Kadın; adına ayetler inmiş kutsal varlık. Kadın; tarihten günümüze zulüm görmüş, mitolojik tanrı! Kadın; cennetine varmak için verdiğiniz mücadele, ruhunuzun eksik parçası… Kadın; saçıyla etek arasına sığdırılan koca dünya! Gizli mabet, güçlü yürek, aşkın ilk icadı, güzelin kelime karşılığı, çiçeğin insan versiyonu. Kırılgan, hassas, mis kokulu, çabuk solan, gözün gördüğü her alana renk saçan.
Kadın, anne, eş, kız, kız kardeş… Hatta biz insanların annesi ile olan bağı, aşkın bize ilk yansımasıdır kadın! Kadın olsun, erkek olsun, sıfır üç yaş arasında anne ile olan bağ, kırk yaşına gelseniz de, sevgili ve eşle kurduğunuz bağdır. Sevmeyi, sevilmeyi, doğruyu, yanlışı, şefkati anneden öğreniriz. İstemsizce ve bilinçsizce annemiz gibi insanlara “aşk” deriz. Annemizin kusurlarını görsek dahi, bir bakmışızdır ki annemiz gibi insan yine karşımızda… Çünkü biz sevmeyi anneden öğreniriz. “Aşkın ilk zerresi anne.”
Öyleyse, her insan anne olmamalı… Bu kadar çirkin insanı büyüten de bir anne!
Gelelim asıl değinmek istediğim konuya: Dişil kadın, aurası yüksek kadın, akıllı kadın, zeki kadın… Toplumun ve karşı cinsin arzu ettiği, on parmağında on marifet olan kadın. Her mecrada karşımıza çıkan konular: Dişil enerjiyi artırma yolları… Girdiği ortamda aurasıyla göz kamaştıran kadın olma sırları.
Dişil enerjiyi topluma sorsak, çok azı bizlere doğru cevabı verecektir. Dişil enerji; üretkenliktir, doğurganlıktır, hassasiyettir, kırılganlıktır, bedenen erkekten daha zayıf olmaktır. Masumiyettir, zerafettir… Çoğu insanın dişil enerjiye vereceği cevap şudur ki; dekolte, albeni, cazibe ve tiz sesli kadın! Her olayda ve alanda yanlış anladığımız gibi bu olayı da yanlış yönlere çekiyoruz. Aurayı yükseltmek için insanları ezmeyi bir taktik olarak görüyor kadınlar. Dişil enerji, kendinizi tuza banmakla, derin bakışlarla, gül yağlarıyla bedeni ovmakla ilişkili olsaydı, hepimizin işi kolaydı.
Bir tatlı söz duymamış kadınlar, ömrünce fikri sorulmamış kadınlar, evine, çocuğuna bakmakla yükümlü olduğu gibi bir de geçimiyle yükümlenen kadınlar… Çamaşır suyuyla lavaboları ovup, gül yağıyla dişil olmaya çalışan kadınlar… Her şey kadından beklendiği gibi, hep kadının sırtına yükleniyoruz. Erkeğin erkek gibi olduğu her yerde, kadın zaten dişildir… Fıtratı budur!
Erkeğe söylemelisiniz; dışarıdan gözünü ve niyetini çek! Evine zamanında git, karına güzel sözler söyle! Kadınlar çiçek gibidirler. Çiçekler su ile canlanır. Her güzel cümle su yerine geçer. Evinde bahçende rengarenk açan çiçekler gürler. İşte o rengarenk çiçektir kadın! Kıymeti bilindiği ve değer gördüğü sürece…
Geçmişten bir kıssa ile örnek vererek kadının ne kadar değerli olduğunu görüyoruz: Bir şahıs, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek, “Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Annen!” buyurdu. O sahâbî; “Ondan sonra kimdir?” diye sordu. Efendimiz; “Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar; “Ondan sonra kim gelir?” diye sordu. Allah Rasûlü yine; “Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar; “Sonra kim gelir?” diye sorunca Rasûl-î Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu sefer; “Baban!” cevabını verdi. (Buhârî, Edeb, 2)
Üçte bir hak anneye atfedilmiştir! Yani kadına..! Emanetlere, saçma sapan yarış ve savaşlarla hıyanet etmeyelim…
Sevgiler, saygılar!