duygusuyla ne yapacağımızı bilememek. Toplumun belirlediği, tektipleşmeye, tek boyutluluğa sürüklediği güzellik kavramında mesele, öteki kadar güzel olabilmek mi, yoksa ötekinden daha güzel olabilmek mi? Ait olduğumuz grupta kabul görebilme ve onay alabilme isteğimiz var; ancak buradaki ince çizgi, bir başkasına benzeyebilmek adına, kişinin özünü kaybetme riskinin olması. Bu noktada, görevini en iyi yapan mecra sosyal medya oldu, çünkü insanların güzellik algısı bozuldu. Evet, kendimizi güzel hissetmek isteyebiliriz; ancak bunu bir şablon halinde yaşamak, boyutu değiştiriyor. Sosyal medyamıza en güzel çıktığımız resimleri koyuyoruz değil mi? Buna bakan kişiler, kendinde var olan özellikleri, gördüğüyle kıyaslıyor ve daha fazla beğenilmek için onun gibi olma çabası başlıyor. “Eğer ona benzersem, ben de onun kadar beğeni alırım ve mutlu olurum,” şeklinde bir algı oluşuyor. Belki saçını aynı renge boyatıyor, belki de birtakım estetik operasyonlar geçiriyor. Sonunda onun gibi olmaya yakın bir görüntü elde ediyor; ama fark ediyor ki, hayal ettiği kadar mutlu olmuyor.
Algı dediğimiz şey, insanın kendi yapısıyla, düşüncesiyle, doğasıyla bir durumu kendine göre yorumlaması demektir. Kusursuz olmak, mükemmel olmak üzerine aşırı uğraş, kişiyi bir süre sonra kaygılı olmasına, depresif belirtiler göstermesine zemin hazırlayabilmektedir. Unutmamak gerekir ki, insanoğlu kusurlu bir varlıktır. Mükemmel olmak isteğinin temelinde yaşadığımız yetersizlik duygusu yatmaktadır. Kişi, kendisini yetersiz hissetmemek adına, o konuyla sürekli uğraşı halindedir. Dış görüntünün değişmesiyle içeride var olan kimlikle barış imzalanmayacağını, beden ile ruhun küs olduğu bir yaşamın zor olduğunu biliyoruz.
Benim size önerim, bedeniniz dışında başka varoluş alanlarınızın olması. Hayat, parçaların birleşmesiyle değerli oluyor.