“Şikayet eden harekete geçemez. Bünyeden şikayeti atınca yerine cesaret dolar,” demiş yazar.
Suçu başkalarının üzerine yıkmak, o bahaneye sığınarak cesaret gömleğini çıkarmak oluyor aslında. Cesareti kuşanmayınca da hedefe yönelme konusunda pasifleşiyorsunuz. İnsan, şikayet silsilesinin farkına vardığında, kendi eliyle önüne engeller yığdığını görebiliyor. Bize engelmiş gibi gelen ama başarmakla vazgeçmek arasında bir köprü olan şikayetlerimiz, biz istersek köprüyü geçip ileriye taşıyor bizi. Şikayetlerimize takılıp geri dönmek ya da şikayetleri kaldırıp bir kenara bırakmak hatta gücümüz ölçüsünde köprüden aşağı atmak… Şikayet de ne oluyor, görmezden gelin gitsin.
Güçlükleri azalttığımız ölçüde cesaret modumuzu yükseltmiş olacağız. Motivasyonumuzu içselleştirdiğimiz oranda da etkili bir değişimin yolculuğuna çıkacağız. Bu öyle bir yolculuk ki, “iyi ki” diyebileceğimiz, henüz yolculuk esnasında yenilendiğimizi hissedebileceğimiz ve sonunda bütün meşakkate değdi diyebileceğimiz bir serüven.
Değişimi içinde başlatmayanın somut anlamda ilerlemesi de mümkün olmuyor. İçimizde, bizi ayağa kalkmamızı engelleyen pasif duyguları aktif hale getirmediğimiz sürece yerimizde saymaktan öteye gidemeyiz.
Sorunlarla baş etme zorluğumuza baktığımızda, kapasitemiz oranında üstesinden geldiğimizi görürüz. Sorunlarla baş etme becerimiz, tecrübelerimizle içinden güçlenerek çıktığımız olumsuzluklar sayesinde gelişir. Belki de olumsuzluk olarak değil, bizi ileriye taşıyacak bir güç olarak baktığımızda, bunun farkındalığına vardığımızda duygu trafiğimiz rayına girecek.
Başımıza gelen her şeyin bir görevi var! Her olay, kişi, durum bizi bir sınava sokuyor aslında. Bunu idrak ettiğimizde, sınavın gayesine göre hareket etme bilinci doğuyor.
Sonuç olarak, şikayet konusu yaptığımız her şey bizi hedeflerimize varmada yavaşlatan hatta geri adım attıran bir engel olmamalı; bilakis, onları kâra dönüştürecek birer fırsata çevirmeliyiz.
Şimdi yapmamız gereken, bizi sıkan şikayet gömleğini çıkarıp cesaret gömleğini giymek…