Hepimiz olmasak da çoğunluğun yaşadığı ve etkisinde uzun süre kaldığı aşklar, sevgiler, tutkular vardır. Tamamlanmamış, daha doğrusu henüz izin verilmemiş, düşüncelerin eşiğinde yarım yamalak yaşanan duygunun eksik kalmasıdır Zeigarnik aşk…
Kısa süreli dahi olsa yarım kalan aşkların daha zor unutulduğu ve uzun sürdüğü, hafızalarda daha çok yer edindiği bilinmektedir. Bazen farkına varmadan melankoli olursun, bazen de düşünmekten hasta! İlişkilerde mücadele ederken ya muhatabına benzersin ya da senin bütün iyi huylarının yok olmasına sebep olur.
Turgut Uyar’ın dediği gibi: “Yarım kalan aşklar en tehlikeli aşklardır. 20 yıl sonra karşılaşırsınız, yeniden başlamak istersiniz.” Çünkü kalp birini sevdiyse daima onun için çarpar. Ahlakıyla, düşüncesiyle, davranışlarıyla ilgilenmezsin, sadece “O diye” çarpar, hızlanır. Özellikle tamamlanmamışsa o aşk ve sevginin telafisi uzun olur. Başlamadan çabuk biter ve ömür boyu üzerinde bir yük oluşturur.
En güzel duyguların yaşandığı dönemde, ilişki değil çelişki ağır basar. Mantığın öne çıkar, yüreğin arka planda kalır ve netice itibariyle akıl kazanır. En güzel çözüm, kendimize odaklanmak oluyor. Acınızı, sevginizi, aşkınızı çekinmeden yüzleşmek. Yoğun duygular beden sağlığını; stres, içinde bulunan ruhsal durum kaybetmenin ağır yükünü taşır.
Genel olarak kadınlar, erkeklere göre daha yüksek düzeyde bir acı yaşarlar. Duygusal ve hassas bir ruha sahip olan kadınlar, mantığına değil duygularının esiri olur. Bu süreçte kişinin beklentilerini karşılamamış, daha belirgin ve kalıcı iz bırakır. Bundan kurtulmanın en iyi yolu ise yeni hobiler edinmek, yeni insanlarla tanışmak, kendine zaman ayırmak kişiyi iyi hissettirir ve duyguyu bastırarak azalmasına neden olur. Duygusal anlamda rahatlama hisseder.
Sorunlar çözülmedikçe problemin azalmasından ziyade daha ağır sorunlara yol açar. Kendini önemseyen insanlarda ise bu durum daha az olumsuz etki meydana getirir. Çünkü çözümünü kendini geliştirerek, daha fazla bilgi sahibi olup, günlük aktivitelerle, kendini iyi hissettirecek şeylere yoğunlaşır.
Yargılayıcı, algılayıcı ölçeğinde olduğu gibi hangisine daha yatkınsa hikâyenin sonunu o seçenek belirler. Yargılayıcı bir yöne sahipse kişi, hikâyenin sonunu duymak ister. Kendine bir rota oluşturur ve o yönde ilerlemeye gayret gösterir. Algılayıcı yön ağır ise hikâyenin sonunu merak etmez, onun için hiçbir önemi yoktur. Duygularını yaşar, mücadele etmez; sadece sahip olduğu anın tadını çıkararak belki de yarım kalan o aşkı, sevgiyi, nefreti ömür boyu beraberinde taşır.
Bazen neticeyi düşünmeden kendinle savaşmanın en etkili sonuç verdiğini görürsün. Kişinin her yarım kalan Zeigarnik sendromunda kişisel değerlendirilir ve çözüm odaklı olursa kendini daha iyi yönlendirir.