İlk heyecanı, ilk sevinci yaşatan, gözünden bile sakınılan, kucağa alınınca yüreklere sevgi katan bebekler…
Çocuk, bir gülüşü ile dünyaları sevindiren; bir sözü ile yüreklere sevgi veren, yaptığı şirin tavırlarla hayata mutluluk katan, bakışlarıyla huzuru yaşatan insandır.
Dile kolay! Dokuz ay anne karnında duran, sonrasında dünyaya gözlerini gülerek değil, ağlayarak açan sevimli, tatlı bir çocuk olup, yaşama tutunmaya başlar. Hayatın iyi ve tatlı yönlerini tanımaya başladıkça, kaderine ağladığını anlar.
Gülümseme sadece öylesine yerleşir yüzüne. Sevgi hep yüreğinde saklıdır.
Yaşamın zorluğunu görse de hep iyi düşünür, hep iyi konuşur. Saf ve temiz duygularla hayata bakmaya çalışır.
Güven duymak, korkmamak, rahat bir şekilde yolda yürümek, gönül rahatlığıyla arkadaşlarıyla sohbet edip oyunlar oynamak ister.
Yaşadığı toplumun temiz, güvenilir olduğunu, ona zarar vereceğini düşünmeden hem kendisine hem de topluma yararlı şeyler yapabileceği hayaliyle büyümek ister.
Bu düşünceler içinde çocuklar yaşayıp gidiyor…
Hangi ara toplumda kötü insanlar yetişir oldu? Hangi düşünce kötü niyete döndü? Hangi çocuk, yaşamak dururken, ölüme terk edilir oldu?
Neden masum ve günahsız bebekler ve çocuklar öldürülüyor?
Hangi vicdanın sesi bu? Hangi katı yüreğin sevgisizliği?
Hep sorular sorulur, cevaplar bulunmaz… Hep yürekler yanar, çözüm olmaz…
Zamanın akışı aynı ama hayatın duyguları karmakarışık.
Bir çocuk ölüme terk edildi. Adı Narin’di.
Bir bebek şiddet gördü, sadece şiddet değil, tecavüze uğradı. Adı Sıla’ydı.
Toprağa verilen binlerce çocuk… Hangisinin ismini yazayım? Hangisinin yaşama sevincini göreyim? Hangisinin hayalini sorayım? Hangisinin oyunlarını seyredeyim?
Ölüm zamanı gelmeden, henüz yaşamının baharında, zamanın kötü niyetli, gaddar ve kendini bilmez biri tarafından öldürülen sevgi çiçekleri… Melek gibi kanatlanıp uçtunuz aramızdan.
Bir ömre bedel, yüreklere sevgiyi hapseden, saf ve masum bebekler ve çocuklar hep yaşasın…
Siz ölmediniz! Siz hep yüreklerde yaşayacaksınız… Cennet bahçeleri sizlerle dolu. Rahat uyuyun…