İnsan hayatının büyük, vazgeçilmez ve aynı zamanda yaşanması kaçınılmaz parçaları vardır. Bu parçalardan bazıları ne yazık ki doğmak, büyümek kadar kolay değildir. Her insan, bebekken attığı o minik adımlardan, hayat enerjisini kaybedip kas ağrılarından uyuyamadığı o sürece kadar bir şeyi ortak ve istisnasız olarak yaşar. Hatta öyle bir ortaklıktır ki bu, farklı insanlarda, farklı ortamlarda ve hatta farklı yaşantılarda bile meydana gelir. İnsanın “büyüme” dediği evre de olgunlaşmasını ve hayata karşı bakış açısını kazanmasını sağlayan bu olay, kompleks ve karışık yapısının içinde sadece iki sözcükten ibarettir. Elbette ki her insan doğar, büyür ve ölür; fakat en önemlisi, her insan mutlaka hata yapar…
İnsan, anılarını biriktirdiği bu dünyada birden fazla rol oynar. Bazen öğrenci olur, bazen haylaz bir genç, bazen ise sadece mutlu rolü yapar; ancak hayatının her aşamasında mutlaka bir rolü oynar. Hatta bazen öyle zamanlar gelir ki hangi rolü oynamasının daha doğru olduğuna karar veremez ve hayat denen o bulmacanın içinde yapılması kaçınılmaz olanı yapar; sayısı belli olmayan hatalarına bir başkasını daha ekler. Ancak herkes bilir ki her hatanın bir telafisi, her telafinin ise bir sonucu vardır. Bir telafiyi telafi yapan ise hangi rolü seçeceğimize doğru karar vermektir. Oynayacağı rolü bulur da bulmasına ama içine attığı sahte duygular o kadar şişer ki eninde sonunda batmaya, canını yakmaya başlar.
Belki o hassas kalplerden biri olduğumdan, belki de oynayacağım rolü iyi seçemediğimden, on dokuz yıllık hayatım, yaşımdan daha fazla hatayı tecrübe etmek zorunda kalmıştı. Hayatım boyunca oynadığım roller arasında iyi bir öğrenci, iyi bir abla, hatta iyi bir evlat olmak bile vardı. Ama yaptığım en büyük hata, oynamayı başaramadığım o rolden geldi. Çünkü “seviyor” rolü yapılmaz; ancak gerçekten sevilebilirdi. Ancak benim sevdiğim, bunu oynadığım rollerden biri zannetti. Yaşadığım her bir olay, izleyip gördüğüm her bir film, okuduğum her bir kitap ve tecrübe ettiğim her bir duygu, benliğimin oluşmasına yardımcı olmuştu. Ancak Aslı Akarsakarya’nın Buraya Kısıldık Sanırım adlı kitabı, diğer okuduklarımdan veya izlediklerimden daha farklı olarak benliğimle bütünleşmiş ve ergenlik denilen o kaosun getirdiği hataları yapmanın bende uyandırdığı hissiyatı, “Hata yapmıştım, hataya mecbur kalmıştım ve şimdiden sonra her telafi biraz yalan, biraz rol içerecekti.” (Yapı Kredi Yayınları, 2022.) şeklinde anlatmıştı. Daha önce hiçbir kitap, kalbimde hissettiğim ancak zihnimde bir araya getirip kuramadığım düşünceleri on beş kelimeyle yazıya dökmemişti. Bu saatten sonra da rol yapmadığım saf duygularım, tek hatam ile rol sanıldığından, her telafim Aslı Akarsakarya’nın da dediği gibi biraz yalan, biraz rol, hatta biraz kurgu içerecekti.
Belli hatalar, kum saatinin kumları aktıkça kumlar altında görünmeyecek kadar ufak bir hale gelirken, bazı hatalar zaman geçtikçe dökülen kum taneleri gibi büyür ve unutulmayacak bir hal alır. Hayatın akışında ise bu, çok normal bir durumdur. Eninde sonunda her insan, kendi doğrularını ve en önemlisi kendini, yaptığı hatalar neticesinde bulur. Hataların telafisi için yapılan her olay, her zaman doğru olan olmayabilir. Ancak bazı olayların telafisi için doğru olandan uzaklaşmak gerekir. Elbette ki yapılan hataların insanları soktuğu roller, bazen insanların hissetmeye alışık olmadığı ve belki de karşı tarafa yansıtırken zorluk yaşayacağı belli çaplı duygulara ev sahipliği yapacaktır. Nihayetinde her insan, duygularının kölesi; kölesi olduğu şeyin ise düşmanıdır.