Biraz salatalık, biraz biber, kırmızısı yeşili fark etmez, ve biraz da havuç… İstediğin her şeyden koyabilirsin ve yapabilirsin. Rengârenk, desen desen, içi kalabalık olsun istersin. Öyle de olmalı zaten. Adı üstünde karışık turşu. En sevdiğimden.
Her memlekete göre değişir içine konanlar belki ama tadı aynıdır. Yolun sonunda aynı tadı bırakır. Sarımsaklı, limonlu ya da sirkeli. Herkesin kış hazırlıkları başlamıştır. Pazarlar çeşit çeşit sebze ve meyve dolu. İnsan hevesleniyor. “Şundan mı yapsak?” Evet, bu da varmış. “Aaa kelek, sen de mi oradasın?” Tıpkı hayat gibi. Bahtına ne düşerse… Biraz da zevk meselesi tabi. Belki keleğini seviyorumdur. Hadi biraz turşuya konulan sebzelere bakalım.
Acur: Salatalık cinsindendir. Sıfat olarak kullanıldığında geçimsiz, huysuz, yaygaracı kimse demektir.
Kelek: Olgunlaşmamış kavun demektir. Argoda toy, çocuksu olarak kullanılmaktadır.
Kelek yapmak: Oyunbozanlık etmek anlamındadır.
Kelek çıkmak: Olgunlaşmamış olduğunun görülmesidir.
Ah, kelek, ne çok kullanılmışsın dilimizde. İnsanlar yaşadıklarını, görüp kokladıkları ile dile getirmişler.
Pancar, biber, karnabahar, yeşil domates, havuç, brokoli, mantar, pezik, patlıcan… Daha neler neler var.
Hayatın karışık turşuya benzerliğinden devam edelim. İstediklerimizi, tadını beğendiklerimizi koyduk kavanoza. Sirkeli mi yapsak, limonlu mu acaba? “Neşeli Günler” filmine selam olsun. Hayatta da aldığın tada bağlı olarak istediğini yaparsın. İster etrafa “sirke satarsın”, ister “keskin sirke küpüne zarar verir” kıvamında etrafta gezersin. Belki “limon sıkarsın” insanların işine, belki de aralarını “limoni” yaparsın. Seçim senin. Bazı turşucular sinek avlarken, bazıları “tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” sözünü ispatlarcasına yaşar.
Turşuyu koydum bidona
Uydum sirkeye limona
Riya mı girdi hayat
Şeker mi şerbet mi ne ola
Uysun bala pamuğa.
Akrostiş şiirim, karışık turşuya benzeyen hayattan beklentimi ifade etmektedir. Her ne kadar her şey insanoğlu içinse de bizler tatlı olanı aramalıyız. Gönle hoş gelen bizim için tercih edilmesi gerekendir. İkiyüzlü hayat; bir yüzü sirkeli limonlu, diğer yüzü pamuklu ballıdır. Dediğim gibi, seçim senin.
Huyun suyun riya
Adın sanın dünya
Yaşamadım seni doya doya
Ayar verdin bana sonunda
Toprak oldum bu oyunda.
Oyunun sonu her zaman toprakta biter. Toprak verdiğini geri alır.
Karışık turşu biraz ben, biraz sen. Yani ailemiz. Anne, baba, çocuklar… Herkesin farklı farklı olduğu aynı kavanozda yaşamak. İşin özü bu. Birbirine dokunarak, birbirinin renginden, kokusundan etkilenerek aynı yerde mayalanarak durursun. Fakat kavanoz açıldığında herkes seni domates, biber, havuç gibi görür. Karakterinle varsındır. Ailenle mayalanmışsındır.
Gittiğin her yerde “Ayşe” derler. Sen, kendin olarak bir varlık gösterirsin. Terbiyen, görgün aileni temsil eder. Görünmeyen bağlarla bağlanan bir bütünün parçasısındır.
Kavanozdaki her bir sebze, aile üyelerini temsil etmektedir. Anne olduğum için örneğim bu yönde olacaktır. Bence turşu kavanozunun kelekleri annelerdir. Anne olarak hamlığım hiç bitmemiştir. Hamileliğinden başlayarak onları dünyaya getirme, büyütme, anlamaya çalışma gibi her şeyde toysundur. Zamanla olgunlaşacaksındır ve sabır istemektedir. Tıpkı kavanozdaki keleklerin demlenmesi gibidir. Üstelik her bir çocuk sana değişik şeyler öğretecek, hissettirecektir. Annelikte keleklik (olgunlaşma) hiç bitmeyecektir.
Annemdir benim ilk kelimem
İyiliktir bana öğretilen
Lütfen, şunu unutmayalım
Ettir tırnaktan ayrılmayan.
Ah! Benim turşu kavanozum. Ne manalar yükledim sana. Meğer neler hissettirmişsin bana. İyi ki varsın.