Bugün size bol aksiyonlu ve ilginç senaryosu ile dikkat çeken, Andrew Niccol’un yönettiği 2011 yapımı bir filmden bahsedeceğim: “Zamana Karşı” yani orijinal ismiyle “In Time”.
Öncelikle filmin en önemli temasının zaman kavramı olduğunu söylemeliyim. Filmin ana teması olan zaman, gelecekte para kavramının yerini alıyor ve bir bakıma ne kadar zamanın varsa o kadar zengin oluyorsun. Evet, ilginç ama gerçekten herkesin kolunda en fazla 13 hanesi olan bir sayaç var ve bu sayaç, kişi 25 yaşına geldiği zaman çalışıyor ve geriye saymaya başlıyor; yani bir nevi zamanı 25 yaşında durduruyor. Kimse 25 yaşından sonra fiziksel olarak yaşlanmıyor. Ne etkileyici bir fikir ama! Ayrıca herkes birbirine zaman aktarımı yapabiliyor ve bu sayede günlük ödemeleri de gerçekleştirebiliyor, hayatını bu şekilde devam ettiriyor. Zaman, bir bakıma kredi kartı yerine kullanılıyor demek daha yerinde bir benzetme olur.
Filmin konusuna gelelim. Kahramanımız Will Salas (Justin Timberlake), her gün hayatını kazanmak için çalışan bir fabrika işçisi ve annesi Rachel (Olivia Wilde) ile yaşıyor. Annesinin iki günlük bir işi çıkar ve döndüğünde otobüs durağında buluşmak üzere sözleşirler. Will, akşamüzeri arkadaşlarıyla bara gider ve kolunda 100 yılı olan Henry Hamilton (Matt Bomer) adında bir adamla tanışır. Ona kolundaki 100 yıl ile burada olmasının tehlikeli olduğunu söyler; ancak Henry umursamaz. Çünkü yeterince yaşamıştır ve onun için bu zamanın bir anlamı yoktur. O sırada bara gelen soyguncular Henry’yi kaçırmaya çalışırken Will onu kurtarır. Soygunculardan kaçarlarken Henry’nin New Greenwich’ten geldiğini öğrenir. Burası zenginlerin, yani milyonlarca yılı olanların yaşadığı 4. zaman diliminde bir yerdir. Sabaha karşı Henry, kolundaki 100 yılı Will’e aktarır ve köprüye çıkarak ölmeyi bekler. Will uyandığında onu yanında bulamaz ve pencereden baktığında köprüde olduğunu görür; ancak zamanında yetişemez, Henry çoktan ölmüştür. Köprünün üstünde kamera olduğunu fark eder ve olay yerinden hızlıca uzaklaşır. Akşam annesini karşılamak üzere otobüs durağında bekler, ancak annesi otobüsten inmez. Bir terslik olduğunu hisseden Will, annesini bulmak için caddede koşmaya başlar ve o sırada annesinin de ona doğru koştuğunu görür. Rachel, zamanı yetmediği için otobüse binememiştir ve neredeyse kalan zamanı da tükenmek üzeredir. Ancak tam buluştukları anda, zaman aktarımı yapamadan Rachel’in zamanı tükenir ve ölür. Will artık yalnız kalmıştır ve Henry’nin ölümünden dolayı da şüpheli hale gelmiştir. Hemen bir limuzin kiralar ve bulunduğu yerden ayrılarak New Greenwich’e doğru yola çıkar. Oraya varır varmaz bir casinoya girer ve burada ünlü iş adamı Philippe Weis (Vincent Kartheiser) ile aynı masada poker oynar. Oyunu kazanır ve bir milyon yılı olur. Philippe onu kızı Sylvia (Amanda Seyfried) ile tanıştırır ve ertesi akşam düzenlenecek olan partiye davet edilir. Partide zaman koruyucuları tarafından yakalanınca Sylvia’yı rehin alarak kendi bölgesine götürür. Amacı, kızına karşılık Weis’in fidye olarak kendi bölgesine zaman bağışı yapmasını sağlamaktır. Ancak işler umduğu gibi gitmez ve bundan sonrasında zamana karşı yarış halinde olacaklardır.
Film, genel olarak aksiyon dolu sahneleri ile heyecanı dorukta tutuyor; ancak zaman kavramının kullanılmaya nasıl başlandığı ile ilgili ve Will’in babasının nasıl öldüğü ile ilgili yeterli bilgi verilmiyor. Bazı sahneler yüzeysel olarak verilse de film, konusu ve aksiyon dolu sahneleri ile ilgi çekiyor. Zaman koruyucuları da filmde biraz pasif kalmış açıkçası. Yine de bize zamanın her saniyesinin bile ne kadar değerli olduğunu hatırlattığı için filmin anlamını ve konusunu beğendiğimi söyleyebilirim. Senaryo her ne kadar hızlı işlenmiş olsa da heyecan ve aksiyon dolu sahneleri eminim sizi de etkileyecek. Filmi izleyince anlayacaksınız ki her saniye bize verilen bir armağan ve bu armağanın kıymetini bilmemiz çok önemli. Tabii ki ömür boyu 25 yaşında olmamız kısmı henüz imkânsız olsa da para kavramının zamanla yer değiştirilmesi fikri hoşuma gitti. Şimdiden izleyecek olanlara iyi seyirler dilerim.