Asalet; boyda değil, soyda incelik; belde değil, dilde doğruluk; sözde değil, özde güzellik; yüzde değil, yürekte olur… (Mevlana)
Asalet, her şeyden önce insanlıktır… Özde insan olabilmektir… İnsan olmayı “ben insanım” reklamını yapmadan tercih etmektir. Kim olduğuna bağlı olmayarak yerine göre çocuklaşabilmek, yerine göre olgunluğunu ortaya koymaktır. En önemlisi, samimiyetini esirgememektir. Karşındaki kişinin mevkiine bakmaksızın ona en hümanist yanınla yaklaşabilmektir.
Sefil ve üstü başı çirkef içinde olan çocuğu bağrına basabilmektir. Çünkü bu yaklaşmada kalplerin temizliği konuşur; burada nitelik çirkefliği ezer geçer. Ve böyle bir çocuğu bağrına basamayanların dışı “mis” gibi olsa da, içlerindeki çirkeflik hemen etrafa kötü koku yayar. Ve içlerinde çirkefliği bol olanların niteliği görmek şansı çok olmaz… Bazıları ise bu niteliğin ne olduğunu bilmeden dünyadan göçüp giderler.
Asalet, soyluluk diye anlamlandırılır; lakin: “Asalet, doğuştan değil, davranıştan doğar,” demiş Platon. Yani soylu olmak herkesi asil yapmayabilir veya asil olan herkes soylu olmayabilir.
Bana kalırsa, ben asalet kelimesini her şeye rağmen önyargısız ve insanca davranmak, affetmek ve insanları bütün özellikleri ile değerlendirmek gibi kelimelerle eşdeğer olarak anlamlandırırdım. Çünkü asil olmak bunları gerektirir.
Asil olan biri basit olamaz; farklı ve kendi kararlarında emin bir karaktere sahiptir. Kolay kolay kandırılamaz; kandırıldığı durumlarda ya kendisi buna izin vermiş lakin hissettirilmesi için taviz vermemiştir ya da iyi niyeti sonucunda kandırılmıştır ki fazla kandırılmaya gelen biri değildir.
Bundan başka, bir insanın duruşu, bakışı, yürüyüşü, tavrı, zarif davranışı, yaklaşımı ve kalp kırmamaya özen göstermesi onun ne kadar asil olduğunun göstergelerinden birkaçıdır.